“Cici çocuk değiliz o yüzden hep hedefiz”

FETÖ davaları tüm hızıyla devam ederken yaşananlar kamuoyunu şaşırtıyor. FETÖ davalarını yakından izleyen AK Parti, davalara ilişkin analizini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunuyor. Peki, davalarda neler yaşanıyor? FETÖ, sanıklar üzerinde etkili mi? Örgüt bitti mi? Türkiye’de ki adalet tartışmaları hangi düzeyde? Müftülere verilen nikâh yetkisi ne anlama geliyor? AKŞAM Gazetesi’nden Pınar Işık Ardor sordu, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Avukat Özlem Zengin yanıtladı.

1

AKŞAM-PINAR IŞIK ARDOR

Siz, Ankara ve İstanbul’daki FETÖ davalarını takip ederek Sn. Cumhurbaşkanı’na rapor ediyorsunuz. Davalarda özellikle dikkatinizi çeken ne var?

“İKNA EDİLMİŞ TERÖRİSTLER, HİÇ PİŞMANLIK HİSSETMİYORLAR”

İstanbul ve Ankara’yı takip ediyorum ama bu davalar birbiriyle ilintili. Hal böyle olunca davaları birlikte takip etmek gerekiyor. Bu davalarda aynı darbe girişiminde olduğu gibi ortak bir akılla yönetilen bir dava süreci olduğunu görüyorsunuz. Verdikleri cevaplar, savunmalar çok çalışılmış. O kadar rahatlar ki; belli ki kendi içlerinde bir vaatten kaynaklanıyor. Bu konuya dair öylesine ikna edilmiş birer terörist yapısı ki bunlar yaptıkları için gerçek bir pişmanlık hissetmiyorlar.

-Aidiyet yok gibi aslında. PKK, DHKP-C davalarında sanıklar inkâr sisteminde değiller. Burada ne eksik?

“FETÖ, İNKÂR SİSTEMİ ÜZERİNE KURULU”

Eksik demeyelim bu terör örgütü yapılanmasında olduğu gibi inkâr üzerine kurulu. Bakın elinizde fotoğraf var. Elinde silahlı olarak o gece kendinizi görüyorsunuz. ‘Sen misin’ diye sorulduğunda ki -altında bilirkişi raporu ile yüzde 99 kendisi olduğunu gösteriyor- ‘ben değilim’ diyor. Bu hakikaten tuhaf bir durum. Böyle bakıldığı zaman terör örgütünün işleyiş mantığı ne olursa olsun inkâr. Adını, pozisyonunu, kimliğini inkâr. Hâkim ve savcılarımız konuya çok hâkimler. Gerçek manada hukuken adil bir yargılama süreci olması için büyük gayret sarf ediyorlar. Bunun muhakkak altını çizmek lazım.

-Bu savunmaların tek elden veriliyor olması örgütün halen aktif olduğunu gösterir mi?

“TÜRKİYE’DE FETÖ’YÜ BAŞKA KİMLİKLE YAŞATMAYA ÇALIŞANLAR VAR”

Türkiye’de vatandaşımız açısından bu örgüt tamamen bitmiştir ama aktif olarak yer almış insanlar için baktığımızda tamamen bittiğini söyleyemeyiz. Halen yargılanan ya da kaçıp giden insanların açıklamalarında bunu görüyorsunuz. Yeni bir form yaratmaya çalışıyorlar ama 15 Temmuz itibarıyla asla bu örgüt eskisi olamaz. Yine de temkinli olmak lazım. FETÖ terör örgütünün hem Türkiye’de hem dışarıda yeni insanları yeni forma ikna ettiğini düşünüyorum.

“PKK’DAN BİLE DAHA TAŞERON”

Ancak bugün yaşadıklarımıza baktığımızda bu terör örgütünün PKK’dan bile daha taşeron bir örgüt olduğunu görüyoruz. Türkiye ile ilgili bölgeyle alakalı yapılmak istenilenler için örgüt onları kullanmıyor onlar örgütü bu iş için yarattılar.

-ABD ile yaşadığımız vize sıkıntısını FETÖ sıkıntısı olarak mı değerlendirelim?

“TÜRKİYE KENDİ ÇIKARLARI İÇİN ÇOKLU DIŞ SİYASET İZLİYOR”

Konsoloslukta çalışan Türk vatandaşı olan üç kişiden bahsediyoruz. Onlarla alakalı yürütülen hukuki mücadelenin karşılığı asla bu olamaz. Türkiye’nin ABD ile tarihi ilişkilerine baktığınızda 1960 Kıbrıs Barış harekâtı, Irak’ta yaşadığımız problemlere gelinceye kadar bir sürü safhası var. Bunların hiç birisi bu neticeyi getirmemiş. Peki, o halde bu olay nedir ki bu kadar büyük netice hâsıl ediyor?

“TÜRKİYE CİCİ ÇOCUKLUKTAN ÇIKTI, BİRİLERİ RAHATSIZ OLDU”

Aslında mesele sadece FETÖ meselesi değil. Amerika’nın hatta dünyanın alıştığı bir Türkiye vardı. Bu alışılan Türkiye için batı yol haritası çizerdi ve Türkiye uyardı. Şimdi Türkiye müstakil olarak kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa onunla ilgili çoklu bir dış siyaset izliyor hem içeride hem dışarıda. Kendisine ne söylenirse onu yapan bir Türkiye’den müstakil bir Türkiye’ye erişen, Cumhurbaşkanlığımızın önderliğinde son 15 yılda değişen bir Türkiye var. Türkiye cici çocuktan çıkarak müstakil bir ülke haline geldi ve bu rahatsız ediyor. Bu rahatsızlık neticesinde artık söylemde kalmayan eyleme dönen tercihler var. Bizi can evimizden vuran terör örgütüne 3 bin TIR silah vermeye kadar giden tablo karşısında Türkiye çok tabi olarak kendi çıkarlarını düşünmek zorunda.

Biz neden güneyimizde oluşturulmak istenilen koridorla ilgili bu kadar canhıraş mücadele veriyoruz çünkü canı yanan biziz ve canımızın yanma ihtimali her geçen gün artıyor. Bu anlamda da Türkiye hangi ülkelerle işbirliği yapacaksa onunla yapacak. Yani artık tek parametreli bir siyasetten bahsetmiyoruz. Türkiye ancak bu dengeleri ürettiğinde burada güçlü bir ülke olarak var olmaya devam edecek.

-Türkiye’deki adalet tartışmalarına geçmek istiyorum. Adaletin tecili noktasında bir sıkıntı var mı?

“SİZ NE GÖRDÜNÜZ Kİ; ÜLKEDE YARGI YOK DİYORSUNUZ”

Uzun yıllar mesleğin her aşamasında bulundum. Yargıyla ilgili ciddi imtihandan geçtim. Benim gibi insanlar başörtümüzden dolayı hiçbir yere alınmadık, staj yapamadık. Bir sürü hukuksuz yargı kararı verildi. Benim gibi insanların ömrü hukuk görünümlü hukuksuz kararlarla mücadele ederek geçti. O yüzden yargıyla ilgili itiraz yükseltiyorlar ya ‘ülkede yargı yok’ diye onlar ne gördüler ki; bunu söylüyorlar. Biz bunun en ağırını yaşamış insanlarız. Türkiye’nin yaralarını aslında siyaset çözdü. Türkiye’de yargının geriye gittiğini adalet anlayışının geriye gittiğini kimse söyleyemez. Tam tarsine daha özgürlükçü daha demokratik. Adalet arayışı başlı başına benim hayatımın anlamıdır. Çok önemli değerli bir anlayış. Fakat bir yürüyüşün adını ‘Adalet Yürüyüşü’ koymakla siz onu değerli bir noktaya taşıyamazsınız. Sadece yargısal süreçlerde değil hayatın içinde de adalet arayışı içindeyiz. AK Parti’yi oluştururken harcına koyduğu en önemli cümledir adalet arayışı. Cumhurbaşkanımız belediye başkanıyken bir şiir okuyup hapis yattığında o siyasi hareketin en önemli ateşleyicisi adaleti aramaktı. Türkiye’de yargının sıkıntıları var. Bu sıkıntılar geçmişten gelen sıkıntılar. Türkiye’de yargı iktidarı hizayı sokmak için kullanan bir yapıydı. Yüksek yargı da böyleydi. Bir şey ortaya çıktığında hizaya çekmek için kullanılan hukuk görünümlü bir fren mekanizmasıydı.

-Şimdi değil mi?

“YARGI ARTIK ÖZGÜRLEŞTİ”

Elbette değil. Türkiye’de yargı tam tersine özgürleşti ama problemleri bitmedi. Birçok ağır darbe aldı bu FETÖ meselesi yüzünden ama en hızlı toparlanan yapılardan bir tanesi. Ama şu var. Türkiye’nin yargı sürecinin işleyişiyle alakalı problemler var. 17 yıldır devam eden davalar var. Bir dava 17 yıl devam eder mi etmemeli. Ama ediyor.

-‘Muhalif gazeteciler tutuklanıyor’ algısı yurt dışında özellikle Almanya’da sıklıkla dile getiriliyor. Bu algı için ne dersiniz?

“JANJANLI ANLATIMLARLA ALGI YARATILIYOR”

FETÖ Türkiye’nin oturmuş yapılarını o kadar alt üst etti ki artık kim hangi kimlikte nerede duruyor bilemiyorsunuz. Hiç kimse bu ülkede muhalif olduğu ne gözaltına alındı ne tutuklandı. Bu partinin içerisinde farklı gelenekten gelen bir sürü insan var. Kendi içinde itirazlar yükselir. Berberoğlu devletle alakalı sırların ifşasıyla alakalı çok ciddi bir suçla itham ediliyor. Ne milletvekili olduğu için ne muhalif olduğu için ne de gazeteci olduğu için tutuklandı bunu bu şekilde anlatmak daha janjanlı bir anlatım. Dünyanın sevdiği kavramlarla yani bağımsız gazetecilik, insan hakları, seçilmiş siyasetçilerin tutuklanması gibi evrensel değerleri kullanarak bir tür yeni anlatım şekli geliştiriyorsunuz. Bunların her birinin arkasında bir terör örgütü üzerinden bu ülkenin kalbine hançer sokma hareketi var. Ne yapacak Türkiye?  Gazeteci ya da siyasetçi diye soru sormayacak mı? Ya da ABD konsolosluğunda çalışıyor diye sormayacak mı? Yargısal süreç başlatmayacak mı?

-AK Parti’ye geçelim metal yorgunluklar, istifalar tüm bunlar parti içerisinde bir kesimde rahatsızlık yaratıyor mu?

“AK PARTİ HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ YİNE KENDİNE SORUYOR”

2003 yılından beri AK Parti içerisinde yer almış birisiyim. Refleksleri yaşayarak gördüm. AK Parti’nin başarılı bir trend izlemesinin bir tek sebebi var. Her seçimden sonra dönüp kendine soru sorması. ‘Nerede hata yaptım, neyi daha iyi yapabilirim’ diye. Bunu her zaman yaptı. Milletvekili listeleri oluşurken radikal kararlar verdi. Belediye başkanları isimlerinin tercihinde keza öyle. Şu ana kadar yapmadığı bir şeyi yapmıyor. Cumhurbaşkanımız son yapılan düzenlemelerle yeniden Genel Başkan oldu. Partiyle yeniden bir bağ kurdu. Türkiye çok önemli bir değişimin hayata geçeceği seçime hazırlanıyor. O büyük sınava giderken daha evvel yaptığı gözden geçirmeyi daha derinlemesine yapıyor. Bu değişimi sadece isim değişikliği gibi okumamak lazım. Bu metal yorgunluğu denen şey aslında hala görevinde devam eden her birimiz için de yeniden idrak süreci. Ben teşkilatlarda rahatsızlık görmedim daha iyiyi arıyorlar. Sn. Cumhurbaşkanımız şunu ifade etti: ‘Bu değişim talebi ne benim, ne teşkilatın talebidir bu milletin talebidir. Eğer biz bunu yapmazsak bu değişimi vatandaş yapar. Dedi.  Teşkilat dediğimiz şey nedir?  Bizim teşkilat dediğimiz milletimizdir. Teşkilatın da talebidir bu yeni isimler. Hata yapana hata yaptığının söylenmesi ve bunun kamuoyu önünde olmasında da mahsur yok. İnsanlar da bunu görmek istiyor.

-Müftülere nikâh kıyma yetkisi CHP tarafından çok fazla dile getiriliyor, yarın ‘imamlara yetki devri yapılabilir’ diyorlar.

“KİLİSE DE NİKÂH RAHATSIZ EDİYOR MU? HAYIR, ETMEMELİ DE”

Medeni kanunlar dünyanın her yerinde toplumların sosyolojik yapılarından gelenek, göreneklerinden tesir alarak şekillenirler. Bütün o değer sistematiğinden uzak şekillendiğini düşünmek mümkün değil. Hristiyan ülkelerde nikâh gerçekleşirken kilisede bir nikâh oluyor ve bizi hiç bu rahatsız etmiyor, etmemesi de lazım zaten. Bizim ülkemizde kanun bize nüfus müdürlüklerine, belediyelere nikâh akdi kıyma yetkisi veriyor. Bu kanun değişikliğiyle nikâh akdi kıyma yetkisi müftülüklere de veriliyor. Nasıl nüfus memuru devletin memuruysa müftü de devlet memuru. Bu ülkede yüzde 80 oranında halk, dini nikâh denen nikâhı akdediyor.  Bu gelenekten bağımsız olarak düşünemezsiniz. Aslında dolaylı olanak insanların pek çoğu iki nikâh akdediyor. Önce resmi nikâhını yapıyor arkasından da dini nikâhını yapıyor. 

-Dini nikâh kıyacak mı müftü?

“BİR TANE NİKÂH VAR”

Belediye başkanının, nikâh memurunun yaptığı nikâhın aynısını müftüler de yapacak. Ama muhtemelendir ki; o seremoni içerisinde kullandığı ifadeler, cümleler vatandaş orada yaptırdığı için kendi seremonisini ona uygun tercih edebilir. Ama burada nikâh çeşitlenmiyor. Bir tane nikâh var zaten öyle olmalı.

-İmamlara ve vaizlere yetki verebilir iddiasına ne diyorsunuz?

Bu kanuna göre imkânsız neden verilsin. Kaldı ki şunu da söylememiz lazım. Dini nikâhın ne anlama geldiğini bunu söyleyenler bilmiyorlar. İslam hukukuna göre bir nikâh akdetmek için bir din adamına da ihtiyaç yok. Çünkü nikâh karşılıklı olarak tarafların irade beyanıdır. Bir imam olması gerekmiyor. O yüzden altını çizmemiz gereken şey nikâh çeşitlenmiyor. Bir müftülük ilave ediliyor. Bu da tercihe bağlı. İsteyen insanlar eğer müftülükte nikâhı akdetmek isterlerse oraya gelirler.

-‘En iyi fikirlerim bulaşık yıkarken geliyor’ dediniz bir kesim alkışladı bir kesim eleştirdi. Eleştirenler için cevap verdiniz ama bir kere daha sormak istiyorum kadın siyasetçilerden erkek siyasetçi tavrı mı bekliyoruz?

“KÜÇÜMSEDİĞİNİZ KADINLAR BU ÜLKENİN GELECEĞİNE KARAR VERİYOR”

Magazinin Türkiye’de çok önemli olduğunu biliyorum ama siyasi magazinel bir şeyin bu kadar öne çıkmasına biraz şaşırdım. Eleştirenler çok tuhaf otomatiğe bağlanmış gibi eleştiriyorlar. Çünkü beni eleştirdikleri şeyin tam tersini söylüyorum konuşmamda. Tuhaf ama bulaşık yıkadığım için aşağılayarak eleştiriyorlar. Bu çok garip geliyor. Bizim evin işlerini ben yaptım, çocuklara ben baktım. Allah’a hamd ediyorum hiç de bir rahatsızlığım yok. Ben diyorum ki; okumayan tembel arkadaşlar için altını çizeyim; oradaki konuşmalarda kadın emeği ifadesi çokça kullanıldı.  Ben de dedim ki; kadın emeği evet çok değerli bir şey ama kadın emeği terimi geride kaldı. Asıl önemli olan şey kadınların fikirleri. Biz bunun altını çizerek kadınların fikirlerini hayata geçirecek şeyleri önemseyelim. Dünya iyi bir fikir için çırpınıyor. Pırıltılı bir fikir arıyor. Kadınlar bu pırıltılı fikri bulmaya herkesten daha yakın. Niye bütün kadınların hayatı sıkışmış zamanlarda geçiyor, hayatı tırmalıyorsun. Kadınlar hep öyle gelmiştir tırmalaya tırmalaya. Her birimizin böyle zorluk içinde hikâyesi vardır ve zorluk içinde insanlar iyi fikirleri buluyor. Rahat rahat otururken fikirler gelmiyor. Bunu ifade ettim. Şimdi bu masum cümle şuna evrildi; bir cumhurbaşkanı bulaşık yıkayan bir kadını danışman yapıyor - ki bu çok çok güzel bir şey olmalı-. Bu ülkeni geleceğine oylarıyla da olsa çalışarak da olsa siyasi hareketin içinde de olsa bulaşığını yıkayan kadınlar karar veriyor. Küçümsedikleri bu kadınlar karar veriyor.