1
AKŞAM-PINAR IŞIK ARDOR
Geçtiğimiz günlerde Türk dizilerinde ürünlerin buzlanmasıyla tanıtım fırsatını kaçırdığımızı söylediniz. Bununla ilgili bir çalışma var mı? Dizilerin ekonomiye katkısıyla ilgili neler yapılabilir?
“BUZLANMA YÜZÜNDEN İHRAÇ POTANSİYELİ DÜŞÜK YAPIMLAR YAPILDI”
İhraç edilen Türk dizi ve filmleri ülkemizin dünyaya açılan penceresi ve ülke tanıtımımıza önemli katkı sağlıyor. Dizilerimizin popüler olduğu ülkelerde oyuncuların kıyafetleri veya çekimin gerçekleştirildiği mekânlar izleyicilerin dikkatini çekiyor. Çekimlerde yalnızca ülkemizin turistik ve kültürel değerleri de tanıtılmıyor aynı zamanda çekimlerde kullanılan ürünler de tanıtılıyor. Bu da mal ihracatımıza yukarı yönlü bir ivme kazandırıyor ama dizi ve filmlerimizde reklamları önlemek amacıyla yapılan “buzlanmalar” sebebiyle senaryolarda değişiklikler yapılmak zorunda kalınıyor. Turistik mekânlar, ünlü caddeler yerine lüks konutlar içerisinde daha sakin çekim mekânlarında hikâyeler geliştiriliyor. Buzlanma ve aşırı reklam vurgusu kaygısıyla son dönemde maalesef ihraç potansiyeli düşük yapımlar üretildi. Ülke tanıtımına son derece önemli katkısı olan Türk film ve dizilerimizin buzlanma hususundaki endişelerinin farkındayız ve bu konu Bakanlığımız gündeminde
Türkiye’nin otomobili merakla bekleniyor. Sizce dünyayla rekabet edebilecek bir donanıma sahip olacak mı?
“SADECE TÜRKİYE’NİN DEĞİL, DÜNYANIN OTOMOBİLİ OLACAK”
Otomotiv, yarattığı yüksek katma değer, istihdama katkısı ve teknolojik gelişmelere öncülük etmesi açısından dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik büyümeye en fazla katkıyı sağlayan sektörlerden biri. Sektör aynı zamanda küresel eğilimlerden çok etkileniyor. Teknolojinin itici gücü ile ortaya çıkan trendler, otomotiv sektörü oyuncularını kökten değiştirecek güce sahip. Değişen türler, sürücüsüz araçlar, elektrifikasyon gibi trendler birbirlerini hızlandırma etkisine sahip. Bu başlıklar altında yaşanan gelişmeler gösteriyor ki; potansiyel yeni oyuncuların, pazarlar ve otomotiv değer zinciri üzerinde büyük etkiler olabilir. “Dünyanın otomobili olma” vizyonuyla ortaya kondu “Türkiye’nin Otomobili Projesi” ve ülkemiz açısından çok zamanlı ve önemli bir sanayi politikası girişimi bu. Bu proje ülkemizin en güçlü sektörlerinden birine yeni bir yön verecek potansiyele sahip. Her şeyden önce Türkiye pazarında ve kültür coğrafyamız ‘da başarılı olacağına inancımız tam. Zamanlamasının da elektrikli araçlara olan talebin arttığı bir döneme denk gelmesi önemli bir fırsattır. Ortak girişimde yer alan beş firmanın bu dönemin sunduğu fırsatları, rekabet gücü yüksek bir marka yaratma yolunda kullanabilecektir diye düşünüyoruz.
Türkiye Varlık Fonu ile ilgili reorganizasyon çalışmaları ne aşamada?
21. yüzyılda, milli kaynakları en iyi kullanan devletler yükselecek. Savunma Sanayi, Kanal İstanbul, entegre tesisler, nükleer santraller gibi büyük yatırımlar için de kullanılmayan kaynaklarımızı verimli şekilde kullanmak zorundayız. Bu nedenle Türkiye Varlık Fonunu kurduk. Geleceğin sektörlerinde yatırım yapacak oyuncuların küresel piyasalarda söz sahibi olabilmeleri çok önemli ve Varlık Fonu bu alanda önemli bir boşluğu dolduracak. Büyümenin artırılması için tasarruf ve yatırımların artırılması zorunlu. Piyasaların yüksek faiz baskısı büyüme üzerindeki önemli engellerden birisi zaten. Varlık Fonu, ülkemizin büyüme ve kalkınması üzerinde olumlu etkiler yapacak. Devredilen tüm kamu varlıkları şirketlerin mevcut yönetimleri ve işletme politikaları, iş planları, yatırım ve büyüme stratejilerine uygun olarak değerlendirilecek.
Dövizde son dönemde yaşanan yükselişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Kura müdahale etmemek gerektiğinin altını HEP çiziyorum”
Eylülün ikinci haftasından bu yana küresel piyasalarda dolar değer kazanıyor. Dolardaki artışta ABD ve Avrupa’dan gelen haberler büyük ölçüde belirleyici. Özellikle FED’in son ekonomik verilerden sonra aralık ayında faiz artırımına gitme olasılığının çok yüksek olması, FED Başkanı Yellen’ın görev süresinin bitmesi sonrası daha sıkı para politikası yanlı bir adayın yerine getirilmesine ilişkin beklentiler artışı körükledi. Yani çeşitli yurtdışı kaynaklı haberler bu artışta etkili oluyor.
“PİYASA KENDİ DENGESİNİ BULUR.”
Küresel piyasalardaki kur artışına paralel olarak TL’de dolar karşısında değer kaybediyor. Ben bu noktada kura müdahale etmemek gerektiğinin her zaman altını çiziyorum çünkü piyasa kendi dengesini bulur. Piyasa kendi dengesini bulana kadar uygulayabileceğimiz bazı yardımcı enstrümanlar var. Bunları da şu anda zaten kullanıyoruz. Hükümet olarak da gerekli olduğu takdirde gereken adımı atmaya devam edeceğiz.
Türkiye ekonomisinin 2017 yılında yakaladığı büyüme ivmesi 2018 yılında da sürecek mi?
“2018 yılında Türkiye ekonomisinin %5,5 büyümesini bekliyoruz”
2017’nin ilk yarısında Türkiye %5,1 büyüdü. 2017 yılının ikinci yarısında emtia fiyatlarında toparlanma, petrol ihraç eden ticaret ortaklarımızın petrol fiyatlarının artmasıyla satın alma güçlerinin artması, ihracat teşviklerinin artması, yatırım teşviklerinin destekleri, istihdam teşviklerinin istihdamı artırması ve Rusya ile ilişkilerimizin normalleşmesiyle yılsonunda %5,5 seviyesinin de üstünde büyüme bekliyoruz. 2018 yılında da küresel piyasalarda iyileşmenin devam edeceğini bekliyorum. Turizm açısından da 2018 önemli bir yıl olacak. Diğer taraftan, proje bazlı desteklerin de büyümeye yatırımlar kanalıyla ciddi katkılar sağlayacağını düşünüyoruz.
Başbakan Binali Yıldırım, Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) kalıcı olacağını açıkladı. Bu karar ekonomiyi nasıl etkileyecek? KGF kredilerinin geri dönüşünde bir sorun yaşanır mı?
“KGF sistemi büyük bir başarı hikâyesi”
KGF sistemi büyük bir başarı hikâyesi. Teminat yetersizliği sebebiyle finansmana ulaşamayan şirketlerin finansmana erişim imkânlarının kolaylaştırılması için yapıldı. Ayrıca, bu kararla Eximbank aracılığıyla gelen ihracatçıların kefalet taleplerinin %100’ünün karşılanmasına olanak sağlandı. Bu çerçevede, Eylül 2017 itibarıyla 347.122 işletmeye, yaklaşık 219 milyar kredi için 196,4 milyar lira kefalet hacmine ulaşıldı. Sonuç ne? Ekonomi canlandı. Söz konusu canlanma büyüme oranlarında kendisini gösterdi mesela.
Kredilerin geri dönüşünün olmaması riski, kamuoyunda en çok tartışılan konu.
Bizim bu konuda bir endişemiz yok. Çünkü firmalarımız hazine kefaleti gibi önemli bir kefaleti kaybetmek istemezler ve kredileri ödemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu nedenle takibe düşen kredi oranının bankacılık sektör ortalamasının üzerine çıkacağını düşünmüyorum.
Faiz indirimiyle ilgili olarak geçtiğimiz günlerde paranın ilk giriş ve çıkış maliyeti arasında kamu kaynaklı vergi gibi yüklerin sıfıra indirilmesini önerdiniz. Bu konuyla ilgili bir çalışma var mı?
Bunun için bir çalışma yapılması lazım. Mevduata ödenen ya da başka şekilde temin edilen paranın giriş maliyetiyle satış fiyatı arasında bir bölüm var. O bölümü oluşturan enstrümanlarda kamunun da maliyeti var; vergiler, harçlar gibi. Bu maliyetlerde bir düzenleme yapılırsa finansman maliyetinde bir düşüş söz konusu olur. Tabi bu husus, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası ve Türkiye Bankalar Birliği’ni doğrudan ilgilendiriyor. İlgili kurumlar da bizim bu önerimiz doğrultusunda çalışma yapıp avantaj ve dezavantajlarını değerlendirecek ve en doğru kararı vereceklerdir.
Dış ticarette yerel para birimlerinin kullanılmasına yönelik çok sayıda ülke ile görüşüldü. Dış ticaret ilişkisi dengeli olmayan ülkelerle yerel para ile ticaretin hayata geçirilmesi mümkün mü? Yerel para ile ticaret ne faydalar sağlar?
“BU ŞEKİLDE TİCARET TL’NİN BİLİNİRLİLİĞİNİ ARTIYOR”
Bu şekilde ticaretin amacı, ülkelerin üçüncü bir para birimine bağlı kalmadan ulusal para birimleri ile dış ticaret yapmalarını sağlamak. Yerel para ile ticaret; cari açığın finansman kalitesinin artırması, avro ve dolar gibi para birimlerine olan hassasiyetin azaltması, ekonomik kriz, uluslararası yaptırım gibi olağandışı durumlarda döviz bulma sıkıntısı çeken partnerlerimiz için alternatif bir ödeme şekli sunuyor ve TL’nin bilinirliğinin arttırması gibi faydaları da var. Yerel paralarla ticaret ithalatçılar için de daha avantajlı. Hâlihazırda İran, BAE, Almanya, Çin gibi ülkelerle bu şekilde ticaret yapıyoruz. Yani bunu yapmakta herhangi bir sıkıntı yok.
Enflasyon rakamları açıklandı. Piyasa beklentisinin üzerinde rakamlar. Bunun sebebi ne sizce?
“ENFLASYON ÖNÜMÜZDEKİ YIL TEK HANEYE İNECEKTİR”
Ekim ayında tüketici fiyatları aylık bazda beklentilerin üzerinde %2,08 oranında arttı. Yaşanan artışta en yüksek katkıyı giyim grubu yaptı. Bu artışta yöntem değişikliği ve mevsimsel nedenler de etkili. Gıda fiyatlarındaki artış da enflasyona etki etti. Burada da yine mevsimsel faktörler başrolü oynadı. Petrol fiyatlarında yaşanan artışın kurdaki yükselişle kesiştiği dönemde ulaştırma grubu da enflasyona 0,4 puan katkı yaptı. Ayrıca mobilyada vergi indirimlerinin sona ermesi de neden oldu. Yani geçici birtakım faktörlerin hepsinin aynı anda etkili olmasıyla enflasyon ekim ayında yüksek geldi. Diğer yandan, enflasyonda hızlanan kur baskısının etkileri de görülüyor. Bu kapsamda, yılsonunda enflasyonun çift hanede kalması mümkün olabilir. Fakat önümüzdeki yıl tek haneye gerilemesini ve aşağı yönlü hareket etmesini bekliyorum.
Aynı şekilde ihracat rakamları açıklandı. Olumlu seyreden bir süreçteyiz. Buna rağmen “ABD ile vize krizi ihracatı etkiledi mi?" ABD’de Türk Ticaret Merkezi kuruldu. Ancak vize sıkıntısı var. Beklentiniz ne yönde?
“VİZE KRİZİNE RAĞMEN ABD’YLE TİCARETİMİZ YÜKSELİYOR”
2016 rakamıyla ABD ihraç pazarlarımız içinde 5’inci sırada ve toplam ihracatımız içerisindeki payı %4,6’dır. İhracatımız yıllar itibarıyla artış eğiliminde. TÜİK verilerine göre de, ABD’ye ihracatımız 2017 yılının ilk 10 ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %33 artarak 7,2 milyar dolara çıkmış. Bu sebeple ABD’ye ihracatımızın ciddi bir ivme kazandığını söylemek mümkün. Vize krizinin yaşandığı Ekim ayında ABD’ye ihracatımızı değerlendirirsek; geçen yılın ekim ayına göre %31 oranında artış var yani ABD’ye ihracatımızdaki olumlu seyir vize krizine rağmen devam ediyor. Türk Ticaret Merkezi’yle alakalı olarak bakanlığımıza intikal eden bir sorun yok. Başbakanımız Yıldırım’ın ABD’ye yönelik ziyaretiyle eşzamanlı olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre biliyorsunuz Türkiye’ye yönelik “kısıtlı vize başvurusu” uygulamasını başlattılar. Bu krizin yumuşamasına dönük bir adım. Sonuç olarak vize uygulamasının ABD ile olan ticari ilişkilerimiz üzerinde önemli bir olumsuz etki doğurmasını beklemiyorum.
Türkiye için bazı ülkelerde kara propaganda yapıldığını görüyoruz. Ancak Uluslararası Para Fonu (IMF) son Dünya Ekonomik Görünümü raporunda Türkiye'nin 2017 büyüme tahminini yüzde 5,1'e yükseltti. Bunu nasıl okuyalım?
IMF’nin ilgili raporda Türkiye’ye ilişkin olarak yaptığı revizyon, 2017 yılı tahminindeki 2,6 puanlık artış rapordaki en ciddi pozitif revizyon oldu. Bu durum Türkiye ekonomisinde işlerin yolunda gittiğini ve ilerleyen dönemde de büyüme başta olmak üzere makroekonomik göstergelerde iyileşme yaşanacağını gösteriyor.
AB ile ilişkiler özellikle de son dönemde Almanya’nın tehditkâr açıklamaları. Gümrük Birliği sorgulamaları gibi. Avrupa, Türkiye için çok büyük bir pazar. İlişkilerimizde neredeyiz?
“süreci siyasi kaprislere kurban ETMEYECEKLERDİR”
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ticari ilişkilerin yeni alanlara yani tarım, hizmetler, e-ticaret gibi genişletilmesi her iki tarafa da fayda sağlar. Nitekim sürecin gerek ülkemiz gerekse AB ekonomisine ciddi faydalar sağlayacağı etki analizi çalışmalarıyla teyit edildi. AB ülkelerine yaptığım ziyaretler ve muhataplarım ile görüşmelerimde sürecin her iki tarafın da ekonomik ve ticari çıkarlarına hizmet edeceğine vurgu yapıyorum. Pek çok AB ülkesinde bu yönde bir farkındalık var aslında ama ne yazık ki başta en önemli ticaret ortağımız Almanya kendi seçim döneminde siyasi gerekçelerle süreci yavaşlatma yönünde açıklamalar yaptı. Siyasetten bağımsız olarak hareket eden Avrupa Komisyonu sürecin taraflara sağlayacağı kazanımların farkında. Nitekim Almanya sürecin yavaşlatılmasına yönelik açıklamalar yaptı ama Komisyon Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin gerekliliğine olan inancın sürdüğünü vurguladı. Ayrıca resmi müzakerelerin başlatılması kararının Avrupa Konseyi tarafından verileceği belirtildi. Biz AB yetkililerinin AB firmaları ve ekonomisi için sağlayacağı faydaları göz ardı ederek, süreci siyasi kaprislere kurban edeceğini düşünmüyoruz. Resmi müzakerelerin bir an önce başlamasına yönelik görüşmelere de yakın zamanda devam edeceğim.
E-ticaret ve e-ihracatımız hakkında bilgi alabilir miyim? Dünya bu yönde bir trend gösteriyor. Biz neredeyiz bu konuda? İhracatçıya destek verecek misiniz?
“E-TİCARET ÜLKEMİZDE BÜYÜK BİR POTANSİYEL”
E-Ticaretin gelişmekte olan bir alan olması itibarıyla ölçümlenmesiyle ilgili küresel çapta bir uyum sağlanamadığını ve farklı kuruluşlar tarafından çok farklı rakamların ifade edildiğini görüyoruz. Global B2C Ecommerce 2016 Raporu’na göre, 2015 yılında dünya genelinde elektronik ticaret %20 oranında büyüyerek 2,3 trilyon dolarlık bir değere ulaşmıştır. 2020 yılında bu rakamın yaklaşık 4 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Bölgesel olarak bakıldığında, e-ticaret hacminin en yüksek olduğu bölge 1 trilyon dolar ile Asya Pasifik Bölgesi. Asya Pasifik’i Kuzey Amerika ve Avrupa izliyor. Ülkemiz e-ticaret hacmi henüz 30,8 milyar TL. E-Ticaretin toplam perakende ticaret içindeki payına bakıldığında, Çin’de %17, İngiltere’de %15 ve ABD’de %10,5 ülkemizde ise bu oran, %3,5. Yani e-ticaret ülkemizde hala oldukça bakir bir alan. Demek ki büyük bir potansiyel taşıyor. Evet, dünyanın gerisindeyiz ama 2016 verilerine göre Türkiye, internet kullanıcıları en fazla olan 20 ülke arasında 14. Sırada. Bakanlığımız e-ihracatçılara yönelik teşvik sistemini devreye soktu. Bu anlamda çabamız büyük. Bu konuda eylem planlarımız devrede. Bu yöndeki çalışmalarımızı da hızlandıracağız.
Ekonomik veriler iyi gelmekle birlikte Türkiye’nin önünde çözmesi gereken ciddi ekonomik sorunlar olduğu ortada. Yüksek enflasyon, işsizlik ve TL’nin değer kaybı vb. Sizin için en önemli ekonomik sorun nedir?
İstihdam seferberliğinin etkisiyle ve büyüme performansımız işsizlik oranlarında gözle görülür bir iyileşmenin gerçekleşeceğini düşünüyorum. Enflasyon oranıysa Nisan’da %11,9 ile tepe noktayı buldu sonra gerilemeye başladı. Ekim ayında tekrar %11,9’a ulaştı. Gerek birikimli kur etkilerinin yavaş yavaş azalması gerekse Gıda Komitesinde alınan tedbirlerin etkisiyle enflasyonda beklentimiz düşüşün tekrar başlaması yönünde. Diğer taraftan TL’nin değer kaybı konusunda küresel ekonomideki gelişmeleri ve politika değişikliklerini iyi okumamız lazım. Burada Merkez Bankamıza önemli görevler düşüyor.
2023 vizyonunu revize etmemize gerek var mı? Burada en çok bilinen 500 milyar dolarlık ihracat hedefi. Şimdi ki rakam nedir ve bunun o seviyeye çıkması mümkün gözüküyor mu?
21. yüzyıl uzun vadeli projeksiyonların, siyasi, ekonomik ve sosyal gündemin hızlı bir şekilde değiştiği ve bu değişime aynı hızda cevap vermeyi gerektiren politikalar belirlemeyi zorunlu kılan bir yüzyıl. 2023 Türkiye İhracat Stratejisi de bu sebeple uzun vadeli projelere dayanan ve zamanın şartlarına göre esnek ve proaktif politikalar üretilebilmek için dinamik yapıda bir yol haritası olarak hazırlandı. 2023 yılında; dünya ihracatından %1,5 pay alan bir Türkiye hedefliyoruz. Bu stratejinin oluşturulması aşamasında, dünya ekonomisindeki gelişmeler, dünya ticaret hacmindeki büyüme ve Türkiye ekonomisindeki büyüme trendleri dikkate alındı. Bizim dış ticaret alanındaki nihai hedefimiz ihracatımızın küresel ticaret içindeki payını artırarak büyümeyi ve istihdamı güçlü şekilde desteklemektir.