Masum insanlar da FETÖ kıskacında 

Önce Ergenekon, sonra Balyoz, Kafes ve Zirve katliamı… Tanık bulamayınca kumpas üzerine kumpas kuran FETÖ, masumların da hayatını kararttı. Öyle ki Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Hrant Dink gibi cinayetleri bile kumpasın parçası olmayı reddeden günahsız insanların üzerine yıktılar.

FETÖ MAĞDURLARI 2- HAZIRLAYAN: ERCAN ÖZTÜRK 

İlahiyatçı Ruhi Abat

Zaten Malatyalı ‘Zirve’yi üzerine atalım!

Bu da FETÖ’nün hayatını kararttığı siviller. Kumpasın birer parçası olmak için ikna edilemeyen İlahiyatçı Ruhi Abat, önce Ergenekon davasıyla tanıştı. O kumpasın ardından sırf Malatya İnönü Üniversitesi'nde görev yapıyor diye Zirve Yayınevi katliamı üzerine yıkıldı. 

FETÖ kumpasını tadanlardan biri de İlahiyatçı Ruhi Abat.. 1998’de bir dergide  ‘Dinler arası Diyaloğun Tartışma Noktası’ başlığıyla yayınladığı makale yüzünden bütün hayatı altüst oldu. Hayatı boyunca bir tane bile aspirin kullanmayan Abat, bu süreç içerisinde açık kalp ameliyatı oldu. Ameliyattan iki gün sonra cezaevine gönderildi. Abat’a bu süreç içerisinde Ergenekon, Balyoz davalarından tutuklanan askerler baktı. Malatya İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruhi Babat, kumpasla tanışmasını, kumpas süresince yaşadıklarını ve tahliye olduktan sonraki süreci tüm açıklığıyla AKŞAM’a anlattı. 

23 tane faili meçhul ihbarı 

23 adet faili meçhul ihbar mektubu yazıldı. Bu mektuplar dil ve üslup olarak bir birinin aynısıydı. Bu ihbar mektuplarını yazanların bir tanesi bile bulunmadı. Zaten onu hiç bulamazlar. İlker Çınar isimli yalancı tanığı Halkalı’da bir evde alıkoyuyorlar. 1 ay süreyle orada yükleme yapıyorlar. Hangi dosyada şaibe varsa İlker Çınar oraya gidiyor ve ifade veriyor. Bu şahıs bunları itiraf etti. Bunu, Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün Zekeriya Öz ve  İsmail Aksoy da yaptı.

Tüm suikastları bize yıktılar

Bizim dosya 24 Aralık 2010 itibariyle FETÖ’nün propaganda aygıtı olarak piyasaya sürüldü. Eylem ve söylemleri manipüle etmek için bir propaganda üstlendi. TUSHAD (Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi)  isimli bir yapıyla bizi ilişkilendirdiler. Varlığı olmayan bir örgüttü. MİT ve Genelkurmay ‘Kayıtlarımızda böyle bir örgüt bulunmamıştır’ şeklinde yanıt vermesine rağmen bu suçlama devam etti.  Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Eşref Bitlis, Turgut Özal.. Türkiye’de ne olmuşsa bizim üzerimize isnat ettiler. . Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması, Erdoğan Teziç’e suikast girişimi Rahip Santoro, Hrant Dink ve Malatya Zirve ve arkasından Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünü bize yıktı.

Erdoğan bu ülke için bir fırsat

Bu yapı bir yere geldiğinde kendilerine ne yapıldıysa aynısını yapıyor. Bu adamlar kesinlikle bir birlerini satmıyorlar. Suç kardeşliğine dayalı bir örgütsel yapılar var. Bir telefon numarası almışlar eline. Hem İstanbul, hem Malatya, hem Adana’dan telefon ettirmişler. O telefon benim eşimin telefonu.  İlkokul üç sınıf öğrencisi kızımın önünde götürdüler. Ben onun etrafımda dönmesini unutamıyorum.  İlk kez devlet her yönüyle farkına vardı. Gelecek nesillerin bekası  için bu yapının ortadan kaldırılması gerekiyor. Recep Tayyip Erdoğan bunun için bir fırsattır. Bu fırsatlar çok az gelir.

Resmen ölmemi beklediler

Yedi defa kalp krizi geçirdim.Dört damarım değişti. 5 damarıma da stent takıldı.  O süre içinde Silivri’deyim. 5 defa doktora gittim ‘bir şey yok’ dediler. Ali isimli kardiyolog vardı. Adam akıllı muayene etti.  Kalbimin sağ tarafı ölmüş. Şu halinizle sizi ameliyata alırsak masada kalırsınız dedi. 20 gün ilaçla tedavi ardından da ameliyat oldum.3 gün sonra taburcu edildim. yaralarım enfeksiyon kaptı. Cezaevinde girdiğimde benim sağlık karnemde yazılmış aspirin yoktur. Orada hemen 1 senelik süre içinde paramparça oldu. Üç gün içinde beni taburcu ettiler. Cezaevine gittim. Koyun yüzer gibi yaptılar. Bana ‘cami bombalayacak’ dedikleri adamlar baktı. Bu insanlara teşekkür ederim. Hepsi benim ailem, her şeyim oldular. Cezaevine her gittiğimde oradaki doktorlar ' Ne yapalım seni tahliye mi ettirelim' diyerek benimle adeta dalga geçiyorlardı. Açıkçası Ruhi Abat'ın ölmesi için her şeyi yaptılar. Balyoz tutuklusu koğuş arkadaşlarımın yardımı ile ayakta kalmayı başardım.

Akademik geleceğim bitirildi

Doktorlar beni köpek gibi beni azarladı. Ayağı kalkamıyorum ki kendimi savunayım? Kevgire döndüm. Resmen benim ölmemi beklediler.  Bu süreçten sonra akademik geleceğim bitirildi. Yalan ve iftiraya bağlı oluşturulan algı operasyonları nedeniyle şu anda bile insanlar benimle telefonla irtibat kurmaya çekiniyor. Adeta korkuyorlar. Ruhi abat şu anda bile sosyal tecridi iliklerine kadar yaşamaya devam ediyor.  

Ya gizli tanık olursun ya da hapiste çürürsün!

FETÖ’nün bir kurbanı daha… Zirve davasında gizli tanık olmadığı için fareli hücreye atılıp itibarı elinden alınan bir diğer isim ise Levent Gelegen. Dönemin savcısı Zekeriya Öz’ün önüne çıkarılan Gülegen açıkça tehdit edildi: YA gizli tanık olursun ya da hapiste çürürsün

Malatya’daki Zirve katliamı davasında gizli tanıklığı kabul etmeyen Levent Gelegen o kara günleri AKŞAM’a anlattı: Türkiye’de faaliyet yürüten ve 2003-2005 yılları arasında tanıştığım Yeni Zelandalı E.O. isimli bir misyoner 2007 yılı Aralık ayında  benimle irtibata geçti. Malatya Zirve Yayınevi cinayetinde öldürülen misyonerlerin katil zanlılarının arkasında askerlerin olduğunu söylememi istedi. Eğer polise gidip bu şekilde ifade verecek olursam ihtiyacım olan her türlü desteği –maddi, manevi, hukuki- vereceklerini ifade etti. 2003-2005 arasında Hıristiyanlara ait bir şirkette çalıştım. Yaptığım iş gereği ayda bir kez Malatya’ya gidiyordum. Bu nedenle Zirve Yayınevi’nde öldürülenleri tanıyordum ve öncesinde yaşanan bir takım olaylardan da haberdardım.

JİTEM’i yürütüyormuşum!

20 Kasım 2008 tarihinde Taraf Gazetesinde yayınlanan bir ihbar mektubunda yer alan; Tuğgeneral Veli Küçük‘ün özel ekibinde olduğum, JİTEM adına faaliyet yürüttüğüm iddialarının yer aldı. İki sayfalık bir istihbarat raporunda Zirve Yayınevi cinayetini işleyen isimlerle irtibatlı olduğum, aynı zamanda PKK/KONGRA GEL sempatizanı olan bir isimle de irtibatlı olduğum iddia edildi.

Tatlıses saldırısında adım geçti!

20 Kasım 2008 ile Nisan 2010 tarihleri arasında Mersin Emniyetinde görevli olan –FETÖ’cü oldukları ortaya çıktı- polislerin psikolojik işkencelerine daha fazla dayanamadığım için bir gece gizlice şehirden ayrıldım. Yaklaşık 11 ay sonra gözaltına alındım. 4 gün sonra firari savcı Zekeriya Öz’ün karşısına çıkardılar. İfadeden sonra serbest kaldım ancak artık adım İbrahim Tatlıses’e silahlı saldırı düzenleyen Abdullah Uçmak çetesinin bir üyesiymiş gibi TV’lere çıktı.

Öz: Yakanı kurtarman zor

Zekeriya Öz bana “Seni günah keçisi ilan etmişler, bu işten yakanı kurtarman zor. Ya gizli tanık olur kendini kurtarırsın ya da ömrün cezaevinde geçer” sözüydü. Ben bu eli kanlı terör örgütüne rest çektim –gizli tanık olmayı reddettim- ve bu restleşme hayatımın 9 yılına mal oldu. 2 yıla yakın cezaevi hayatı ise KDV’si. Benden istenen, hiç tanımadığım insanlara iftira atmam, bilgim olmayan konularda düzmece hikâyelerden oluşan ifadeler vermemdi. Özellikle Zirve Yayınevi Cinayetiyle ilişkilendirmeye çalıştıkları askerler ve bazı akademisyenler aleyhine ifade vermem gerekiyordu. Kısacası benden gizli tanık olmam istenmişti ama bu isteklerini reddettim.

Cezaevi vaizi iknaya çalıştı

Artvin Yusufeli Cumhuriyet Başsavcılığında görev yapan Ali Cihan Yediyıldız isimli savcı beni Gürcü Gürcü Joni Malishava olarak gösterip hakkımda dinleme kararı almış. Bir taraftan Zirve Davası kapsamında yargılanırken diğer tarafta Gürcü bir çetenin üyesi olarak soruşturmaya dâhil ediliyorum.. Malatya E Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu iken, Müftülük tarafından görevlendirilen Cihan Özel isimli cezaevi vaizi bana alçakça tekliflerde bulundu: Bildiğiniz ne varsa anlatın ve bu örgüt ortaya çıksın. Sizin bir suçunuz yoksa zaten tahliye olursunuz. Durumu dilekçe ile cezaevi yönetimine ilettim.

Fareli hücrede 80 gün tecrit

Tutuklu kaldığım yaklaşık 19 aylık sürenin tamamında tecrit altında tutuldum. 80 günümü küçücük bir hücrede farelerle geçirdim. Tutuklandıktan sonraki 10 aylık süreçte bir kez ağabeyimle görüşebildim. Onun dışında hiçbir kimse ile görüştürülmedim. Ziyaretçilerime izin verilmedi. Kumpas davalarına adım karıştırılmadan önce gerek iş çevrelerinden gerekse de sosyal ortamlardan tanıdığım insanların yüzde 90’ı artık benimle görüşmüyor. Her şeyimi kaybettim, şu an 43 TL yevmiye ile tarım işçiliği yapıyorum. 

Boğazlarını kesmişlerdi

 
Malatya'da 18 Nisan 2007'de İncil basımı yapan Zirve Yayınevi'nde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel boğazları kesilerek öldürüldü. Zanlılardan Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve Abuzer Yıldırım olay yerinde yakalandı. Üçüncü katın penceresinden kaçmak isterken düşerek yaralanan Emre Günaydın, tedavisinin ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, görülmekte olan dava kapsamında üç kişinin boğazlarının kesilerek öldürülmesi ile ilgili olarak Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu dört kişi hakkında 18 Ocak 2013 Cuma günü tutuklama kararı verdi. Zirve Yayınevi katliamı Mart 2011'de Ergenekon soruşturması kapsamına alındı. 17 Mart 2011'de dönemin Malatya Jandarma Alay Komutanı olan emekli Albay Mehmet Ülger'in de aralarında bulunduğu 20 kişi gözaltına alındı. Davada müdahil avukatlardan Erdal Doğan da Zirve katliamıyla Ergenekon soruşturması arasında fiili bağlantılar olduğunu, yayınevi davasının Kafes Eylem Planı davasıyla birleşmesini talep etmişti.
 
-BİTTİ-