Şenay BÜYÜKKÖŞDERE
Eczacıbaşı Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, 45 yıllık iş yaşamındaki bilgi ve deneyimlerini bir kitapta topladı. 5 yıllık emek sonucunda ortaya çıkan ‘İşim Gücüm Budur Benim’ iş insanının değişen dünyadaki sorumluluklarını irdeliyor. Kitabın en dikkat çeken bölümlerinden biri de Eczacıbaşı’nın ‘Türkiye’ye yeni bir hikaye gerek’ söylemi. Bülent Eczacıbaşı, “Ben aslında Türkiye’nin hikayesinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Ancak bu hikayenin eksik yanları var. Yeni hikayemiz mutlaka yeni bir ekonomik modeli içermeli” diyor.
Sizi kitap yazmaya iten motivasyon neydi?
İş yaşamında uzun süre geçirince insan bazı deneyimler ve bilgiler elde ediyor, bunları okurlara sunmak arzusu ortaya çıkıyor Son beş yılda bu his benim için bir sorumluluğa dönüştü. Genç okurlara geçmişin bazı deneyim ve derslerini aktarmak, tarihe kendi perspektifimden not düşmek istedim.
Türkiye zor dönemlerden geçiyor. İş hayatınızda da mutlaka benzer zamanlar oldu. Deneyimleriniz nasıl?
Daha önce pek çok kez yaşadık bu dönemleri… İş yaşamımın başlarında benzer hisler içinde olduğumda babam Nejat Eczacıbaşı, “Daha çok gençsiniz, bu ülke neler geçirdi, biz neler gördük” diyerek bize moral verirdi.
YAPICI OLMALIYIZ
Ve hep haklı çıktı. Bugün önümüzde duran tabloya da bu pencereden bakabiliriz. Uluslararası dalgalanmalardan her ülke gibi biz de etkileniyoruz. Ayrıştığımız noktalar, kendimize has sorunlarımız da var. Diğer taraftan Türkiye’nin her açıdan güçlü bir ülke olduğunu da biliyoruz. Dünyanın en büyük 20 ekonomisi içerisinde, büyük ve dinamik bir pazar. Kısa vadede çözüm bekleyen sorunlarımıza, geçmişte olduğu gibi, hızlı çözümler üretebiliriz.
Özellikle şirketlerin böyle zor zamanlarda nasıl hareket etmesi gerekiyor?
Ekonomimizin bütün oyuncuları çağın gerektirdiği sorumlulukları üstlenir, ürün ve hizmetleri bir adım öteye taşıma gayretini sürdürürse, ülkemiz dünya ekonomisi içinde hak ettiği yere ulaşır. İş dünyası olarak her zaman yapıcı olmak durumundayız. Bir yandan asıl görevimiz olan yatırımları ve üretimi artırmaya çalışacağız, diğer yandan da ülkenin uzun vadeli yararları üzerinde fikir üreteceğiz. Türkiye’nin girişimcilik potansiyeline ve iyi yetişmiş insan gücüne dayanan bir atılımla, karşısındaki güçlükler ne olursa olsun, ayrıcalıklı bir konuma geleceğini düşünüyorum.
GÜÇLÜ BİR HİKAYE SUNABİLİRİZ
Son yıllarda Türkiye’nin hikayesini kaybettiğini yazıyorsunuz. Oysa Türkiye’nin yeni hikayesinin çok güçlü olduğunu iddia edenler de var. Sizin kastettiğiniz nasıl bir hikaye? Bunu biraz açar mısınız?
Ben aslında Türkiye’nin hikayesinin çok güçlü olduğunu söyleyenlerle aynı fikirdeyim. Ancak bu hikayenin eksik yanları var. Yeni hikayemiz mutlaka yeni bir ekonomik modeli de içermeli, Türkiye cari açıkla değil, ihracatla gelişen, rekabet gücüne dayanan bir ekonomik modelle dünya sahnesine çıkmalıdır. Hukuk ve eğitim sistemimizde yapacağımız reformlarla da hikayemizi çok daha güçlü hale getirmemiz gerekiyor. Türkiye dünya barışının anahtarını elinde tutan, demokrasinin ve serbest pazar ekonomisinin ilkelerini benimsemiş, kurumlarını geliştirmiş olan, Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerine başlamış benzersiz bir ülkedir. Eksiklerimizi giderdiğimizde dünyaya çok daha güçlü bir hikaye sunabiliriz. Bir hikaye varsa ve anlatılabiliyorsa, yatırımlar, sermaye, yetenekli insanlar, dünyanın dört bir tarafından o ülkeye akın akın gelir. Hikaye yoksa bunların hiçbiri olmaz. Hikaye bu ülkeye, ülkenin ihraç mallarına değer katar, onları benzerlerinden ayırır.
Ülkemizin evsahipliği AB, BM raporlarına geçti
İş insanının toplumsal fayda açısından sorumluluklarının irdelenmesi Türkiye için yeni bir durum. Geç kaldığımızı düşünüyor musunuz?
İş insanlarının sosyal faydaya yönelik çalışmalarının çok da yeni olmadığını düşünüyorum. Osmanlı döneminde çeşitli amaçlarla kurulan vakıfları bu anlayışın dışında tutabilir miyiz.. Kurucumuz Nejat Eczacıbaşı’nın kuşağındaki birçok iş insanı memleket meselelerini kendi meseleleri gibi görüyordu. Bu çaba, yeni kuşakta da var. Koşullar ve sahip olduğumuz kaynaklar düşünülünce, ülkemizin yerinden edilmiş insanlara kapılarını açarak yaptığı ev sahipliği, BM ve Avrupa Birliği raporlarında da tespit edildiği üzere dünyada eşine az rastlanır ölçekte...
AZİM, SEBAT KARARLILIK...
Gençlere hem meslek seçimi, hem de iş hayatına dair tavsiyeleriniz neler?
Doğrusunu isterseniz ne istediğini bilen, hedeflerini net olarak belirlemiş ve bunun için gereğini yapmaya hazır gençler ve genç profesyonellerin tavsiyeye ihtiyaçları bulunduğunu düşünmüyorum. Belki onlara kararlılık tarafında bir şeyler söyleyebiliriz: Her yaptığınız işte hedefinizi dikkatle belirleyin ve gözünüzü hedefinizden ayırmayın. Ayırdığınız zaman engelleri görürsünüz. İş yaşamında başarının olmazsa olmaz koşullarının azim, kararlılık ve sebat olduğuna inananlardanım. Kararlılık ve azimle bir hedefe ulaşmak için yılmadan çalışmak elde edeceğiniz sonucu belirleyen en önemli unsurlar…
"Türkiye ihracatla gelişen, rekabet gücüne dayanan bir ekonomik modelle dünya sahnesine çıkmalıdır."
DALGACI MAHMUT’UN İŞLERİ GERÇEK SORUNUMUZ OLDU
Kitabınızın ismini Orhan Veli’nin bir şiirinden seçmişsiniz. Bunun özel bir sebebi var mı?
“İşim gücüm budur benim”, Orhan Veli’nin “Dalgacı Mahmut” şiirinin ilk mısraı… 1960’lı yılların sonuna doğru sol ideolojiye gönül vermiş bazı arkadaşlarımın, iş insanlarını, veya o zaman daha fazla kullandığımız sözcükle “iş adamlarını”, “Dalgacı Mahmut”a benzeterek ama bir yandan da beni kırmamaya çalışarak şakalar yaptıklarını hatırlarım. Onlara göre, ne yaptığı belli olmayan, belli bir mesleği de olmayan bir takım insanlar başka bir şey söyleyemediklerinden kendilerini “iş adamı” diye tanıtırlardı. Sorarsanız, işte, gökyüzünü boyarlar, yırtılan denizleri dikerler, falan… Orhan Veli’nin Dalgacı Mahmut’u da kart bastırsaydı isminin altına, bu arkadaşlarıma göre, “iş adamı” yazardı.
DENİZLER YIRTILDI, DİKİLECEK
Kitabın adını bu şakalardan esinlenerek koydum, çünkü kitabın odağında iş insanının sorumlulukları var. Ve kitap benim işimin gücümün ne olduğunu anlatıyor. Ayrıca, bambaşka bir anlamda Dalgacı Mahmut’un yaptığı işler bizim sorumluluklarımız oldu. Gökyüzünün rengi soldu, maviye boyanacak; denizler yırtıldı, dikilecek…