Bazen içimizi acıtan, yürek yakan haberlerle karşılaşabiliyoruz. Hatta “Bir insan bunu nasıl yapar?” dediğimiz anlar oluyor. Şiddetin kendiliğinden gelişen bir şey olmadığını Stanford Üniversitesi’nde Politik Psikoloji Enstitüsü’nde eğitim alan ve şu an birçok hastası olan Uzman klinik psikoloğu Ela Reyhanlıoğlu açıkladı. Toplumsal bir eğitimin şart olduğunu, ailelere önemli görevlerin düştüğünü vurgulayan Reyhanlıoğlu, sağlıklı bir ilişkinin nasıl kurulması gerektiğini, şiddet eğilimine karşı nasıl bir yol izleneceğini, çocukları şiddetle eğitmenin ne derece yanlış olduğunu anlattı.
- Aşırı şiddet ve öfkeden biraz bahseder misiniz? Nasıl oluşur ve gelişir? Aile içi şiddetten nasıl çıkabilir?
Aşırı dediğimiz şey, normalin üstündeki durumdur. Öfke herkeste doğal olan bir duygudur. Buradaki sorun aşırı dediğimizde, normalin üstünde bir görüntüye sahip olmasıdır. Bu duyguyu düzenleyememekle ilgili bir şeydir. Dolayısıyla biz herhangi bir konuyla ilgili aşırılıktan bahsediyorsak ki bu sağlıklı bir insanda aşırılığı görmememiz gerekir, demek ki kişiler duyguyu düzenleyebiliyor. Hiçbir insan, şiddet eğilimiyle doğmuyor, içinde doğal bir duygu olarak bulunuyor ama şiddet göstermek öğrenilen bir şeydir. Çocuklukta, anne baba tarafından değilse bile diğer rol modeller örneğin; öğretmen, akranlarının şiddet uygulaması o güne kadar içinde normal düzeyde olan öfkeyi, çocuğun nasıl çıkaracağına dair fikir veriyor. Aile içi şiddetin şöyle bir önemi var: Bir baba eşini dövdüğünde çocuk bir insanın dövülebileceğini görüyor. Baba bu konuda haklılık duygusuyla davranıyorsa yani dövüyor ve hayat devam ediyorsa çocuk bunu normalleştiriyor ve “Ben de bir gün öfkelendiğimde demek ki birini dövebilirim” diyebiliyor. Aile içi şiddetin kötü tarafı, sadece o anı değil, bir kuşak sonrasındaki çocuğu etkiliyor.
ÖFKEYİ KONTROL EDEBİLİRİZ
- Öfkeyi kontrol etmek mümkün mü? Çocukları bu konuda nasıl eğitiriz?
Öfkenin dışavurumunu kontrol edebiliriz. Kişi profesyonel destek almalı, terapiye gitmeli. Eğer bir çocuk babasının annesine yaptığı şiddeti görüyorsa, ya da anne veya baba kendisine ciddi şiddet uyguluyorsa bu çocuk yaralı bir çocuktur. Bu yaralı çocuk büyüdüğünde ne yazık ki ötekileri yaralamaya girişir. Bunu fark ettiği anda profesyonel destek almalı.
- Aile içinde anne ve babalar sorunlarını çözerken nasıl davranmalı?
Birincisi şu sorumlulukla davranmalı; Ben eşimle sorunumu nasıl çözüyorsam, çocuğum bunu modelleyip hayat boyu kullanabilir. İkincisi; elbette şiddet hiçbir boyutuyla, hiçbir şekilde meşrulaştırmamalı. Bırakın insandan insana olanı, insandan hayvana olanı da meşrulaştırmamalıdır. Üçüncüsü; yüksek sesle bağırmak da bir şiddettir. Hiçbir şekilde eşler arası bağırma olmamalı. Dördüncü olarak; uzlaşmaya yönelik konuşmadır. Ne yazık ki diyalog ve doğlog farkını anlayamıyoruz. Diyalog ben sizi anlamak için dinlerim. Doğlog’da ben sizi duymuyorum size sürekli bir yanıt üretiyorum. Aslında kendi kendine konuşmaktır. İlişkide uzlaşmacı olmak muhatabı duymak esas kuraldır. Önce duymayı, dinlemeyi öğrenmek asıl olan şeydir.
Aile içi şiddete maruz kalan çocuk yaralıdır. Bu çocuk büyüdüğünde ne yazık ki yaralamaya başlar.
ÇOCUK ANNE BABANIN MALI DEĞİLDİR
- Bir anne baba çocuğuna şiddet uygulama hakkına sahip mi?
Her anne ve baba şunun bilincinde olmalı, çocuk onun malı değil. Onu ayrı yetişkin ve birey olduğunu unutmamalıyız. 3–4 yaş itibariyle de çocuğun fiziksel alanı öğretilmelidir. “Bak bu senin bedenin, buna hiç kimse dokunamaz” gibi. Siz şiddet uyguladığınızda çocuğunuzun o fiziksel alanına girmiş, müdahale etmiş oluyorsunuz. Şiddette bir taciz oluyor. Çocuğa bir şeyler öğretirken sadece ve sadece sözlü uyarıda bulunmak yeterlidir. Çocuk sizin sözlü uyarınızdan anlamıyorsa sizde bir sorun var demektir.
- Eşlerin problemlerini çocuklarına yansıtması doğru mu? Babasının oğlu, annesinin kızı gibi tabirler çocukları ne kadar etkiler?
Bu tarz etiketler çocuk için çok ağır bir yük. Babasının oğlu, annesinin kızı dediğinizde çocuğa bir çerçeve çizmiş oluyorsunuz ve çocuk küçük yaşta o çerçeveye sığınmış oluyor. Annesinin kızı olmak, babasının oğlu olmak üstelik kötü tarafı bir suçlamanın altında kalmış oluyor. Bununla da uğraşmak zorunda kalıyor. Etiketlemelerden kaçmalıyız. Mesela; ‘Benim akıllı kızım’, ‘Benim başarılı kızım’, ‘Benim uslu kızım’ bunlarda çok yanlış etiketler. Bunların hepsi çocuğa “Böyle olmalısın” mesajı veriyor.
- Peki bu süreci yaşamamak için ne yapılmalı?
Çocuğunuza ‘Aşkım, prensim, prensesim’ demeyin. Yâ da ‘Benim güzel kızım’, bu çocukta olması gerekenin üstünde güzellik algısı oluşturur. “Benim bir tanecik kızımsın” diyebilirsiniz çünkü gerçekten de bir tane. Önemli olan çocuğu her haliyle kabul etmektir.
MELEK AYDIN / STAR GAZETESİ