İstismarcıya çocuğa yakın iş yasak

“istismar suçu işleyenlerin çocuklara temas edecek yakın yerlerde çalışmamasına yönelik düzenlemeler masada. Bir takım testler ya da farklı uygulamalar, imkânlar var elimizde. Sabıka kaydında bu suçu işleyenlerin kaydının gözükmesine yönelik bir düzenleme olacak.

1

Eskiden bu açıklama yoktu” “Kimyasal hadımı getirdik artık bu fiiller olmaz diyemeyiz.” “Bu konuda asla tolerans gösterilmeyecek bu bilinsin.”

Türkiye gündemindeki önemli konulara ilişkin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, AKŞAM Gazetesi’nden Pınar Işık Ardor’un sorularını yanıtladı.

AKŞAM-PINAR IŞIK ARDOR

CHP Lideri Kılıçdaroğlu ‘ittifak kanun teklifi ’ne itirazlarını yedi maddede sıraladı. Bu  “sopalı bir seçim hazırlığıdır ve Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır’ açıklaması yaptı. Aynı zamanda CHP AYM'ye başvuracağını da açıkladı.  Siz itirazlara nasıl cevap verirsiniz?

“EŞİTLİĞE AYKIRILIK İÇİN HİÇBİR GEREKÇE YOK”

Meclis’te kabul edilerek ve Cumhurbaşkanımızın onayıyla yürürlüğe giren kanun söz konusu. Bu kanun neyi getiriyor, üç ana başlıkta özetleyebiliriz. 1. Türkiye’de ittifak yapmak yasal olarak mümkün değil. Ama buna rağmen bütün seçimlere bakıyoruz, bütün partiler ittifak yapıyor. Nasıl yapıyor? Kanunu dolanarak, fiili bir takım uygulamalarla yapılıyor. Düzenlemelerimizin ana unsurlarından birisi ittifakı yasaklayan düzenlemeleri ortadan kaldırdık. 2. Türkiye’de seçim güvenliği ve dürüstlüğünü şaibesiz seçimi ve demokratik katılımın artmasına yönelik bir takım düzenlemeleri içeren seçim düzenlemeleri var. 3. mahalle idareler seçimine ilişkin bir iki düzenleme var. Bunların içinde eşitliğe aykırı diye iddia edilen hususların hiçbir gerekçesi bulunmamakta.

Baraj konusunda eleştiri var. Deniyor ki; ittifak yapmayan partiler için eşitsizlik söz konusu.

“FARKLI KESİMLERİN DE MECLİS’E GİREBİLMESİNE İMKÂN GETİRİYORUZ”.

Ona bakarsanız Türkiye’de yüzde on barajı hep vardı ve 3 Kasım seçimleri sonrasında AK Parti ve CHP Meclis’te temsil edildi. O zaman CHP bu eşitliğe aykırı diye bu niçin bir şey söylemedi? Türkiye’ye yeni bir şey getirmiyoruz. Şu anda yüzde on seçim barajı var. Bizim getirdiğimiz düzenleme daha fazla siyasi partilerin ve toplumun farklı kesimlerinin de TBMM’de temsil edilmesine imkân getiriyor. Bir parti yüzde on barajını aşamıyor. Seçmen nasıl olsa benim partim barajı aşamıyor diyor icabında sandığa gitmiyor ya da seçimde partinin motivasyonu da zayıflıyor. Baştan yenilgiyi kabul eden pozisyonda. Ama şimdi biz ittifak imkânıyla toplumda farklı kesimlerin de Meclis’e girebilmesine imkân getiriyoruz. Partiler bir ya da birkaç partiyle ittifak yaparak yüzde on barajını aşma imkânına sahip olabilir.

“BİZ SEÇİM SİSTEMİ DÜZENLEMESİ YAPMADIK”

Yani bu durum mevcut durumdan daha fazla siyasal katılımı sağlayacak mı? Evet sağlayacak. Daha fazla partinin görüşü Meclis’te temsilini sağlayacak mı sağlanacak. Bu elbette mevcut durumdan daha iyi. Burada eskiye özlemin taşıyıcılığını CHP yapmıştır, yine aynı şeyi yapıyor. Bizim yaptığımız düzenleme bir seçim sistemini değiştirmeye yönelik bir düzenleme değil bunu vurgulamak isterim.

Bu ‘seçim sistemi düzenlemesi ‘değil diyorsunuz bu ‘bir ittifak kanunu düzenlemesi.’

“BUGÜN ELEŞTİRENLER O GÜN NİYE KONUŞMADILAR”

Evet, bu ittifak kanun teklifi. Türkiye’de hatırlarsanız 2014’lerde Cumhurbaşkanımız bütün siyasi partilere çağrı yaptı ve  ‘gelin seçim sistemini gözden geçirelim, dar bölgeyi getirelim, barajı tartışalım’ dedi. Dar bölge olsa sıfır baraj da olabilirdi. Bugün eleştirenler o gün bir şey söylemediler. Dar bölge daraltılmış bölge başka sistemler bunların hepsi seçim sistemine yönelik düzenlemeler ama biz bu seçim sistemine, nispi temsile karışmadık. Bu anlamda baraj da bu çalışmanın konusu değildi ama gün gelir bu da değerlendirilebilir.  

‘Sopalı seçim hazırlığı’ eleştirisi ne demek?

“SANDIĞIN SESİ GELİNCE CHP’Yİ BIR ÜRKÜNTÜ, KORKU SARIYOR”

Sandığın sesi gelince CHP’yi bir ürküntü, korku sarıyor. Sandıktan korkmasınlar. Sandık demokrasinin namusudur. Milletin kararı Türkiye’nin önünü açan en büyük karardır. İtirazlara baktığımızda işte valiler sandıkları birleştirecek, işte herkes hemen polis çağıracak gibi bir takım iddialar doğru değil. Gerçek şu; Türkiye’de çukur siyasetinde terörle mücadele oldu şehrin göbeğinde. Öyle bir şey olduğunda oraya sandık koymamak mı yoksa daha güveni bir yerde sandık koymak mı doğru. Elli beş milyon seçmen için oyunu kullanabileceği zemini hazırlamak siyasetin görevidir. Ha böyle olacak da nasıl olacak?

“BU MAHALLEDEN OY ÇIKARSA PAZARTESİ BURADAYIZ…”

Vali böyle bir ihtimal ortaya çıkarsa YSK’ya bildirecek. Seçmenlerin, hiçbir etki ve baskı altında kalmadan kendi hür iradeleri ile seçme haklarını kullanabilmeleri amacıyla, o yerdeki sandıkların taşınmasına YSK karar verecek. Orada tüm partilerin temsilcileri var. Böylece belirli köy veya mahallelerin hangi partiye veya adaya oy verdiğinin tespitine engel olunacak. Bazı bölgelerde, "Bu köyden, bu mahalleden oy çıkarsa pazartesi buradayız. Bunun hesabını sorarız." şeklinde tehditler oluyor. Bu konuda da atılan adımlarla seçim güvenliğinin sağlanması amaçlandı.

AYM’den olumsuz karar çıkar mı?

AYM’den olumsuz bir karar çıkacağına ihtimal vermiyorum çünkü yapılan düzenleme anayasaya uygundur.  

Oy kullanma nasıl olacak?

Cumhurbaşkanlığı seçimiyle milletvekili seçimi aynı günde olacak. Sandığa giden seçmen cumhurbaşkanı için bir tercihte bulunacak, ayrı bir pusulada da milletvekili için oy kullanacak. Seçmenlerimiz, hükümet için cumhurbaşkanı adayına, şahsa, Meclis için de partiye oy verecek. İkisini de aynı zarfa, aynı sandığa koyacak.  Bu düzenlemeyle de seçimlerde birden fazla zarf kullanılmasına, seçmenlerin başka seçim türüne ait oy pusulalarını sehven farklı zarflara koymasına veya zarfı atacağı sandığı karıştırmasına neden olunan durumların da önüne geçilecektir. Milletvekili seçimindeki pusulalarda ittifak yapan partiler gösterilecektir.

Seyyar sandık kurulu mu nedir?

Hastalığı nedeniyle yatağa bağımlı olan vatandaşlarımız ile engellilerimizin de kolayca oy kullanmalarını sağlamak amacıyla demokratik bir adım daha atılacak. Bu adım, bu düzenleme de önemli bir konudur. Yatağa bağımlı olan, engelli vatandaşlarımız için seyyar sandık kurulları kurulacak.

Kamuoyunun en çok merak ettiği mesele çocuk istismarı ve gelecek cezalar. Kimyasal hadımın gündeme gelebileceğini belirttiniz ve tartışma başladı. Yasa ne zaman çıkar? Caydırıcılığını ne kadar bekleyelim?

“ASLA BİR ZAFİYETE, İHMALE TAHAMMÜLÜMÜZ OLAMAZ”

Çocuğun istismarıyla ilgili konuda asla bir zafiyet, ihmale tahammülümüz olamaz. Bu konuyla ilgili hükümetimiz kanun değişiklikleriyle cezaları çok artırdı. 2014-2016’da ve Avrupa örneklerine de bakıldığında Türkiye bu konuda cezalarını en fazla artıran ülke. Bakın cinsel istismar suçuyla ilgili Adana’daki menfur hadise nedeniyle yapılan yargılamada ilk celsede karar çıktı. Ben bundan dolayı da tüm yargı mensuplarımızı gerçekten tebrik ediyorum. Çünkü geç gelen adalet adalet değildir. Hızlı ve adil bir şekilde hak ettiği cezayı vermiş oldu. 51 yıl ceza verdi. Biz çocuğa yönelik istismarla ilgili kanunlarımızda daha fazla artırmamız gereken yönler var mı? İnfazla ilgili suçluların daha fazla bu suça gitmeden caydırıcı olmasına yönelik ne gibi tedbirleri almak gerekir? Bunların hepsini tartışıyoruz. Bu konuda asla bir gevşeklik göstermeden tüm tedbirler masada.

Nedir masada olanlar? Kimyasal hadım, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası tartışılıyor sanırım.

“KİMYASAL HADIMI GETİRDİK ARTIK BU FİİLLER OLMAZ DİYEMEYİZ”

Çocuğa yönelik istismar fiillerinin cezalandırılmasına yönelik artırıcı hükümleri tartışıyoruz, değerlendiriyoruz. Yine infazına yönelik süreleri bu konuda tartışıyoruz. Kimyasal hadım meselesi de tartışmalar arasında. O hususta işin tıbbi boyutu var. O sebeple ilaçla ilgili kimyasal boyutu olduğu için bu konuda da sağlık bakanlığıyla, akademisyenler bu hususta da çalışmalar yapıyor. Şunu söylemek lazım. ‘Şu sihirli bir maddedir bunu yaparsak bunların hepsi sona erer’ gibi bir şey yok. Yani kimyasal hadımı getirdik artık bu fiiller olmaz diyemeyiz. Bir başka boyutuyla, başka fiille farklı bir takım eylemlerle de yine suç işlenebilir. Çünkü istismarın birçok fiil türü var. Ama bu bir tane çocuğa ya da bir tane daha mağduru ortadan kaldıracak bir enstrüman olarak çıkarsa buna değer diyoruz. Yani kanun bir çocuğumuzun dahi istismarını engelleyecekse o araçlar neyse hepsini masada kullanalım, değerlendirelim diyoruz. Bu konu tam netleşince kararını vereceğiz.

“SABIKA KAYDINDA İSTİSMAR SUÇU GÖZÜKECEK”

Diğer boyutuyla istismar suçu işleyenlerin çocuklara temas edecek yakın yerlerde çalışmamasına yönelik düzenlemeler yine masada. Bir takım testler ya da farklı uygulamalar, imkânlar var elimizde. Tüm bunlarla ilgili bakanlarımız çalışıyorlar. Sabıka kaydında bu suçu işleyenlerin kaydının gözükmesine yönelik bir düzenleme olacak. Eskiden bu açıklama yoktu. Artık olacak.

Uzun sürer mi bu çalışmanız? Ne zaman kamuoyuyla paylaşacaksınız?

Çok uzun sürmeyeceği kanaatindeyim. Bu konu Başbakan Yardımcımızın başkanlığında değerlendiriliyor. İşin milli eğitimle, medyayla da ilgili boyutu var. Zaten tedbirlerle ilgili altı bakanımız da komisyonda. Aile bakanlığımızın da yine burada yoğun taleplerini dikkate alarak bir çalışma yürütülüyor. Son durumu Cumhurbaşkanımıza ve Başbakanımıza arz ederek nihai halini kamuoyuna açıklayacağız.

Kadına yönelik cinsel istismar ve şiddette cezalarda ağırlaştırma gündeme gelebilir mi? Kadın şiddet gördüğü zaman aile mahkemeleri koruma tedbiri getiriyor ama tutuklama olamıyor. Ve çoğu zaman o kadınlar öldürülüyor. Bununla ilgili bir yasal düzenleme mümkün müdür?

“ASLA TOLERANS GÖSTERİLMEYECEK BU BİLİNSİN”

Kadına şiddet hususunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız gerçekten çok yoğun bir çalışma içinde. İstanbul sözleşmesinde kanunlar da kadına şiddette ve istismarda çok önemli değişiklikler yapıldı. Biraz da uygulamada bazı eksiklikler oluyor. Bu da Yargıtay’ın verdiği kararlarla gelişecek, uygulamadaki eksiklikler telafi edilecek. Buna yönelik yine kamuoyunda bireylerin ve toplumun bilinçlenmesi yine buna katkı sağlayacak. Bakın bazen kamuoyu bir iki örnek üzerinden yargılamalar

yapıyor. İçeriği tam bilmeden haksız eleştiriler yapılıyor. Mesela istismara uğradı serbest kaldı deniliyor. Bakıyorsunuz ne mağdurun öyle beyanı var ne failin öyle bir beyanı var ne öyle bir delil var. Sağlık bakanlığı, Aile bakanlığı tespit edememiş ama o kişi istismar etmiş gibi kalıyor. Hatta isimler, şehirler veriliyor ve üzerinde hep böyle kalıyor. Toplum olarak yargıya güvenmeliyiz. Bu konuda elbette bir hata varsa savcının hatalı kararı varsa mahkemede düzeltilmesi, mahkemenin varsa istinafta, Yargıtay’da, AYM’de düzeltme imkânı var. Buna rağmen eksikler, yapılacaklarla ilgili Aile bakanlığı çok yoğun çalışma içinde. Zaten her türlü desteği hükümetimiz veri. Bu konuda asla tolerans gösterilmeyecek bu bilinsin.

Bu suçlarda bir artış olduğuna dair bir genel izlenim de var. Rakamlar da öyle mi diyor?  Yoksa artık toplum mu daha duyarlı bu meselelere?

“EĞİTİM ANNE KARNINDAN BAŞLAYACAK”.

15-20 sene önce bu tür hadiseler kamuoyunun gündeminde bu kadar olmayabiliyordu. Teknoloji çok gelişti. Anında hangi hadise yaşansa hemen sosyal medya ya da medya aracılığıyla anında yayılıyor. Görünürlük daha fazla. Yoksa bu tür hadiseler önceden yoktu, yeni çıktı şeklinde bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Bu bilinçlenmeden kaynaklı da olabilir ama istatistiki bilgilerle baktığımızda da 2009’dan itibaren Türkiye’de UYAP sistemi ile birlikte yargıda dava açma sayıları çok sağlıklı bir hale geldi. Önceden bir dosya isterse on istismar ya da şiddet vakası olsun isterse on sanık olsun tek dosya olarak görülüyordu.  UYAP’a geçtikten sonra eğer bir dosyada on sanık varsa yirmi ayrı suç maddesi varsa bunların hepsi ayrı ayrı istatistiklere konu oluyor. Dolayısıyla bunu bilmeden istatistiklere baktık şu suçlar arttı, olaylar arttı diye bir şey Türkiye’ye haksızlık olur. Tabii bu konu istatistiklerin konusu değil bir vaka bile bizim için kabul edilemez ama bu kadar arttı şeklinde bir durum da Türkiye’ye haksızlık olur. Bakın elbette iş karakola, mahkemeye düşmeden bireyleri, çocukları gençleri, kendimizi, ebeveynleri bilinçlendirmek gerekiyor. Anne karnından başlayacak bir eğitim ve buna yönelik bir takım tedbirler bu tür vakaları daha da azaltacaktır.

AB ve ABD’de de hatta Türkiye içerisinde de bazı kesimler Türkiye’nin adalet sisteminin işleyişine eleştirel yaklaşıyor.  Siz bunlara nasıl cevap verirsiniz? Türkiye’de adalet adil değil mi?

“YARGIÇLARI SUÇLAMAK, ŞURANIN BURANIN YARGISI DEMEK BÜYÜK BİR İFTIRA”

Türkiye’de yaklaşık on milyonun üzerinde dava dosyası görülüyor.  Herkesin kendi boyutuyla yaşadığı bir vakayı alıp Türkiye’de adalet şöyle, hâkimler böyle,  yargı, mahkeme adil değil diyerek yargıya varmak gerçekten büyük bir haksızlık. Diyelim ki savcılık bir yanlış işlem yaptı ya da mahkeme bu mahkemenin kararına karşı Yargıtay niçin var, İstinaf niçin var? Hukuk sistemi diyor ki; emniyet hata yapabilir savcılık buna bakacak dikkate alacak, değerlendirecek, eğer kişi suçlu değilse hakkında dava açmayacak. Suçlu olduğuna kanaat getirdiyse dava açacak. Her şey doğru olsa savcının verdiği karar hepsinin yerine geçer kesinleşir. Niçin mahkeme var?

Mahkeme, delilleriyle tanıklarıyla her boyutuyla masaya yatırıyor yargılamayı yapıyor tarafları dinliyor inceliyor araştırıyor eğer bir haksızlık olduğunu düşünüyorsa o kişi ile bilgili beraat kararı verebiliyor. Mahkemeler yanlış karar verebilir. Buna bir üst mahkeme baksın, incelesin, değerlendirsin. Yargıyla ilgili genel bir suçlama yapmak büyük bir haksızlık olur. Türkiye’de gerçekten fedakârca çalışan yargı mensuplarımız var.

Adalet hepimize lazım. Türkiye’de hukuk sistemi herkes için işliyor ama kalkıp yargıçları suçlamak şuranın buranın yargısı demek büyük bir iftira ve bunu kabul edemeyiz. Bunu söyleyenler kendiişlerine gelmeyen kararlar çıkıyor ya ondan rahatsızlar. E ne yapalım eleştirenlere verelim kararı onlar mı versin. Hiçbir hükümet yetkilisi savcılara, mahkemelere bir şey söyleyemez, telkinde bulunamaz, talimat veremez.

Die Welt gazetesi ‘Türkiye, AB vizesi karşılığı tutuklu gazetecileri serbest bırakabilir” diye yazdı. Fakat tutuklama ve tahliye kararlarını ‘bağımsız yargı’ vermez mi? Bir hukuk devleti bazı insanları tutuklayıp, siyasi bir gelişme karşılığında serbest bırakabilir mi? Bu nasıl bir çelişkidir?

“YARGIYA HİÇBIR DÜŞÜNCE SIYASAL YA DA EKONOMİK RÜŞVET VEREMEZ”

Yargıya hiçbir düşünce, yaklaşım siyasal ya da ekonomik rüşvet veremez, etkileyemez. Yargı bağımsızdır. Şimdi bunu kim dediyse ondan sonra yargı bağımsızlığından bahsediyorlar. Türkiye bir hukuk devletidir. Mahkemeler ancak önlerindeki delillere göre karar verirler. Dışarıdaki konjonktürden, siyasi gelişmeden ya da farklı bir takım niyetlerden bağımsız kendi özgür iradeleriyle karar verirler. Önceden bağımsız karar vermeyenler vardı. FETÖ kendi örgütlerinin çıkarları için adımlar attı, kararlar verdi.

Peki, yargı FETÖ’den tamamen temizlendi diyebiliyor musunuz?

“MAOCU DİYE BİLİNEN HÂKİM FETÖ’CÜ ÇIKTI”

FETÖ çok atipik bir terör örgütü. Temel özelliği gizlenmeyi, saklanmayı kendilerine ilke edinmiş bir örgüt.  Maocu diye bilinen bir hâkimin daha sonra FETÖ’cü çıktığı bir gerçekliği yaşadık. Bunlar her türlü kılığa giren, eşlerini katalogdan seçen, dini kullanan bir örgüt ama başı örtülü almayan, içki içen vs. bunların hepsine baktığınızda çok atipik bir terör örgütü. Dolayısıyla asla hepsini tamamladık, bu kadar diyemeyiz. Sadece yargı için demiyorum bürokrasinin birçok kademesi için de söylüyorum. ‘Her şey bitti tamam bu kadarlardı’ diye bir rehavete ya da bir karara kimse sahip olamaz.  FETÖ’yle sonuna kadar mücadele etmek, teyakkuzda olmak ve bu hususta hukuk çerçevesinde mücadeleyi sonuna kadar yapmak elzemdir.

Fethulah Gülen’in iadesi mümkün olabilecek mi?

“GÜLEN İÇİN DEFALARCA İADE TALEBİNDE BULUNDUK”

Şu anda ABD’de kalıyor biliyorsunuz. Mahkemelerimizce defalarca iade talebi oldu buna rağmen iade edilmedi. Hukuk, ilişkilerin de ötesinde kendi mekanizması içinde işlemesi gereken süreçlerdir. İkili anlaşmalarımız, çok taraflı uluslararası anlaşmalarımız gereği bir şüphe varsa yani illa kesin bu yaptı diye delile bile gerek yok iade için yeterli ve gereklidir. Bunların hepsi söylendi ama bu konuyla ilgili adım atılmadı. Biz uluslararası hukukun gereği olarak hukuk çerçevesinde iadenin gerçekleşmesini ümit ediyoruz ama bu konuda hiçbir çaba ve niyet ortaya konmadı. Bu da esasen hukukun değil de siyasal bir takım saiklerin daha önde olduğunu düşündürüyor ama ümit ediyoruz bu konuda hukukun gereği yapılacaktır.

FETÖ ve Türkiye karşıtı diğer terör örgütleri başta ABD olmak üzere batıda himaye edilmekte, faaliyetleri sürmekte ve Türkiye aleyhine kara propaganda yürütülmektedir.   Zekeriya Öz, Adil Öksüz için Almanya’yla iletişime geçilmiş hatta nota verilmişti. Bu konuda gelişme var mı?

“ALMANYA’DAN NETİCE BEKLİYORUZ”

O konuda biliyorsunuz mahkemelerimizce bir iade talebi oldu. Bu konuyla ilgili elbette mahkeme kararının sonucu, adli yardımlaşma sözleşmelerimizin gereği bir netice bekliyoruz ama bize şu anda herhangi bir sonuç iletilmiş değildir.

İş Mahkemelerinde arabuluculuk zorunluluğu getirdiniz? Bunun karşılığında ne oldu?

Arabuluculuk yargının iş yükünü azaltma noktasında çok önemli bir düzenleme ve çok başarılı arabulucularımız, uzlaştırıcılarımız var. Dava sayısı arttıkça nitelikli kararlarda azalıyor. Davasını 6 ayda 1 sene de alacakken yıllar geçiyor. Geç gelen adalet, adalet olmuyor. Biz adaletin zamanında ve haklı bir şekilde sonuçlanmasını arzu ediyoruz. Bu konuda hükümetlerimiz döneminde Cumhurbaşkanımız liderliğinde adaletin gerçek anlamıyla tesisi için çok yoğun çalışmalar yapıldı. Hâkim, savcı sayılarını arttırdık. Mahkemelerde iş yükü azaldıkça elbette daha nitelikli yargı hizmeti yapılacak. Arabuluculuk bunlardan birisi. Ocaktan itibaren zorunlu arabuluculuk yani illa anlaşacaksın diye bir zorunluluk yok ama mahkemeye gelmeden önce oturacaksınız karşılıklı ama anlaşırsın ama anlaşamazsın. Bugün itibariyle 14 bin 355 anlaşma olmuş 6 bin 691 anlaşamamayla sonuçlanmış. Yüzde 68 başarı oranı var. Bu ne anlama geliyor? Bu kadar dosya yani 14 bin 355 dava açılacaktı bunlar yıllarca sürecekti. İşçi, işveren belki mağdur olacaktı. Aile içinse gerçekten birçok ülkede olan bir uygulama. Kadına şiddet ya da istismar gibi.