1
AKŞAM-PINAR IŞIK ARDOR
Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan Trump, Ortadoğu'yu yangın yerine çevirdi. Tarihi karara yeryüzünün her noktasından tepki geldi. Kudüs’ün önemini anlatır mısınız?
“KUDÜS, ÜÇ SEMAVİ DİN İÇİN DE MUKADDES BİR MEKÂN VE HAC MERKEZİDİR”
Kudüs, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu mukaddes bir şehir; yeryüzündeki üç mukaddes şehirden biri. Peygamber Efendimiz “Üç mescidi ziyaret etmek için üç şehre doğru yola çıkılabilir; bunlardan biri Mekke’yi Mükerreme’de Mescid-i Haram, diğeri Medine-i Münevvere’de benim mescidim, üçüncüsü de Mescidi Aksa’dır” buyuruyorlar. Dolayısıyla Kudüs, Müslümanların mukaddes mekânlarından biri ve ilk kıblesinin bulunduğu mekândır. Kudüs, üç semavi din için de mukaddes bir mekân ve hac merkezidir. Tarih boyunca Kudüs değişik dinleri ve kültürleri barındırmıştır. MS 637 yılında Hz. Ömer tarafından Kudüs’ün fethedilmesi ile birlikte tüm din ve inanç mensuplarının barış içinde birlikte yaşadıkları İslam dönemi başladı.
“KUDÜS, YÜZ YILDIR İSLÂM DÜNYASININ KANAYAN YARASIDIR”
Bu dönemde Kudüs’te yoğun imar faaliyeti gerçekleşti ancak Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla sona erdi. Kudüs önce İngiliz ve daha sonra da İsrail işgali altında yaklaşık yüz yıldır İslâm dünyasının kanayan yarasıdır.
Bu mukaddes şehir İngiliz ve İsrail işgali altında büyük yıkımlara maruz kaldı. İngilizler başta el-Mahmudiye saat kulesi, sebiller ve bazı tarihi binalar olmak üzere önemli Osmanlı eserlerini yıktılar. Kudüs, en büyük yıkımı 1967’den sonra yaşadı ve halen de yaşıyor. Şehirde yıkım faaliyetleri ve Yahudi yerleşimleri devam ediyor. Kubbet-ül Sahra’yı da bünyesinde barındıran Mescid-i Aksa sürekli kısıtlamalara, tüm inanç mensuplarını hedef alan baskılara maruz kalıyor. Osmanlı döneminde mukaddes alanlara giriş ve çıkışlarda hiçbir zaman engelleme ya da kısıtlama olmamıştır.
Bugün ne yazık ki, Kudüs ve Mescid-i Aksa ile Kubbet-ül Sahra üzerinde ağır kısıtlamalar görüyoruz ki o mübarek kubbenin hemen yanından Peygamber Efendimiz Miraca çıkmıştır. O mukaddes yer bugün İsrail işgali altında. Oraya giriş-çıkışlar İsrail askerlerinin kontrolleri altında. İstediklerine izin veriyor, istemediklerine vermiyorlar. Bu durum kabul edilemez.
-Siyonistlerin amacının Mescid-i Aksa’yı yıkmak olduğu söyleniyor. Nedir bu konu?
“MESCİD-İ AKSA’YI YIKIP ORADA BİR SÜLEYMAN MABEDİ İNŞA ETMEK İSTİYORLAR”
Konuya girerken Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına hem Müslümanlar, hem de Avrupa’daki Hıristiyanlar karşı çıkıyor dediniz. Bu karara karşı çıkanlar arasında Yahudiler de var aslında; Ortodoks Yahudiler yani Siyonizm’e karşı olan Yahudi topluluklar. Zira Siyonistler, Mescid-i Aksa’yı yıkıp orada bir Süleyman mabedi inşa etmek istiyorlar. Siyonist düşünceye sahip olan Yahudiler ki bugünkü İsrail Devleti de bu ideolojiye sahiptir, yıllardan beri Mescid-i Aksa’nın Doğu ve Ağlama Duvarı tarafından Mescid-i Aksa’nın alt kısmına giriyorlar. Mecid-i Aksa’nın altında sürekli kazılar yapılıyor ki bu kazılar epey ilerlemiş durumda. Türkiye, bir teknik inceleme heyeti göndermişti. Bu heyet Mescid-i Aksa’ya verilen zararlar üzerine bir rapor hazırladı. Biz IRCICA olarak UNESCO ve diğer uluslararası kuruluşlar da bu konuları yakından takip ediyorlar. Siyonist Yahudiler ve İsrail devleti Süleyman mabedinin Mescid-i Aksa’nın içindeki Kubbet-ül Sahra’nın tam altında olduğunu iddia ediyorlar. Kubbet-ül Sahra yıkılarak Süleyman mabedinin yeniden inşa edilmek istendiğine dair güçlü iddialar var. Bu tür girişimler İslam dünyasında büyük infiale sebep oluyor.
-Bunun sonucu ne olur? Olası bir müdahale ne getirir?
“MESCİD-İ AKSA’YA BİR MÜDAHALE DÜNYANIN SONU DEMEKTİR.”
Mescid-i Aksa’ya bir müdahale, adeta bir kıyamet senaryosu ve dünyanın sonu demektir. Zaten İslam İşbirliği Teşkilatı, 1969 yılında Mescid-i Aksa’daki tarihi minberin radikal bir Yahudi tarafından yakılması üzerine kuruldu. İslam dünyasını temsil edecek diplomatik bir kuruluşun ilk temel taşı orada kondu.
Sorunuza tekrar dönecek olursak, ben böyle bir müdahalenin mümkün olacağını düşünmüyorum; çünkü bu durum büyük bir tehlikeyi doğuracaktır. İslam dünyasının kendi içinde ve bazı ülkeler arasında problemler var ama böyle bir ortak dava söz konusu olduğunda iç problemlerin bir kenara bırakılıp tüm Müslümanların bu konu üzerine eğileceğini düşünüyorum.
Trump’ın Kudüs kararının zamanlamasını nasıl değerlendirirsiniz?
“ABD’NİN PROVOKATİF KARARI BİLİNÇLİ BİR ZAMANLAMAYI İŞARET EDİYOR”
ABD’nin bu provokatif kararının zamanlaması çok önemli. Yemen’de çatışmalar, Libya’da karışıklık devam ediyor. Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin Katar ile ilişkilerinin problemli olduğu bir dönem. İran’la başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri arasında ciddi sıkıntılar var. Bilinçli bir zamanlama olduğu görülüyor. Ben, uluslararası bir kuruluşun, IRCICA’nın Başkanı olarak İİT’nin kültür konularıyla ilgili bir kurumunun başındayım. Ama bu durum, bir Müslüman ve bir Türk olarak böylesine önemli bir konuda şahsi görüşümü aktarmama mani değil. Kurumum adına 56 İslam ülkesini temsil ediyorum ama burada dile getirdiğim fikirler benim şahsi fikirlerim.
Yeri gelmişken IRCICA’yı anlatır mısınız bize?
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kültür konularıyla ilgilenen alt kuruluşudur IRCICA. Dediğim gibi İİT’nin başlıca kuruluş sebebi Kudüs ve Filistin davasıdır. İİT’nın kültür ve medeniyet araştırmaları merkezi IRCICA’dır yani İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi. İİT Filistin’in İsrail işgalinden kurtarılması ve bağımsız bir devlet olarak kurulması için çalışıyor. İİT Genel Sekreterliği Cidde’de ama bu durum geçici; çünkü asıl gaye Filistin’in bağımsızlığına kavuşması ve Kudüs’ün bağımsız Filistin’in başkenti olması. Bu gerçekleştiğinde Genel Sekreterliğin Kudüs’e nakledilmesi söz konusu. Aranan kalıcı çözüm, BM kararlarıyla uyum içinde ve 1967 savaşı önceki statüye dönüşü amaçlamakta. İİT ve Merkezimiz IRCICA Kudüs’ün çok kültürlü özelliğinin korunmasını ve değişik dinlerin buradaki mukaddes mekânlarına gereken saygının gösterilmesini kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir çözümün vazgeçilmez unsuru addediyor. IRCICA Kudüs ve Filistin’in tarihine, kültür ve mimari mirasının korunmasına dair çalışmalara ağırlık veriyor. Bu konuda çok büyük çalışmalar yapıyoruz.
“KUDÜS İÇİN YAPILACAK ÇALIŞMALAR OBJEKTİF BİGİLERE VE SAĞLAM TEMELLERE DAYANMALI”
Kudüs ve Filistin konusunda hem araştırmacıların, hem siyasetçilerin, hem de kamuoyundan ilgililerin kullanabileceği çalışmalara ağırlık verdik. Çünkü bunun eksikliği hem genel olarak hissediliyordu, hem de İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ve başta IRCICA olmak üzere bağlı kurumların Kudüs için yapacakları çalışmaların objektif bilgilere ve sağlam temellere dayandırılması gerekiyordu. 1982’de ilk yayınladığımız kitap, Filistin’deki Müslüman Vakıfları ve Mülkleri başlığını taşıyordu. Mühimme Defterleri’nde Kudüs başlıklı seride 1545-1594 dönemini kapsayan 1.cildi ve 1601-1699 dönemini kapsayan 2.cildi son iki yıl içinde yayınladık. Dr. Muhammed Ghosheh’nin hazırladığı Kudüs’te İslam Vakıfları kitabını 2010’da yayınladık. Ayrıca, IRCICA arşivinden, Sultan II. Abdülhamid dönemi Yıldız Albümlerinden ve başka kaynaklardan derlediğimiz tarihî fotoğrafları açıklamalı albümler halinde yayınlıyoruz. Yine çeşitli ülkelerde sergiler düzenleyerek Kudüs şehrinin, insanlarının, yapılarının, ekonomik ve sosyal hayatının ve çok dinli, çok kültürlü dokusunun delillerini ortaya koyuyoruz. Fotoğraflarla Osmanlı Döneminde Kudüs başlıklı albümü Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak 2009’da yayınladık.
-Bu eserler birçok önemli bilgi ve belge içeriyor zannediyorum
Osmanlı’nın Kudüs’le ilgili olarak Divan-ı Hümayun ’da aldığı kararların hepsini bu eserde neşrettik. Kudüs Şehri mahkeme kayıtlarını 17 cilt olarak yayınladık. Bir de tarihi sur içindeki Kudüs’teki binaların korunması için yaz okulları yaptık. Her sene İstanbul’dan ve değişik ülkelerden Kudüs’e uzmanlar gönderiyoruz ve bu uzmanlar tarihi eserler üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Tarihi eserler yok olursa ya da zarar görürse tekrar nasıl inşa edilebilir diyerek mimari çizimlerini yapıyor ve bu çizimleri veri tabanımıza yüklüyoruz.
Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak tanımaya karar vermesi, aslında hiç de sürpriz bir adım değil. Seçim kampanyasında bu madde vardı ama şu soru cevap bekliyor elbette. Trump, Kudüs kararıyla sizce neyi amaçlıyor?
“TRUMP İSLAM DÜNYASINI RENCİDE ETTİ”
Ben onu bilemem, bu karardaki amacını Trump’a sormak lazım; ama çok yanlış ve tehlikeli bir şey yaptığını söyleyebilirim. Yaptığı bu büyük yanlışla İslam dünyasını ve tüm Müslümanları rencide etti.
-Kudüs kararının olası tehlikeleri nedir? Tansiyon artarak mı devam eder?
Bence bu kararın sonucu şu olur: Bağımsız Filistin Devleti, Doğu Kudüs’ü başkent olarak ilan eder, yani ben öyle bir sonuç getirir diye düşünüyorum. Bu adımlar bu sonucun gerçekleşmesini hızlandırır. Bu sonuca nereden varıyorum? Bugün ABD’nin attığı tek taraflı adıma karşı olan ülkeleri göz önünde bulundurduğumda bu sonuca varıyorum. AB, İngiltere, Fransa bütün Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin. Ben bir akademisyen olarak da böyle bir sonucun ortaya çıkacağını bekliyorum.
Aynen söylediğiniz gibi İİT toplantısından 'Doğu Kudüs Filistin'in başkenti olarak tanınmalı' kararı çıktı. Bu denli güçlü bir ses bekliyor muydunuz?
Bekliyordum tabii. Böyle bir sonucu istemeyecek hiçbir Müslüman ve İslam ülkesi olamaz. Nitekim Kudüs Zirvesi’nde alınan kararlar ve sonuç bildirisi oybirliği ve tüm üye ülkelerin mutabakatıyla alındı. En fazla dikkat çeken unsur, tüm dünyanın Doğu Kudüs’ün başkenti olacağı bağımsız bir Filistin Devleti’ni tanımaya davet edilmesiydi.
Bu duruş ABD’yi kararını geri almaya, ya da BM’de İsrail çıkarlarına uymayacak bir karar almaya zorlar mı?
“ABD VE İSRAİL HARİÇ TÜM DÜNYA KUDÜS KONUSUNDA BİRLEŞTİ”
Çıkan kararlar ve diğer ülkelerin açıklamaları, ABD ve İsrail hariç tüm dünyanın Kudüs konusunda bir araya geldiğini gösteriyor. Geçen hafta BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan olağanüstü toplantıda hiçbir ülkenin ABD’nin tek taraflı ilanını desteklememesi de bu durumu net olarak ortaya koydu.
İİT’ye Suudi Arabistan'ın katılma düzeyi çok eleştirildi. Suudilerden bu adımı bekler miydiniz?
“İSLAM ÜLKELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ BOZMAYA YÖNELİK ÖNYARGILI BİR TAVRIN YANSIMASI”
Zirveye bazı ülkeler bakan seviyesinde katıldı. İzlediğim kadarıyla Suudi Arabistan yüksek memurlar toplantısında, Dışişleri Bakanları toplantısında ve Zirve toplantısında aktif bir rol aldı. Ülkelerin zirveye katılım düzeyini olumsuz yorumlamak, İslam ülkeleri arasındaki ilişkileri bozmaya yönelik önyargılı bir tavrın yansıması olabilir ancak. Bardağın dolu tarafına bakmak lazım.
İsrail Başbakanı Netanyahu, yayınlanan deklarasyonun kendilerini etkilemediğini öne sürdü ve büyükelçiliklerin taşınmasından bir kez daha bahsetti. Sizce Netanyahu'nun bu öngörüsü karşılık bulur mu?
“NETANYAHU’NUN AÇIKLAMALARININ ELBETTE KARŞILIĞI OLACAK”
Bugüne kadar bu konularda alınmış BM kararlarını uygulamayan İsrail’in Başbakanı böyle söyleyebilir. Ama böylesine tek taraflı ve hukuksuz davranarak bütün dünyayı karşılarına alıyorlar. Bunun da elbet bir karşılığı olacaktır. Uluslararası hukuka göre hiçbir ülkenin diplomatik temsilciliğini Kudüs’e taşıması mümkün değil ama fiilen İsrail şu anda Batı Kudüs’ü başkent olarak kullanıyor. ABD yönetiminin tek taraflı olarak temsilciliğini taşıma kararı alması tüm dünyanın gözünü yeniden buraya çevirmiş oldu. ABD’nin bu tavrı ve dolayısıyla Filistin sorununun kökten çözümü için yeni bir hamle gerekebilir. ABD dışındaki diğer Batı ülkeleri, Filistin’e tam destek vermek suretiyle bağımsız Filistin Devleti’nin tanınmasını ve Doğu Kudüs’ün başkent olmasını sağlayabilirler.
Siz Kudüs'ü en iyi bilenlerdensiniz. Şu anda İsrail askerlerinin özellikle çocuklara yönelik şiddeti dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor. Neden hedef çocuklar? Filistin halkına yapılan zulmün boyutu nedir?
“FİLİSTİNLİLERE ZULMEDENLER NAZİLER GİBİ HESAP VERECEK”
İsrail, Kudüs ve Filistin’de insan hakları ihlallerini alenen yapıyor ve gelecek nesilleri hedef alıyor. Ancak 20. Asrın ikinci yarısında nasıl ki Nazi suçluları gizlendikleri yerlerde bulunup tek tek yargı önüne çıkarıldılarsa bugün masum Filistinlilere bu zulümleri yapanlar da mutlaka bir gün mahkeme önünde hesap vereceklerini bilmek durumundadırlar.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın gücü nedir?
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın gücü, İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye olan ülkelerin gücü ile orantılıdır. Üye ülkeler ne kadar güçlüyse, teşkilat da o kadar güçlü ve kararları etkili olur. Toplantıdan güçlü bir karar çıktı.
-Petrol üreten ülkeler var İİT içinde. Parasal olarak güçlüler.
Petrol güç müdür?
-Siyasi olarak dünyaya yön verme noktasında güç değil midir?
“DÜNYAYA HÂKİM ÜLKELER YENİ DÜZEN KURMAK İSTİYOR”
İslam ülkelerinin büyük bir kısmı geçen asrın yarısından sonra bağımsız oldular; yani çoğu sömürge devletleriydi. Osmanlı’nın külleri üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti, Afganistan, İran ve Suudi Arabistan dışındaki İslam ülkelerinin çoğu 1950’lerden sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Bu devletlerin çoğunun ancak elli-altmış yıllık ömürleri var ve gelişme süreçlerini daha yeni tamamlıyorlar. Devletler de insanlar gibi büyür ve gelişir. Böyle bakmak lazım. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da sınırlar çizildi ve şekillendirildi; aradan yüz yıl geçtikten sonra bölgeye yeni bir şekil vermeye, yeniden sınırları belirlemeye ve yeni bir düzen kurmaya çalışıyorlar dünyaya hâkim olan ülkeler. Geldiler, Ortadoğu’nun merkezine adına DEAŞ denilen bir belayı ve katiller çetesini kurdular. Bu gruplar haşhaşiler yani beyinleri yıkanmış ve yönlendirilen kişiler, bunlar kendiliğinden olmuyor. Batı dünyasından gelen profesyonellerin eğittikleri teröristler, yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışanların oyuncakları bunlar.
-Kudüs’e karşı Ayasofya açılsın diyen bir ses var. Ne dersiniz buna?
“AYASOFYA İSLAM’IN İBADETHANESİ OLARAK AÇILMALI”
Benim şahsi fikrimi sorarsanız; Kudüs’le bağlantılı olarak değil, Kudüs’ten bağımsız olarak açılması lazımdı Ayasofya’nın ibadete. Ayasofya Kudüs gibi değil ki. Fatih İstanbul’u fethedince bu mabedi camiye çeviriyor ve vakfiyesi var onunla ilgili. Dolayısıyla Ayasofya cami olarak yüzyıllarca ibadethane olarak hizmet veriyor. İlk kuruluş amacı neydi Ayasofya’nın? İbadethaneydi İslam’dan önce de. Dolayısıyla en son din olan ve Hıristiyanlığı da Museviliği de tamamlamış olan en mükemmel din olan İslam’ın ibadethanesi olarak devam etmesi lazım. Müze olarak tutulması yanlış bir anlayış.