1
PINAR IŞIK ARDOR
-Avrupa’da yaşanan son durumlar hakkında ne diyeceksiniz? Ne yapmaya çalışıyor Avrupa
“AVRUPA UÇURUMUN KENARINDA”
Avrupa ne yaptığını bilmiyor. Ben AKPM ve KPK üyesiyim. Avrupa’da ciddi bir çöküş dönemi yaşanıyor. Bu çöküş dönemi Türkiye, Erdoğan ve Müslüman fobisi üzerinden köpürtülerek o içsel zayıflığın kamufle edildiğini görüyorsunuz. Avrupa gittikçe dünyadaki pozisyonunu kaybediyor. Yani nüfus olarak yaşlanıyor askeri güç olarak zaten sıralamada bile değil ama en önemli gücü olan ekonomik gücü de gittikçe zayıflıyor. Orta sınıf gittikçe fakirleşiyor. Popülist siyaset , marjinal ve sert bir dil kullanan aşırı sağdaki partiler gittikçe merkeze yaklaşmaya başladı. Bu Avrupa için çok büyük bir risk.
Bu risk sadece Avrupa için mi yoksa dünya için de var mı?
ABD’de de aynı sıkıntı var. Göbeğini kaşıyan John’lar! , özellikle demokratların Clinton ve Obama’nın ülkeyi kendi taleplerine göre değil küresel büyük ölçekli şirketlerin taleplerine göre yönettiğini gördü ve fakirleştiğini farketti. Trump burada çok sıradan bir dille müesses nizama karşı bir tavır aldı.
- Faşizme doğru giden Avrupa ile karşı karşıyayız. İngiltere bunun dışında mı bu olayları görerek mi Brexit kararı aldı?
İngiltere farklı bir ülkedir ve kıta Avrupa’sından her zaman uzak durmaya çalışır. Daha çok kendi standartında Ortadoğu ile ilgilenir. Avrupa’nın güçsüzlüğünü görüyor ve bu güçsüzlüğün içinde yer almak istemedi. Şöyle bir mesele var dünyada. Ulus devletlerle küresel sermaye arasında ciddi bir karşılaşma var Amerika’da küresel sermaye şu anda kaybetti ama Trump’u azletmeye çalışıyorlar. AB küresel şirketlerin elindedir. İngiltere bir makas açmak istedi ve bunu Brexitle yaptı. Sonuç olarak Avrupa kendi zaafını, güçsüzlüğünü Erdoğan’a saldırarak İslamafobiye oynayarak yapmaya çalışıyor. Çok acizler görüyoruz işte
- Türkiye açısından, bu davranışlar “kabul edilemez” sayılıyor. Ankara çıkarılan engeli hem gayri demokratik, hem de iktidara -hatta bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’a- karşı bir tavır olarak görüyor. Hükümet ne yapmalı?
“ 21.YÜZYILIN EN SÜKSE YAPAN ÜLKESİ OLACAĞIZ”
Türkiye’nin güçlü büyük bir ülke olmasının dışında herhangi bir küçük ülkeye de böyle bir tavır asla kabul edilemez. Avrupa Liberal demokrasisinin altını oyuyorlar şu anda.Türkiye buna tavır koymalıdır bu tavır da asla yargılanmamalıdır. Bir devlet bakanlarının böyle bir muameleye çekilmesini sineye çekersek devlet olma özelliğini kaybederiz. Orada 6,5 milyon vatandaşımız var. Onların da oradaki tutumu önemlidir bu tavırda. Türkiye son on beş yıldır kendisini her alanda üçe katladı ama Türkiye sadece açılış yaptı. Türkiye’nin asıl potansiyeli referandumdaki “evet” ten sonra çıkacak. Dünyanın bütün devletleri Türkiye’ye baktığında çıkış yapmak üzere olan bir Türkiye’yi çok net görüyorlar. Türkiye’nin bir Osmanlı bakiyesi olduğunu unutmayalım. Yani bu psikolojik alt yapısı olan bir hikaye. Son 15 yılda sadece Erdoğan’ın verdiği rahatsızlık değildir bu. Avrupa kendisini Osmanlı’nın karşısında kurmuştur. Bu açıdan da Türkiye’nin 21. YY çok net söyleyeyim en başarılı ülkesi olacak. Türkiye özellikle 16 Nisan’da bu prangalarından kurtulup, elini kolunu bağlayan bu yönetimsel sistemi aştıktan sonra 21. Yy’ın en sükse yapan, en iyi çıkışı yapan ülkesi olacak.
-Orada karşımıza çıkan iki önemli argüman var. Ekonomi ve terör. Terörü bitirmiş, ekonomisi çok güçlü Türkiye. Bu zor olacak mı?
Yeni sistem üç alanı etkileyecek ve biz bunu çok kısa sürede göreceğiz. Terör, ekonomi ve istihdam. Terörle mücadelede bir faz değiştirmek ki biz bunu yaptık ama bunun devlet politikası haline gelmesi lazım. Terörü artık kaynağında yoketmek yeni bir konsept biliyorsunuz. Fırat Kalkanı ile yaptığımızda bu. Bu statejinin devlet sistemi olarak kabullenilmesi lazım.
-Bunun olması için neden sistem mutlaka değişmeli diyorsunuz? Mevcut durumda işlemiyor mu?
Bir devlet geleneği olması lazım. Stratejilerin hükümetlerle gelip hükümetlerle gitmemesi lazım. Planlamalarının elli yıllık yapılması lazım. Sürdürülebilirlik, uzun vadeli programlar Cumhurbaşkanlığı sistemiyle mümkün. Sadece hükümetlere bir istikrar getirmeyecek. Bakın atanmışlar Cumhurbaşkanları ile birlikte gelip birlikte gidecekler. Bu performansı ve hizmeti artıran bir şeydir.
-Terörle mücadelede ekonomik istikrar ve istihdam konusunda bu bürokratların yani atanmışların işi ne kadar hızlı yaptıkları önemli diyorsunuz
“ÖZEL BİR LİDERE SAHİBİZ”
Aslında taşlar yerine oturuyor. Yani baş aşağı dikilmiş bir sisteme sahibiz onu tekrardan ayakları üzerine oturtmakla ilgili bir paket bu. Özel bir lidere sahibiz. Kendi siyasi iradesini ortaya koyarak bürokrasiyi aşmaya çalışıyor, darbeleri püskürtüyor. 15 Temmuz’da hayatını ortaya koyuyor ve sürekliliği sağlıyor. Nasıl sağlıyor? Bunu milletten aldığı güçle ama kendi performansıyla yapıyor. Terör konusunda ne dedi konsept değişikliği dedi Peki Cumhurbaşkanından sonra bu konsepti kim devam ettirecek ? Bir devlet böyle şanslara bırakılabilir mi? Hele hele Ortadoğu’nun dibindeki bir ülkede
-Merkel dedi ki; Türkiye’de kutuplaşma var ben onun Almanya’ya sıçramasını istemiyorum diye. Var mı gerçekten
“HALKTA KUTUPLAŞMA YOK”
Bakın şunu birbirinden ayırmamız lazım. Şu anda Türkiye’de üst yapılarda gözüken kutuplaşma ile halka indiğinizde gördüğünüz şey aynı değil. Yani bir ailede hem “evet” oyu veren hem de “hayır”veren, oy kullanmaya gitmeyeceğim diyenler var. Kahvelerde “evet” “hayır” diyen insanlar aynı masada oturuyorlar. Topluma baktığınızda insanların birbirine saldırdığını görmüyoruz ama meclise baktığınızda insanların burunlarının kırıldığını ayaklarının ısırıldığını görüyoruz. Sonuç olarak toplumda kutuplaşma yok
-Anketler açıklanıyor. Çoğunluğuna baktığımızda “Evet”ler önde görünüyor. Anket araştırmaları sizin için ne ifade ediyor?
Şu anda çalışıyoruz. Ev ev dolaşıyoruz gerçekten çok iyi bir hava var “evet” yönünde. İstanbul’da Türkiye’nin bir özeti. Ben açıkçası anketizme biraz karşı olanlardanım. Bunun İngiltere ve Amerika seçimlerinde nasıl çöktüğünü gördük. Anketler seçimlerde bir manipülasyon unsuru olarak da kullanılıyor. Bu anketizm, lobizm ve uzmanlık gibi şeyler batı dünyasında artık çöken kavramlar. Halkı en iyi takip eden kişiler bunu biraz daha doğru hissedebilir. Bana “evet” yüzde 70 deseler de bundan çok heyecanlanmam benim için önemli olan halkımızın 16 Nisan’da vereceği nihai karardır
-Avrupa’da yaşananların “evet” oylarını artıracağı vurgulanıyor. Yani Avrupa eline yüzüne mi bulaştırdı bu durumu?
“PRANGALARIMIZDAN KURTULACAĞIZ”
Hükümetimizin Hollanda, Almanya Avusturya gibi ülkeleri organize edip “evet” için bunları yaptırdığını söyleyen Muharrem İnce gibi CHP’li vekiller var. Panik durum bu. Bizim böyle bir şeye ihtiyacımız yok. Biz yüz yıllık bir projeyi gerçekleştiriyoruz. 1923 Cumhuriyet kazanımından sonra Türkiye’nin yapacağı en önemli reformdur bu. Biz çok büyük bir iş yaptık tamamen yok edilmek istenilen bir ülkeyi yoktan dedelerimiz ninelerimiz var etti. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bu kazanım 20. Yy’ı belirleyen olaylardan bir tanesiydi. Çünkü proje tamamen Osmanlı’yı yok etmekti biz bunu kısmen de olsa başarısız kıldık. Bu yüzyılın Türkiye bazlı ve dünyayı etkileyecek projesi de budur. Hükümet sisteminde prangalarımızdan kurtulma projesidir. Bu bu kadar önemli. 21. Yy ‘da belirleyecek Ortadoğu, Kafkasları ve dünyayı belirleyecek bir meseledir bu “evet” meselesi. Çünkü her şey sistem meselesidir.
-Referandumdan “evet” çıkması durumunda “hayır” diyen kesimler rahat yaşayabilecek mi?
Bu Türkiye için bir sezon finalidir. Sezon finali pozitif bir şekilde “evet”le biterse her şey rayına oturacak. Bütün dünya buna kitlenmiş durumda abartmıyorum. Tüm dünya Türkiye’nin bu engeli aşıp aşamayacağı ile ilgili kronometreye basmış durumda. Eğer biz güçlü bir “evet” ile buradan çıkarsak Türkiye 17 Nisan itibarı ile rahatlayacak. 16 Nisan tam bağımsızlığın ve Türkiye’nin yenide doğuşunun anayasasıdır. Siyasal yüklerimizden kurtulduğumuz için ekonomide, terörde ve istihdamda sosyal hayatta ciddi anlamda bir rahatlama olacak. Hayır diyen vatandaşlarımızın başımızın üzerinde yeri var. Kimseye bundan dolayı hesap sorulabilir mi? ama bu kararı verirken “hayır” kampanyasını bileşenlerine dikkat edin çağrısı yapmak bizim de hakkımız
-16 Nisan’dan “evet” çıkması durumunda parlamentonun işlevini yitireceğine çok emin muhalefet
En üzüldüğüm yalanda bu. Muhalefetin bu jenerik fantezi içeren sözlerini tartışmak sorunda kalıyoruz. Halbuki teklifin içinde tartışacağımız 18 madde var. Bunun üzerinden konuşabiliriz ama rejim değişiyor, federasyon geliyor, diktatör geliyor diyorlar. Üç erkten bahsediyoruz. Yasama, yürütme ve yargı. Bunların birbirinden bağımsız ama ama uyumlu çalışması lazım.
-Gensoru ve güvenoyu kaldırıldı yeni sistemde şimdi soru şu bu meşruiyet sorunu yaratmaz mı?
Gensoru dışında hepsi duruyor gensoru olamaz çünkü hükümet artık meclisin içinden çıkmıyor dolayısıyla güven oyunu millet veriyor sandıkta. Gensorunun olmaması sistem farkından kaynaklanıyor. Parlamenter rejimden bakarak Cumhurbaşkanlığı sistemini eleştiremezsiniz bu bambaşka bir sistem, dinamikleri, tekniği farklı. Halkın doğrudan hükümetini seçmesi ile güçler ayrılığını bir kere tesis etmiş oluyorsunuz ve yürütmenin yasama üzerindeki baskısını sıfırlıyorsunuz. Milletvekilleri bundan sonra kanunları yapacak ve kontrol mekanizmalarına aynen sahipler
-Kontrol denilince bir eleştiriyi hatırlatıp sormak isterim. Yasama A partisinden Yürütme A partisinden çıkarsa denetleme mekanizması nasıl işleyecek?
Millet iradesine dönük bir alerji var. Halk isterse Cumhurbaşkanını A partisinden seçecek, meclis çoğunluğunu da yine A partisine verecek. Bunun problem olduğunu söylüyorsanız o zaman demokrasiyi tartışıyoruz demektir. Halkın sandıkta ortaya koyduğu bütün olasılıklar meşrudur. Halk öyle arzu etmiştir. Şimdi bunun ötesinde diyelim ki cumhurbaşkanı A partisinden meclis’te hakim parti yine A partisinden ve bunlar halkın aleyhine bu çoğunluklarını kullanarak pratik üretmeye başlıyorlar. Diyoruz ki biz bunu nasıl önleyebiliriz? Mecliste Cumhurbaşkanı olan kişi ile meclis çoğunluğu olacak olan partinin aynı partiden olmasını yasaklayan bir kanun çıkartabilirsiniz ama demokrasinin ruhu ile çelişirsiniz. Bir siyasetçinin aklını yitirmesi lazım halka karşı pratik üretmesi için. Yada diyelim kendi lehine kullanıyor kanunları. Cumhurbaşkanını denetleyen sadece meclisin çıkardığı kanun ya da oradaki araştırma soruşturma önergeleri değil ki aynı zamanda AYM’ye karşı da sorumlu. Ama bütün bunları aşan bir anormallik yaşıyoruz diyelim. Halkın buna müdahale edeceğini öngörmek çok zor değil halk seçimlerde bunu cezalandırır.
-Anayasa değişikliğinin şu maddesi eleştiri alıyor. Seçilmiş cumhurbaşkanı bir sebeple işinin başında olmadığında yerine bakacak kişinin tam yetkilerle donatılmış bir kişi olması sıkıntı yaratır mı?
Anayasa komisyonu üyesi olarak söylüyorum bu olmaz. Burada bilgi eksikliği var. Cumhurbaşkanı yardımcılarının görevi Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile çizilecek. Yani çerçevesi net olacak. Yani sorumluluğun bir sınırı olacak. Bu değişikliği yayanlar şöyle düşünüyorlar. Cumhurbaşkanınının bütün yetkilerini yurt dışına gittiğinde kullanacaklar. Hayır. Cumhurbaşkanı yardımcısı bir kişi olacak ve o vekalet edecek. Ve görev tanımı da kararnameyle belirlenecek. Bugün nasıl cumhurbaşkanı seyahate gittiğinde meclis başkanı onun yerine vekalet ediyorsa öyle. Meclis başkanı OHAL ilan edebiliyor mu? Hayır
-En baştan koysaydınız yetkilerini de bu eleştiriler gelmeseydi?
Anayasa genel kaideleri belirler. Uygun kanunlarla onların alt ihtiyaçları düzenlenir.3 Kasım 2019’da genel seçimlerde bu sistem uygulanmaya başlanacak. HSYK düzenlemesi hemen yürürlüğe girecek.Askeri mahkemeler hemen kalkıyor. Onun dışındaki hükümet sistemi ile ilgili olan uygulama 2019’da uygulamaya girecek. Anayasada yapılan değişikliklerle ilgili uyum yasalarına ve teknik yasalara ihtiyaç var. Bunlar yine mecliste tartışılarak her bahsettiğiniz konuda gündeme gelerek ve yine AK Parti’nin tek başına değil diğer partilerle en azından MHP ile birlikte uzlaşılarak halkın önünde tartışılarak bu uyum yasaları yapılacak. Mesela cumhurbaşkanı Allah korusun vefat ederse zaten belli. bir seneden az bir zaman kalmamışsa seçimlere 45 gün içinde seçime gidilir. Deniliyor ki; Cumhurbaşkanı ölmedi de uzun süreli bir rahatsızlığı var. Tabiiki TBMM seçim kararı alacak.Meclis kontak kapatabilir mi?
-Almazsa ne olur? TBMM seçim kararı almadı diyelim
Pek çok konuda böyle bir tıkanma noktasına gelebiliriz ve bunun sonu yok elbette.En kötü durumu düşünelim meclis böyle garip bir tutum içine girdi Cumhurbaşkanını iyileşmeyeceği ortada ama seçim kararı almıyor. Şimdi tarihte böyle bir durum olmuş mu ? hayır. Halkın aleyhine bir pratiktir bu. Burada halkın meclisin üzerindeki baskısı devreye girer. Halkın baskısını küçümsüyor insanlar.Bakın günün sonunda anayasalar her şeyi kapsayamaz o tıkanma noktasında demokrasilerde millet öyle bir baskı koyar ki o meclisin üzerine, o baskı bütün sorunları çözer.
- Bu sistem hiç istemediğiniz birinin eline geçerse ne olacak sorusu da muhalif cephede tartışılıyor
Yüzde 50 + 1’den bahsediyoruz. Bu rakam hiçbir ülkenin bir tek toplumsal kesime dayanarak ortaya çıkarabileceği bir sonuç değil. Bu aşağı yukarı 30 milyon oy demek. Neredeyse bu ülkenin tamamına yakınını ikna etmeniz lazım. Bu işi çocuk oyuncağı zannediyorlar. Bu insanın hikayesi olmayacak mı? Bu millet hafızasız bir millet mi? bu güne kadar nasıl oy kullanmış? her darbeden sonra en demokratik adayı bu millet getirmemiş mi? Yüzde elli artı bir oy alabilecek bir adayın meşruiyeti tamdır ve en ehil aday olacaktır bunu unutmayalım.
-Yargı erkinin seçilmiş kişinin(Cumhurbaşkanının) atanmışları olarak nasıl işleyeceği konusu da hala tartışmaların en sıcak noktası. Bu durumda yargı erkinin devre dışı kalacağı iddiaları var ?
Şimdi yine burada aynı soruyu soracağım . Önerileri ne? Hal müdürlüğü mü atasın? Demokrasilerde meşruiyet nereden oluşuyor toplumdan gelen onayla yani seçimlerle .Yargıda seçilmişler üzerinden dolaylı bir meşruiyetle yargı sistemini düzenliyoruz. Şimdi buradaki mesele şu diyelim ki; Aym, Hsk seçimleri 4 yılda bir yapılıyor bakın burada bir zaman yönetimi söz konusu. Cumhurbaşkanı kaç yılda bir seçiliyor ? 5 yılda bir iki dönem hakkı var. Demek istediğim şu; aym üyeleri 12 yıllığına seçiliyor. 67 yaşına kadar doldurana kadar devam edenler var .2019 yılındaki seçimlerden bahsediyorum. Aym’de Hsk’da şu anda atanmış ve 2029 yılına kadar görev yapacak olanlar olacak. Şu anda atanmış yargıçların tamamen değişmesi için 2030 yılını beklemeniz lazım.
-141 yıllık parlamenter rejimin sonuna geliyoruz diyor Kılıçdaroğlu.
Bizim sistemimiz parlamenter sistem değil parlamenter görünümlü vesayet modeli.Parlamenter ambalajına sarılmış ama içi fokur fokur vesayet kaynıyor.Biz parlamenter denilen sistemle biz 1950 -60 döneminde karşılaşıyoruz.Bir başbakan var ve etkisiz bir Cumhurbaşkanı var.1982 yılında parlamenter sistem tamamen rafa kalktı. Çünkü Cumhurbaşkanı yürütmenin ortağı oldu.Bu teknik mesele.2007’de bir demokratik hamle daha geldi.
-Cumhurbaşkanı makamını çok güçlendiriyorsunuz diyor muhalefet. Parlamentoyu güçlendirecek bir hamle yapsaydınız diyor. Seçim barajını değiştirseydiniz diyorlar
Bunun için halka iki şey söyleyeceksiniz. Bunlardan birincisi 2007’deki düzenlemenin iptal edilmesidir.Yani Cumhurbaşkanını halk seçmeyecek diyeceksiniz. Bunu yapamayacaksınız. Peki ara formül çıkartacaksınız Cumhurbaşkanını sen seç ama ben parlamenter rejimi güçlendirmek için bütün yetkilerini sıfırlayacağım. Demokrasilerin temel kuralı şudur: Halk kazandığı hakkı geri vermez. Peki nasıl yaparsınız? Darbe yaparsınız. Sonuç olarak bizim parlamenter rejimle ilişkimiz bitmiştır. Geri dönülemez.