Afrin temizlenirse Munbiç’te planlar değişir

ABD’nin 4 büyük hatası bölgesel kriz yaşanmasına sebebiyet verdi.

1

1. Irak’a ilk müdahalesi ve ilan edilen uçuş yasağı bölgesi

2. Irak’ı terk ederken ardında bıraktığı silahlar

3. Arap Baharı sonrası çıkan Suriye tablosunda yer almaması

4. ABD’nin daha önce olmadığı Suriye’ye yanlış partnerle gelmek istemesi

Suriye’de yaşananlar, Afrin Harekâtı, ABD’yle gerilen ilişkiler, NATO VE BM’nin konumu, neler yapılması gerektiğini AKŞAM Gazetesi’nden Pınar Işık Ardor sordu,  TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı, AB eski Bakanı Volkan Bozkır yanıtladı.

AKŞAM-PINAR IŞIK ARDOR    

ABD’yle çok kritik ilişkiler içerisindeyiz. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın ziyaretini nasıl okuyorsunuz? Ankara “Menbiç’ten çekilecekler, çekilmezlerse biz çıkarırız” sözleri, ABD’nin “Menbiç’ten çekilmeyi düşünmüyoruz’ cevabı. Bu durum da ne olur?

“ABD’NİN 5 BİN TERÖRİSTİ SERBEST BIRAKMASI DEAŞ’IN ORTAYA ÇIKMASININ NEDENİDİR”

Türkiye-ABD ilişkisi her iki tarafında yararına olan, uzun süredir müttefiklik ve bölgede olan bütün olaylara ortak çözüm üreten, dünya barışı için birlikte çalışılan bir ilişkidir. Ancak son zamanlarda Türkiye-ABD ilişkilerinde çok da sağlıklı ve iyi diyemeyeceğimiz emareler ortaya çıkmaya başladı. Türkiye’nin ABD’yle ilişkilerini bozmak başka bir seviyeye taşımak gibi bir niyeti yok. Biz çok önemli sorunlar yaşadık.  Bunların yaşanmasında da ABD’nin Türkiye ile bağlantılı olmasa bile kendi politikaları sonucunda aldığı kararların Türkiye’ye olumsuz etkileri oldu. Irak’tan başlarsak. ABD’nin Irak’a ilk müdahalesinde ilan ettiği uçuş yasağı bölgesi, o bölgede PKK terör örgütünün filizlenmesine imkân sağladı. Bölgeyi terk ederken arkasında bıraktığı silahlar PKK’nın ilk modern güçlü silahlara sahip olduğu dönemi ifade eder. Irak’ı tekrar işgal ettiğinde ve Saddam Hüseyin’i idam ettiğindeki dönemde de arkasında Irak’ı yeni bir yapıya kavuşturmadan ve deprem görmüş bir ülkeyi öylesine bırakarak ayrılmış olması da ikinci önemli unsurdur. O ayrılışı sırasında hapishanede mevcut teröristleri serbest bırakması DEAŞ’ın ortaya çıkmasının nedenidir. 5 bin teröristi Ebu Gureyb hapishanesinden tahliye etti. O beş bin terörist önce Irak sonra Suriye’yi teröre boğacak yapı içine girdi. Bu teröristler içinde eski Irak’ın ordusunun da mensupları, generaller, bürokratlar vardı. 

Onları Ebu Gureyb hapishanesinden bilerek mi çıkarttı ABD? Bir terör örgütü kurmak mıydı planı?

“ABD “BEN BURADA NİYE YOKUM” DİYOR. 

SEN BURADA YOKSUN ÇÜNKÜ SEN GEREKTİĞİ ZAMANDA YOKTUN”

Büyük bir planın parçası mıdır bilemem ama ABD’nin bilmeden yapması da imkânsız. Amerika’nın bu iki hatası Türkiye ve bölgeye büyük bedeller ödetti.  Türkiye’de otuz bin kişinin üzerinde insanımızı yitirdik, şehitler verdik, sivillerimiz öldürüldü. Arap Baharı nedeniyle bu kez Suriye krizi ortaya çıktı ve Esad rejiminin birçok insanın hayatına kıyması, onları göçe zorlaması Suriye’de çok önemli tablo ortaya çıkardı. Bu noktada, ABD o tabloda yer almayarak 3. hatasını işledi.  Yer almadığı için de bir  boşluk meydana geldi ve bu Rusya’nın Akdeniz’e inmesi ve 3 milyon Suriyelinin Türkiye’ye kaçmasına yol açtı. Ayrıca DEAŞ Irak ve Suriye’de birçok yeri ele geçirdi.  Zira Amerikan halkı Saddam Hüseyin’i, Usame Bin Ladin’i, Kaddafi’yi düşman olarak ve 11 Eylül saldırısının müsebbibi olarak tanıyordu.  Bunların öldürülmesini takiben, Amerikan halkı artık askerinin yurt dışına göndermesini ve oralarda hayatını kaybetmesini istemedi. Dünyada ne kadar terör örgütü varsa Suriye’de kendilerini ispat etme imkânını buldu. Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekâtıyla DEAŞ’a önemli bir darbe indirmesi, bu terör örgütü için bir anlamda sonun başlangıcıdır. 

“ABD YENİ BİR HATA YAPIYOR, YANLIŞ PARTNERLE GELİYOR”

Şimdi ABD ‘Ben burada niye yokum’ diyor. Sen burada yoksun çünkü sen gerektiği zamanda yoktun. Şimdi ABD yeni bir hata yapıyor. ‘Ben de geleyim oraya’ diyor ama yanlış bir partnerle geliyor. PKK’nın Suriye’deki uzantısıyla mevzi kazanmaya çalışıyor. ABD’nin tek partneri Türkiye olabilir. PYD/YPG denen oluşum PKK’nın lideri Öcalan’ın yirmi sene Suriye’de yaşadığı dönemde oluşturduğu vizyonun bir parçasıdır. PKK’yı Irak için, Suriye için de PKK benzeri bir yapı düşünmüştür. O şimdi PYD olmuştur. 

Menbiç’te ne olur? 

“ABD ‘BEN ORADA YOKUM AMA BEN SEN AFRİN’DE ÖNLEYECEĞİM’DİYOR

Biz oyunu son derece dürüst oynuyoruz. Biz ilk önce ‘Fırat’ın batısına bu terör örgütünün geçmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz’ dedik. Ve baktık ki bu gerçekleşmiyor.  O zaman Fırat Kalkanı harekâtı yapıldı ve o koridorun ilk kırıldığı nokta El- Bab oldu. Ondan sonra ABD dedi ki; biz silahları veriyoruz ama bu silahları DEAŞ’a karşı kullanacağız. Sonra bunları toplayacağız. Baktık ki ABD bizimle doğruları konuşmuyor. Afrin’e kesinlikle müdahale etmemiz mecburiyeti doğdu. Afrin’de Amerika karışmıyorum diyor ama bugün YPG’nin kullandığı Amerika tarafından verilen silahlar ve bu bir anlamda ‘ben orada yokum ama ben seni Afrin’de önleyeceğim’ anlamına gelen bir şey. 

Bir iddia var. ‘ABD askerleri YPG üniformasıyla savaşıyor’. Bu doğru olabilir mi?

“AFRİN’DE BAŞARILI OLMAK ZORUNDAYIZ”

Afrin’de tam olarak mevcudiyetleri yok ama her şeyiyle destekliyor. İstihbarat, silah ve mühimmat, strateji açısından. Ayrıca ele geçirdiğimiz koruganlar, siperler bir terör örgütünün inşa edeceği türden değil. Bu doğruluyor ki bu çok iyi planlanmış ve büyük bir desteği olan bir operasyon. Menbiç’te ne olur sorunuza cevap vereyim. Önce Afrin’de başarılı olmamız lazım. Bu Türkiye’nin beka sorunu ve inşallah bu operasyonu başarıyla sonuçlandıracağız. Şehitlerimiz var Allah gani gani rahmet eylesin hepsine. Bu operasyonda başarılı olamazsak hem vatan toprağımız tehdit altında olur hem de uzun yıllar sürecek bir tehlikeyle karşı karşıya kalırız. Afrin’i temizledikten sonra Amerika’nın durumu yeniden değerlendireceğini düşünüyorum. ABD orada TSK ile karşı karşıya doğrudan gelmeyi göze alamaz. İki ihtimal ortaya çıkabilir. Birinci ihtimal ABD’nin YPG’yi Menbiç’ten tahliye ettirmesidir. Eğer bunu yapmayıp Afrin’de yaptığı gibi Amerikan askerlerini oradan tamamen çekip Menbiç’teki YPG/ PYD kuvvetlerine yine destek verirse ve Türk ilerlemesini orada da durdurmaya çalışırsa bu ilişkilerimizin daha da tahrip olmasına neden olur. Çünkü o zaman güven duygusu ortadan tamamen kaybolacaktır.

Sizin ön görünüz nedir? ABD Menbiç’ten YPG’yi mi çeker yoksa Afrin gibi destek mi olur?

“ABD’DE MİLYARDERLER-GENERALLER KOALİSYONU OLUŞTU”

Şimdiden bir tahminde bulunmak zor çünkü ABD’de de kafalar çok karışık.  ABD’de de ilk defa özel sektörden bir başkan geldi ve bu başkan milyarderlerle - generaller koalisyonunu oluşturdu. Öyle bir tablo var ki; generaller milyarderleri sevmiyor, milyarderler generalleri. 3 ayrı yerden değişik ABD görüşü ortaya çıkıyor. O yüzden tahminde bulunmak çok zor ama ümit ediyoruz ki ABD’nin şimdiye kadar doğru karar veren bir yapısı vardır. Umarım o doğru karar veren yapı karşı karşıya bulunduğumuz vahim tabloyu değiştirebilecektir.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu  'ABD bize verdiği sözleri tutmamıştır. Artık söz ve vaat istemiyoruz. İlişkilerimiz çok kritik bir noktadadır. Ya bu ilişkiler düzelecek ya da tamamen bozulacak.' Dedi. Nasıl okuyalım bu sözleri?

“ABD TÜRKİYE’YE MEYDAN OKURSA ÇOK VAHİM TABLO ORTAYA ÇIKAR”

Bu sözler Tillerson’un Türkiye’ye yapacağı ziyaret öncesinde olabilecekler tablosunu çizmektir. ‘Biz taviz vermeyeceğiz’. Siz ‘söz verdiniz tutmadınız. Siz şunları şunları söylediniz, ama hiç birini yapmadınız. Onun için biz bunları yapıyoruz. Menbiç’e doğru ilerleyeceğimizi söylüyoruz. Bu silahları toplayacaksanız toplayın. Üç- dört bin TIR silah verdiniz ve bunu siz DEAŞ’a kullanılacağını söylüyorsunuz eğer ihtiyacınız varsa biz bunu birlikte de yaparız.

“ABD’NİN BÖYLE BİR TABLOYU ORTAYA KOYMASI ÇILDIRMIŞ OLMASI ANLAMINA GELİR”

Nitekim daha önce ‘Rakka’ya beraber gidelim’ dedik, ‘yok biz YPG’yle gideceğiz’  denileceğinin beyanıdır. Bütün bunlara rağmen en kötü senaryo ortaya çıkar ve ABD Türkiye’ye meydan okursa ‘ben silah vermeye devam ediyorum askerimi PYD’nin arkasından çekmiyorum, sen Menbiç’e doğru ilerlersen karşı karşıya geliriz’ derse çok vahim bir tablo olur. Türkiye ve ABD’nin, Amerika için hayati önemi haiz olmayan bir noktada askeri alanda karşı karşıya gelmeleri olabilecek en kötü ihtimaldir ve olmaması gerekir. ABD’nin böyle bir tabloyu ortaya koyması çıldırmış olması anlamına gelir. Hiçbir akla izana sığmaz bu. Bir süper gücün yapmayacağı bir hata olur. 

Orayı açalım. Menbiç’te Türkiye-ABD karşı karşıya gelirse ne olur?  

“BİR SÜPER GÜCÜN YAPMAYACAĞI BİR HATA OLUR”

Bu çok vahim bir tablo olur. Türkiye ve ABD’nin NATO iki müttefik üyesi olarak ve bu kadar yıllık ilişkilere sahip, birbirine model ülke tanımını yapmış iki ülke ve Amerika için hayati öneme haiz olmayan bir noktada askeri alanda karşı karşıya gelmeleri olabilecek en kötü ihtimaldir ve olmaması gerekir. ABD’nin böyle bir tabloyu ortaya koyması çıldırmış olması anlamına gelir. Hiçbir akla izana sığmaz bu. Bir süper gücün yapmayacağı bir hata olur. 

Peki, Tillerson’un ziyaretini nasıl okudunuz?

Tillerson’un ziyareti, Sn. Cumhurbaşkanımızın 3 saati aşkın süren kabulü ve Dışişleri Bakanımızla görüşmesinde üzerinde mutabık kalınan hususlar, sıkıntılı bir dönem yaşayan ilişkilerimizin yeniden olması gereken düzeye oturtulması için önemli bir adım ve fırsat teşkil etmektedir. Ancak burada karşılıklı güvenin tesisi için uygulamada vaat edilen sözlerin yerine getirildiğini görmemiz önem arz ediyor.

Dünyada kural ve de diplomasi kaldı mı? BM ve NATO artık ne demek? Özellikle de NATO’yu biraz daha derin konuşalım istiyorum. NATO, Afrin harekâtına gereken desteği verdi mi? Bugün Türk halkının can ve mal güvenliğine her gün saldırılar düzenleniyor ve NATO başta üye ülkeler ki en başta Amerika seyrediyor. 

“RUSYA SATRANÇ OYNARKEN AYNI ZAMANDA RUS RULETİ DE OYNATTIRIR.”

Bu gerçekten BM’den sonra NATO’nun da başarısızlıklarla malul bir organizasyon olduğunu ortaya koydu. BM bugün hiçbir başarının sahibi olamaması sebebiyle adeta eylül ayındaki genel kurulda konuşma yapılan bir mekân konumuna düşmüştür. NATO’da aynı izden gidiyor. NATO niye kuruldu? SSCB ve komünizme karşı kuruldu. SSCB dağıldıktan sonra NATO’nun içindeki ülkeler ‘esas kuruluş amacımızın nedeni ortadan kalktı biz bunu devam ettirelim mi’ tartışmalarını yaşamışlardır. NATO’nun değişik kararlar alması Rusya’yı batıdan koparmıştır. Rusya diplomasiyi ve siyaseti bir satranç oyunu gibi oynar. Dünyadaki en iyi satranç ve diplomasi oyununu oynayan ülkelerin başında gelir. Ama Rusya satranç oynarken aynı zamanda karşısındakine Rus ruleti de oynattırır. 

Bu noktada Rusya’ya da çok güvenmeyelim mi?

“NATO’NUN BEKASI VE VAROLUŞ NEDENİ SORGULANIR”  

Hiç kimseye çok güvenmeyelim. Hiç kimseye düşman da olmayalım. Rusya bunu çok mahirane yürütür. Rusya rövanş alır.  Rusya’nın BM Güvenlik konseyinde mesela Libya’ya bir hava koruma sahası oluşturulması, uçakların Libya’yı bombalaması, Kaddafi’yi öldürmesine yol açtığını görünce Rusya bunun rövanşını almıştır. Kosova’nın rövanşını Gürcistan’la almıştır. Libya’nın rövanşını Suriye’ye Güvenlik Konseyi kararlarını bloke ettirerek almıştır. Ukrayna’daki ayaklanmaların rövanşını Ukrayna’nın doğusunu ve Kırım’ı işgal ederek vermiştir ve orada da zaten bu ilişki kopmuştur ve tekrar SSCB yerine Rusya’yı tehdit olarak gören bir NATO ve Batı camiası ortaya çıkmıştır. NATO aradığı mevcudiyetini tekrar bulmuştur ama NATO’yu kuran anlaşmadaki yer alan hususlar Türkiye’ye gelince uygulanmamaya başlamıştır. Türkiye NATO üyesidir ve NATO anlaşması uyarınca, olası bir tehdit altında olan NATO ülkelerini koruma mükellefiyeti vardır. Biz dedik ki ‘Suriye’den tehdit altındayız, füze-uçak saldırısı’ olabilir. Türkiye’ye Patriot füze savunma sistemlerini getirip koydular sonra sıkılıp bunları alıp götürdüler.  NATO sınırı Suriye, Irak, İran, Gürcistan sınırıdır. Yani Türkiye’nin sınırı neyse NATO’nun sınırı da orasıdır. Türkiye bu kadar sıkıntı içinde. Savunma sistemi istiyoruz gelmiyor, satın alayım diyorsun  vermiyorlar. Böyle bir şey olmaz. O zaman NATO’nun bekası ve varoluş nedeni sorgulanır.  

Türkiye NATO’dan çıkabilir mi? 

“TÜRKİYE ÜYE OLDUĞU HİÇBİR YERDEN ÇIKMAMALI”

NATO’yu beğensek de beğenmesek de Türkiye’nin üye olduğu hiçbir yerden çıkmaması lazım. NATO  bir askeri güvenlik anlaşması olmaktan öte, aynı zamanda Türkiye’nin yerini belli eden standartları da ifade eder. Türkiye batı toplumunun bir parçası mıdır sorusunun cevabı NATO üyesi olmasıyla, AB’yle müzakere sürecinin devam ettirilmesiyle güçlenir. Ama bu demek değildir ki Türkiye başka hiçbir ülkeyle ilişki kuramaz. Yanlışlık buradan ortaya çıkıyor. Türkiye ‘bütün dünyada dostluklarımı artırmak istiyorum’ diyor. En tutarlı politikayı Türkiye güdüyor hem barışı artırmak istiyor hem önemli noktalarda NATO’ya, BM’e olması gerekenleri söylüyor. Bütün bu tablo içinde Arap Baharı depremi maalesef barışı tehdit eden unsur olarak bizle yaşıyor.

Bütün bu sorunların başlangıcı Arap Bahar’ına mı işaret ediyor?

Evet. Dünya, kırk senedir diktatörün yönetiminde olan ülkelerde bu diktatörlerin bir gün gideceğini ve o ülkelere demokrasi geleceğini hesaplıyordu. Arap Baharı dediğimiz bölgedeki depremin olacağını da herkes biliyordu. Ama aynı anda Suriye, Irak, Mısır çöktü ki bunlar Ortadoğu’nun ana ülkeleri, silahlı gücü, petrolü olan çok önemli noktalarda bulunmuş ülkeler. 

Suriye krizi bir gün biter diyor musunuz?  Bir kesim ‘dünya savaşının nedeni Suriye olacak’ görüşünde 

“BEŞŞAR ESAD ANNESİ VE BABASININ AİLESİNİN ETKİSİNDE KALDI”

Dünya savaşı çıkacak diyen çok ama önceki dünya savaşlarının nasıl çıktığını bilmeyenlerin ifadesi diye düşünüyorum. Dünya savaşı çıkmamalı. Bu kadar kolay da telaffuz edilmemeli. Ama şu anda bölgesel savaş ayarında bir sorunla karşı karşıyayız. Uzun yıllar çok kötü ilişkilerde olduğumuz Suriye’de baba Esad ölüp oğul geldiğinde iyi ilişkiler kurabileceğimizi ümit ettik. Beşar Esad’ı Avrupa’da eğitim görmüş insan haklarını tatmış bir insan olarak düşündük. Arap Bahar’ı olmasaydı biz bugün Suriye’yle iyi ilişkileri devam ettiriyor olacaktık. Fakat o noktada Beşşar Esad annesi ve babasının ailesinin etkisinde kaldı ve yapması gereken doğru yerine yanlışı tercih etti. Neydi o doğru? Çıkacaktı ‘ey Suriye halkı ben sizin Cumhurbaşkanınızım sizin sorunlarınızı görüyorum,  anladım, her şeyinizi çözecek adımlar atacağım’ deseydi bugün omuzlarda gezdirilen kredibilitesi olan lider olacaktı. Bunun yerine ‘ Mübarek, Kaddafi, Saddam gitti sende babanın yaptıklarını yap. Yoksa sen de onların akıbetine uğrarsın’ telkinine kandı ve halkını öldürmeye başladı. Öldürünce de bu ilişkiyi bizim sürdürebilmemiz mümkün olmaktan çıktı. 

Türkiye’nin Esad’la bir araya gelmesi gerektiğini, Suriye krizinin bu şekilde çözülebileceğini söyleyenler var. Katılıyor musunuz? 

“SURİYE’DE YENİ BİR DEVLET KURULABİLİR AMA BAŞINDA ESAD OLAMAZ”

Buna katılmıyorum. Suriye’de yeni bir devlet kurulabilir. Bu devlet inşallah demokratik, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olabilir. Toprak bütünlüğünü sağlamış olması kesinlikle elzemdir. Suriye terörden arınmış, mülteciler tekrar yuvalarına dönmüş ama başında Esad olmaz. Başka birisi olması elzemdir. Neden çünkü o bir milyon kişi hayatını kaybetti 6 milyon kişi evlerinden oldu. Buraya gelenler zaten tamamen Esad’dan kaçtılar. Bu insanlar hiçbir zaman Beşar Esad’ın liderliğindeki bir Suriye içinde huzur içinde yaşayamazlar geri de dönemezler ve bütün dünya Esad’ın başında olduğu bir Suriye ile ilişki kuramaz. Bizim Beşşar’la sorunumuz yoktu ama halkını öldürdüğü için artık tanımıyoruz.

 “ESAD’LA YAN YANA GELMEMİZ, GÖRÜŞMEMİZ, MÜZAKERE ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

“ÜLKESİNİ SEVEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI SIYASI GİDİP ESAD’LA GÖRÜŞMEMELİDİR”

 3 milyon insanı 30 milyar dolar katkı sağlayarak misafir etmişiz, bu kadar büyük sıkıntılara girmişiz, terör örgütleri Suriye’yi istila etmiş Türkiye’yi tehdit ediyorlar orada oluşturulan kantonların bir örneğini Türkiye’de kurmaya gayret sarf etmişler. Biz o illerimizi, ilçelerimizi teröristlerden kurtarıncaya kadar şehitler vermişiz. Bütün bunların müsebbibi Esad varken bizim onunla yan yana gelmemiz, görüşmemiz, müzakere etmemiz mümkün değildir ve ülkesini seven Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı siyasi gidip Esad’la görüşmemelidir. Yanlıştır, bizim tezlerimizi ve bugüne kadar yaptıklarımızı rencide eder. Ama bugün tabi Suriye rejimiyle bir anlamda işbirliği yaptığımız bir ortamdayız. Bu da Rusya üzerinden oluyor. Neticede Suriye topraklarında bir terör operasyonu yürütüyoruz. Suriye’nin buna müdahale etmemesi lazımdır. Bunun sağlanması için dolaylı olarak Rusya üzerinden bu mutabakatlar sağlanıyor. Ama bu demek değildir ki Esad’la aynı masada oturuyoruz.

Çin Suriye denkleminin içerisine girmeye hazırlanıyor. Aslında içindeydi ama bundan sonraki süreçte aktif katılım göstereceğini ilan etti. Bu ne demek?

“ÇİN GELIYORSA ONLARDA KENDİ SILAHLARINI GÖSTERECEKLER”

Çin yeni girmedi operasyona. Güvenlik Konseyi kararlarını bloke ederek mevcudiyetini sürdürmeye çalışıyordu. Ben varım mesajını öyle veriyordu Rusya’yla birlikte. Şimdi bu bir silah sanayinin kendi ürünlerini tanıttığı gösterdiği bir alan olarak ortaya çıkıyor. Amerika Irak savaşında yeni füzelerinin tanıtımı yapılmıştır. CNN’nin 8 saat ya da birkaç gün orada canlı yayın yapmasının sebebi Amerika’nın gücünü göstermesinin ötesinde hangi füzeler ne derece etkili oluyor bunu göstermiştir. Bizde ilk defa Türkiye’de üretilmiş silahları dünya piyasasına göstermiş olduk. SİHA’lar, burgulu bombalar mesela. Çin geliyorsa onlarda kendi silahlarını gösterecekler.

Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun bir eleştirisi vardı. Türkiye neden Afrin’de ÖSO’yla beraber diye. Ne diyorsunuz bu eleştiriye?

ÖSO’YLA BİRLİKTE YAPILMASI DOĞRUDUR

Uluslararası iliklilerde bir ülke toprağında bir operasyon yapıldığı zaman o ülke bir müddet sonra o ülke orada işgalci güç olarak tanımlanabilir. Bunun çok mahzurları olabilir. ABD Irak’a harekât düzenlediğinde aslında legal unsurları almadan girdiği için sonradan çok büyük tepkilerle karşılaştı. Şimdi Türkiye’de aynı şekilde BM’nin 51. Maddesine göre giriyorsa oraya bu geçici bir operasyondur. Onun için ÖSO’yla girdiğiniz zaman neticede o ülkenin birimlerine yardım olan bir birlik konumunda giriyorsunuz ve uluslararası hukuk bakımından işgalci konumunda olmazsınız. Bu operasyon uzun da sürebilir. Sıcak takipten daha ileri aşamada bir operasyon var. O nedenle ÖSO’yla birlikte yapılması doğrudur. 

2017 Türkiye-AB ilişkileri için krizler yılı oldu. Taraflar Türkiye'nin üyelik sürecinin devam ettiği görüntüsü vermeye çalışsa da ilişkiler daha da zedelendi. Türkiye- AB ilişkileri 26 Mart’ta planlanan zirvede yeniden ele alınacak. Ancak gelişmeler çok olumlu seyir göstermiyor. AB’nin gerek FETÖ’de gerek PKK terör örgütlerine destek noktasında zayıf karneye sahipler. AB ile ilişkilerimiz ne olacak?

“AB’YLE İLİŞKİMİZ KALMASIN DENMESİNİ BEN DOĞRU BULMUYORUM”

AB- Türkiye ilişkileri ortak çıkarlara dayanır ve ortak çıkarlar olduğu içindir ki bu ilişki bugünkü noktasına kadar sürebildi. 1959’da ilk başvurumuzu yaptık 63’te Ankara antlaşmasıyla belli bir statü ortaya çıktı. Müzakerelere başladık şu anda da statümüz müzakere eden ülke konumunda. Ama her şey iyi mi gidiyor dersek maalesef arzu edilen boyutlarda değil hatta hatta belki de son 20 yılın en kötü noktasında ilişkilerimiz diyebiliriz. Ama bu ilişkileri keselim, AB’yle ilişkimiz kalmasın denmesini ben doğru bulmuyorum. Çünkü Türkiye’nin çıkarları vardır bu çıkarlar AB ile bu ilişkinin sürmesi halinde mevcudiyetini sürdürecektir. Nedir bu çıkarlar; bizim 150 milyar dolarlık bir ticari hacmimiz var. Onlar için de bizim için de önemli bir çıkar var ortada. Bu Gümrük Birliğinin güncellenmesiyle 300 milyar dolara çıkabilecek bir pazardır. Onun dışında bu süreçten Türkiye’nin çok kazanımları oldu ve Türkiye’deki birçok konudaki standartlar yükselmiştir. AB süreci olmasa anayasamızın üçte ikisini, medeni kanunumuzu, ceza -borçlar kanunumuzu, dernekler kanunumuzu vb. değiştiremezdik. FAB sürecinde Türkiye halkının kazanımları sadece demokrasi insan haklarında değildir. Çevre, gıda güvenliği, daha temiz hava solumak, daha iyi su içmek vb. alanlarda önemli kazanımlar elde edildi.

Ama onlar demokrasi konusunda bizi devamlı eleştiriyorlar.

Eleştiriyorlar ama Türkiye’nin son iki üç yıldır geçirdiği badireleri başka bir ülke geçirseydi haritada o ülke olmazdı. Türkiye’de son olarak bir de askeri darbe teşebbüsü yaşandı ve biz OHAL ilan ettik. İki terör saldırısından sonra birkaç sene sürecek OHAL ilan eden Fransa var, İngiltere yıllarca İRA ile mücadelesinde kendisini AİHS’nden muaf tutmuştur. Türkiye bu kadar badire atlatmış her alanına hukuk sistemine, askerine, istihbaratına, üniversitelerine sızmış bir FETÖ terör örgütüyle mücadele ediyor. Burada tenkitler yapılmasını gerçekten dost çevrelerden gelmiş tenkit olarak görmüyoruz.