1
Çavuşoğlu, Kudüs için dünyaya ortak hareket etme çağrısı yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan çıkışını ‘gelecek kuşaklara sorunları miras bırakmamalıyız’ şeklinde değerlendirdi. 2023’deyse büyük süprizler var.
AKŞAM-PINAR IŞIK ARDOR
İç siyasetle başlayalım. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan ailesi için iddiaları ardından ortaya çıkanlar ve geldiğimiz durumu nasıl özetlersiniz?
“CHP’NİN GENEL BAŞKANI BU İŞE OMUZ VERDİ”
Bu durumu bugünü ele alarak değerlendirirsek doğruya ulaşamayız. CHP’deki kaset operasyonuyla Baykal’ı parti genel başkanlığından uzaklaştırıp, Kılıçdaroğlu’nu partinin başına getirdiler. Bu vesayet kurumları bakımından bir faz değiştirme tarihi. Vesayet odakları yıllarca AK Parti hükümetini ve liderimiz Erdoğan’ı alaşağı edemeyip beklenen iktidarı alamadıkları için CHP’deki kaset operasyonuyla bu görevi devraldı. 2013’te Gezi süreci yaşandı. Bugün artık kimsenin sadece bir yeşili korumak olarak adlandıramayacağı, sokak hareketleriyle beraber Türkiye’de kaos oluşturarak hükümeti devirme projesiydi Gezi. O günkü tarihlerde de Alman gazeteleri Türkçe başlık atıyordu. ‘Hükümet gitti gidiyor’ şeklinde. Cumhurbaşkanımızın yurtdışı seyahatinden dönüşüyle beraber bu süreç farklı bir duruma evrildi. O süreci Kılıçdaroğlu’yla beraber yaptılar. Kılıçdaroğlu’nu burada bir el olarak kullanmaya devam ettiler. CHP’nin Genel Başkanı bu işe omuz verdi, vesayet odaklarının içerideki borazanlığını yapmış oldu ama başarılı olamadı.
-17-25 Aralık gelişmelerini de aynı çizgi içinde mi değerlendiriyorsunuz?
“17/25 ARALIK YARGI SUSTURUCUSU TAKILMIŞ BİR DARBE GİRİŞİMİ”
17-25 Aralık yargı susturucusu takılmış bir darbe girişimi. Gerçekliği olmayan bir dava ve bunun üzerinden yine Kılıçdaroğlu grup toplantılarında montaj kasetlerle bir algı operasyonunun taşeronluğunu yaptı. Milletimizin ve devletimizin bekasına ilişkin görüşmeleri tekrar tekrar ifade etti. Tesadüf olmadığını düşündüğümüz başka şeyler de yaşandı. 7 Şubat MİT krizi olayından önce kendisine sorulan bir soruya adaletin içerisindeki hâkimlerin FETÖ’cü olmadığına ilişkin ifade de bulundu. 17/25’den önce Amerika’ya gitti ve dönüşte yapmış olduğu konuşmalarında bazı şeylerin habercisi olduğunu, çok şeyin değişeceğini söyledi. Bunlar hep kendisine yapılan sufleler ve dışarıdaki vesayet odaklarıyla kurduğu ilişkilerin tezahürü.
-Şimdi dekont savaşlarına gelelim mi?
Oraya geleceğim ama önce hendek, çukur siyasetini hatırlatayım. FETÖ’cü güvenlik güçlerinin fiilen içinde oldukları CHP’nin de bölgeye gönderdiği milletvekilleriyle hazırlattığı raporlarda Türkiye katliam yapıyor söylemlerinin olduğu bir süreç var.
-Sn. Kılıçdaroğlu bunları bilerek mi yapıyor yoksa farkında olmadan mı?
“KILIÇDAROĞLU GENEL BAŞKANLIĞININ DİYETİNİ ÖDEMEK ZORUNDA”
Kesinlikle bilerek çünkü diyet ödemek zorunda. Altın tepsiyle kendisine genel başkanlık sunulurken bunların bir karşılığı vardı tabii. Bu bir proje. 15 Temmuz olayını hatırlayalım. Görüntüler ayna gibi. Havaalanına indiği önce çıkış yapmak üzereyken geri döndüğü sonra korumalarının dışarıdaki darbeci askerlerle anlaşma yaparak tankların yolundan çekilmesi ve adeta eskort eşliğinde güvenli bir sığınak olarak belediye başkanının evine gitmesi, bacak bacak üstüne atıp orada kahve yudumlaması, olacakları TV’den izlemesi ve sonuç ortaya çıkana kadar sadece izlemekle yetinmiş olması. Bu aynı projenin devamı. Hatırlayınız 7 Ağustos’taki Yenikapı Ruhu’na katılma sürecini. Katılmamak için adeta direndi. Ondan sonra tiyatro olarak nitelendirmeye başladı. Bu da FETÖ ve uluslararası vesayet odakları ağzıyla konuşma. Niye? Sulandırmak için. Niye? Çünkü gerçekten 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olmaması çok büyük bir hayal kırıklığı yaşattı bunların arkasında olanlara.
-Kılıçdaroğlu bu hayal kırıklığını yaşamış mıdır ki? Açıklamalarında demokrasi vurgusunu gördük.
“BİR EL AMERİKA’DAN DÜĞMEYE BASTI BU BİR TESADÜF DEĞİL”
Tabii ki yaşadı ve ondan sonraki süreçte devam etti. Adalet yürüyüşlerinde FETÖ’cülerle kol kola girdi ve ‘bir milyon mağdur var’ dedi mesela. Hiç bir ayırım yapmaksızın. Dolayısıyla burada Kılıçdaroğlu diyetini ödüyor. Bu süreçte de bir el Amerika’dan düğmeye basmış oldu. Bu tesadüf olamaz. Bir tarafta ABD’de bir dava görülmek üzere Kılıçdaroğlu eline tutuşturtulan belge dediği ama esasen belge olmadığı çünkü belge olması için bir şeyin yazılı imzalı ve de aslı olması gerekir.
-Savcılığa verdiler ama belgeleri.
“KILIÇDAROĞLU MİLLETİN KAFASINI KARIŞTIRMAK ÜZERE FİGÜRANLIK YAPIYOR.”
Göreceğiz neticeyi. Bilemiyorum ne verdiklerini. Bir tarafta ABD’de devam eden 17/25 Aralık’ın yarım kalan sürecini tamamlamak üzere devam ettirilen ve Türkiye’yi ekonomik olarak dar durumda bırakmak için yaptıkları hamlede Kılıçdaroğlu onlarla beraber yeniden işbirliğine gitti o da rolünü oynuyor tamamen figüran olarak. Senaryoyu çizenler, yazanlar belli. Kılıçdaroğlu milletin kafasını karıştırmak üzere figüranlık yapıyor.
-Sizce Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı tehlikeye girer mi? İçeride bazı hareketliliklerden bahsediliyor.
“CHP’NİN BAŞINDAKİ BU ADAM BİR PROJE”
Her defasında yalan beyanları ortaya çıkıyor. Türkiye hepimizin ortak bir paydası ve bu gemi içerisinde hep beraber yaşıyoruz. CHP’nin başındaki bu adam bir proje ve Türkiye düşmanlığıyla hareket eden kesimlerin figüranlığını yapıyor. CHP’li seçmenin kendisini değiştirmesi gerekiyor. 8 seçim kaybetmiş bir partide genel başkanın gücünü tahkim ederek kalması mümkün mü? Uluslararası vesayet odakları yani kendisini buraya getiren odakların kendisinden ümidini kesmiş olup da bu belgeleri ellerine tutuşturup onu zayıflattığı yönünde de görüşler de var ama bunun ne kadar doğrudur bilmiyorum.
-Tuzak mı kurdular Sn. Kılıçdaroğlu’na?
“BU KADAR İDRAKTEN YOKSUN BİR İNSANIN GENEL BAŞKAN OLMASINI ANLAYAMIYORUM”
Parti genel başkanından bahsediyoruz. Bu kadar sığ, ele avuca gelmeyen belgelerle insanların önüne çıkması ki tırnak içinde söylüyorum kendisini hesap uzmanı olarak ifade ediyor. Akla hayale sığmayacak bir şey. Baktığını okuyamıyor musun, okuduğunu anlamıyor musun? Yurt dışına giden bir para yok onu orada görmüyor musun? Bilmiyorsan sor. Yurt dışına para nasıl gider? Dolar havalesi yapmak istiyorsanız bunun otoritesi ABD’dedir ve bir sistem vardır. TL üzerinden havale yapmak istiyorsanız bunun otoritesi Türkiye’dir. Bunu göremeyen bunu düşünemeyen bir Genel Başkan. Bu kadar idrakten yoksun bir insanın genel başkan olmasını anlayamıyorum ben.
-Gelelim Zarrab Davası’na. Sanıklıktan tanıklığa geçen bir süreç. ABD bu işin neresinde?
“BAZI GÜÇLERİN KALDIKLARI YERİ ABD’DE DEVAM ETTİRMEK İÇİN ORTAYA ATTIĞI SIYASI BİR DAVADIR.”
17/25 Aralık sürecinin bir darbe teşebbüsü olduğunu artık sağır sultan bile duydu. FETÖ ve arkasındaki güç odakları 15 Temmuz darbe girişiminde de başarı sağlayamadılar. Zarrab Davası, o güçlerin kaldıkları yerden ABD’de devam etmek için ortaya atılmış siyasi bir davadır. ABD bir ambargo ilan ediyor, uluslararası mahiyet kazanmamış bir durum bu. Kendi kararı gereğince herhangi bir ülkenin yapmış olduğu ticaretle ilgili olarak kendi mahkemelerinde yargılama yapmaya çalışıyor. Bu doğru değil. İran’ın ticaretine bakmak lazım. İran’ın ithalatı ne kadar? Türkiye İran’dan ne kadar gaz alıyor ve Amerika ne kadar ticaret yapıyor? Hangi usullerle ne şekilde? Bugün İran’da market raflarına baktığınız zaman Avrupa’nın, ABD’nin birçok ürününü görüyorsunuz. Cumhurbaşkanımız açıkladı bu doğalgaz stratejik bir ürün ve biz yüzyıllardır İran’la komşuluk ilişkisi yapıyoruz. Stratejik bir ürünü başka bir şekilde alma olanağımız da yok. BM’nin verdiği bir karar da yok bağlayıcı olarak.
“ABD’DE BÜYÜK BİR TİYATRO OYNANIYOR”
Burada bir tiyatro oynanıyor. Bunun amacı şu; Bir, Türkiye ekonomisini zora sokmak ve kırılgan bir yapıya kavuşturarak Türkiye’nin yatırımlarının önünü kesmek. İkincisi de yılardır başaramadıkları Türkiye’mizin lideri Cumhurbaşkanımızla millet arasındaki bağı koparmak ve 2019’a giden süreçte ‘Cumhurbaşkanından kurtulmak’. Bir adam düşünün 120 yılla yargılanıyor kaldığı cezaevinde bıçaklı bir saldırıya maruz kaldığı ifade ediliyor sonra ortaya çıkıp bir anda ben işbirliği yaptım diyor. Buna gülerler.
-İtirafçı, iftiracı mı oldu demek istiyorsunuz?
Bu resmen iftiracı. İtiraf gerçeği söylemektedir. Hakan Atilla’nın avukatı bir mektup yazarak daha önce Zarrab’ın dayısıyla yapmış olduğu telefon görüşmesindeki geçen beyanları delil olarak sundu. Ne o beyanlar, "Hapsedilmişsen çıkmak için ya yalan söyleyeceksin ya da kurtulabilmek için suçları kabul edeceksin" Ben çıkmak için her türlü yalanı söylerim diyor
- ABD’nin Kudüs planı ve Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ne anlama geliyor? Bundan sonra ne olabilir?
“BU İŞGAL ANLAYIŞINA HİZMET EDEN ADIMLARA HEP BİRLİKTE KARŞI KONUNMALI”
Sn. Cumhurbaşkanımız bu karar açıklanmadan önce “atılacak yanlış bir adım tüm İslam âleminde infiale sebep olacaktır” diyerek çok açık ve net uyarılarını yaptı. Bu adımın kriz adımı olacağını ifade etmemize rağmen, maalesef “ben bildiğimi okurum” şeklinde bir anlayış tezahür etti. BM kararlarıyla da defalarca teyit edilmiş bir hukuki statüyü zorla değiştirmeye yönelik bu kararı kınadık. İslam dünyasında bir infial meydana gelmiştir. Tüm dünyadan büyük tepki var. Sn. Cumhurbaşkanımızın yaptığı çağrıyla İstanbul’da toplanacak İslam İşbirliği Teşkilatı Liderler Zirvesi’nde hep birlikte etkili bir yol izleneceğini düşünüyorum. Kudüs, sadece Müslümanlar için önemli bir şehir değil, aynı zamanda Hıristiyanların da mabedi. Sn. Cumhurbaşkanımızın mesajlarının uluslararası kamuoyu tarafından çok iyi değerlendirileceğine inanıyorum. Sadece Filistin devletini ya da Müslümanları değil, tüm insanlığı hedef alan bu kararın yok hükmünde olması, uygulanmaması gerekmektedir. Bu işgal anlayışına hizmet eden adımlara hep birlikte karşı konulursa dünya barışı korunabilir.
“TÜM DÜNYA KENDİLERİNİ ÜSTÜN SAYANLARA KARŞI BERABER OLMALI. BU TÜM ÇATIŞMA ALANLARI İÇİN UMUT OLUR”
Kudüs’ün kutsiyetine saygı duymayan, çatışmacı politikalar dünya barışını baltalayacaktır Kararın akabinde ortaya çıkan tablo ortada. Tansiyonu yükseltmek kime ne fayda sağlıyor? Tüm dünya kendilerini üstün sayanlara karşı, insanlığın huzuru ve barışı için bir ve beraber olursa bu tüm çatışma alanları için umut olacak yeni bir anlayışı da doğurabilir. İnsanlık olarak ortak sınav veriyoruz. Kudüs üzerinden teröristlerin değirmenine su taşıyan bu girişimleri, uluslararası kamuoyunun sağduyusu ile birlikte hüsrana uğratırsak dünya barışı için dönüm noktası olacak. Burada İİT dönem başkanlığını da etkin şekilde ortaya koyarak Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Türkiye’mizin güçlü liderliği büyük önem arz etmekte. Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu geçerli sayanların zorlamaları bertaraf edildiğinde sadece bölge değil insanlık huzur ve sükûna kavuşacak.
ABD’deki İsrail lobisi Türkiye-İran yakınlaşmasından da rahatsız sanırım.
Tamam, çok güzel ama ne yapsın Türkiye? Türkiye bölgesinde ateş çemberinin içinde ve tek güvenli liman ve ateşin bu tarafa taşınması mı bekleyecek? Kendi tedbirlerini alması gerekmiyor mu? Biz şehit kanıyla suluyoruz bu coğrafyayı. Bin yıldır bu coğrafyada şehit veriyoruz. Bu coğrafyanın ne anlam ifade ettiğini görüyor ve biliyoruz. Bu coğrafyada güvenliğimizi tesis etmenin de hangi şartlarda gerçekleşeceğini biliyoruz. Bizde istikbalimizi güvenceye alacak işbirliklerini yapmak zorundayız. Kaldı ki bu yasak da değil bu uluslararası hukuk sistemi anlamında men edilmiş bir durum da değil. Yani Rusya da İran da dünya devletleri arasında iki ülke. Bizlerin olduğu gibi ABD’nin de İngiltere’nin de herkesin de ilişkisi var. Dolayısıyla burada yapılan sözleşmeyi yadırgamamak lazım.
-Yunanistan ziyareti ve siz de bu resmi ziyarette Sn. Cumhurbaşkanımızla beraberdiniz. Orada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan’ı gündeme getirmesini nasıl değerlendirirsiniz?
“SORUNLARI GELECEK KUŞAKLARA MİRAS BIRAKMAMAK GEREKİYOR”
Uluslararası sahada normalleşme istiyorsanız bazı konuların konuşulabilirliği önemlidir. Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopoulos’un Lozan Antlaşması’nın tartışılacak bir sözleşme olmadığını ifadesi üzerine Sn. Cumhurbaşkanımız Batı Trakya’da müftülerin seçimle gelmesi gerektiğini hatırlattı ve " Lozan'ın uygulanabilirliğini ortaya koymamız lazım" dedi. Doğup büyüdüğüm bölgedeki soydaşlarımızın sıkıntılarının ifade edilmesi önceliğimiz olan bir husus. Rum kökenli vatandaşlarımızın taleplerini her zaman hassasiyetle dinleyip değerlendiren bir ülke olarak aynı hassasiyeti ve davranışı Yunanistan’dan da beklemek hakkımız. Maalesef, Batı Trakya’da sıkıntılar duruyor ve acil çözüm bekliyoruz. Sn. Cumhurbaşkanımızın “Bardağın dolu tarafına bakalım, münasebetlerimizi güçlendirelim” vurgusunu gözden kaçırmayalım. Bunun ne anlama geldiği gayet belli. Sorunları gelecek kuşaklara miras bırakmamak gibi bir sorumluluğumuz var. Üst düzey diyaloğu sağlamak ve sorunları aşmak için irade gösterme yükümlülüğünün gereklerini birlikte değerlendirilmeli. Diyalog kanalları her zamankinden daha fazla önem kazandı. Uzun bir aradan sonra gerçekleşen ziyarette, birbirimizin gözlerine bakarak sorunlarımızı konuşmak, atılacak adımlara değinmek önemli bir aşama.
-Batı Trakya ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan büyük ilgiyi ve coşkulu karşılamaları neye bağlıyorsunuz?
Sn. Erdoğan’a Batı Trakya’daki kardeşlerimizin büyük sevgisi ve muhabbeti, Sn. Cumhurbaşkanımızın da soydaşlarımıza sevgisi, onları en iyi şekilde anlaması, dertlerini dinleyip tercüman olması herkesin malumu. Kasım ayındaki ziyaretimde “Reisicumhurumuzu ‘Balkan’ çayına bekliyoruz” yazarak davet etmişlerdi ve kavuştular. Gönül birliği var.
-Siz ne zaman Türk vatandaşı oldunuz?
2000 yılında alındım
-Neden geçmek istediniz?
Balkanlar ya da gönül coğrafyamızda doğmuş her kim varsa herkesin gözü kulağı Türkiye’dir. Benim 89 yaşında bir amcam vardı. Allah rahmet eylesin bu yaz döneminde rahmetli oldu. Yani 89 yaşında benden vatandaşlık istedi. Ben onu göreyim de öyle öleyim dedi. Bu Türkiye için duyulan bir hasretin göstergesidir. Bunun bir nedeni yok. Başlı başına vatanım.
- TİKA’dan sorumlu Başbakan Yardımcısısınız. TİKA bir bakıyoruz Myanmar’da bir bakıyoruz Arjantin’de, Kolombiya’da ve Irak’ta. Bilgisayar desteği bile sağlıyor. TİKA yardım çağrılarına giderken bir kriter belirliyor mu? TİKA’nın ülkemize katkısı nedir?
TİKA, Türk milletinin her bir ferdinin ortak duygusunun bir tezahürü, Türk milletinin ulvi ve geçmişten getirdiği değerlerinin ve vakıf medeniyetinin temsilcisidir. TİKA’yı kurumsal olarak belli bir kalıba sığdırmak haksızlık olur. Son 15 yılda siyasi ve ekonomik istikrarla birlikte her alanda ülkemiz muazzam bir kapasite birikimine ulaşmış ve bunu da dil, din, ırk ayırt etmeksizin ihtiyaç sahibi tüm ülkeler ile paylaşma iradesi göstermektedir. Sizin de bahsettiğiniz gibi Myanmar’da yaşanan zulüm söz konusu olduğunda oraya girebilen yegâne uluslararası kurumdur. Örneğin bugüne kadar Bangladeş’te yaklaşık 1.000.000 kişiye yemek, kış mevsimi dolayısıyla 10.000 adet battaniye dağıtıldı. Bunun bir tarifi izahı var mı? Türk milletinin insan yönünü anlatan tarihe değer veren geçmişine dokunan kurumdur TİKA. Sadece tarihi ve kültürel eserleri ayağa kaldırmakla kalmıyor aynı zamanda kalkınmaya ilişkin işbirliklerine de imza atıyor. Afrika’dakine balık tutmasını öğretiyor, katarakt ameliyatı olamadığı için dünyayı göremeyen insanlara katarakt ameliyatı yapıyor.
-Niye bunu yapıyoruz? Türkiye’nin bilinirliliğini artırmak mı arzumuz?
“BİZ HİÇBİR ZAMAN İÇİN EMPERYAL DÜŞÜNCELERE KAPILMAMIŞIZ”
Moldova’da şu anda Cumhurbaşkanlığı binasını TİKA yapıyor 10 milyon Avroluk yatırım. ‘Niye yapıyorsunuz’ dediler. Ben de şunu dedim. ‘İnsan bilmediğinin tanımadığının düşmanıdır, biz kendimizi tanıtmak istiyoruz’ Biz buyuz. Bizim ecdadımız hoşgörü dinini tüm farklı unsurlara sirayet ettirmiş ve yüzyıllarca hoşgörü ve huzur yaşamışlar. Biz hiçbir zaman için emperyal düşüncelere kapılmamışız. Dünyada medeniyet tasavvuru bakımından iki ayrı görüş var. Birisi bizim de temsil ettiğimiz yaşatmaya çalıştığımız medeniyet tasavvuru.
-Vakıflar Medeniyeti o mu?
Evet odur. Yaşatmaya ilişkin medeniyet tasavvuru. Bir insanı öldürmenin bütün bir insanlığı öldürmek olduğunu bir insanı yaşatmanın bütün bir insanlığı yaşatmak olduğunu ifade eden ve bunu benimseyen medeniyettir. İkincisi de kan vahşet yakıp yıkmaya öldürmeye programlanmış bir medeniyet tasavvurudur. Biz yaşamak üzerine bir medeniyet tasavvur etmişiz her daim. Vakıf medeniyeti dediğimiz şey bu. Bugün dışarıya çıktığımız zaman 3,5 milyon Suriyeli için nasıl yapıyorsunuz diyorlar. Bunu anlama kapasitesi yok. Düşünebiliyor musunuz bizim ecdadımız taşları oyarak vakıf kurmuş. Taşları oyma vakfı kurmuş. Binek taşının ne olduğunu bilir misiniz? Binek taşı için vakıf kurmuş ecdadımız. İnsanların hayvanlarına rahatlıkla binebilmesi için caddelerin bazı yerlerine binek taşı konulmuş ki rahat binsinler. Mola taşının ne olduğunu bilir misiniz? Hamallar sırtlarındaki yükle yorulduklarında dinlensinler diye ve rahatlıkla yüklenip devam etsinler diye vakıf kurmuşlar. Bizim ecdadımız sokağın herhangi bir yerine sadaka taşı koymuş. Böyle bir medeniyetin olduğu bir yerde bugün milletimize itham edilen bu yaklaşımları neyle izah edebilirsiniz. Özümüze döneceğiz. Esasen Cumhurbaşkanımızın yapmak istediği de bu. Kendimize yabancılaşmayacağız. Çünkü biz vakıf medeniyetinin çocuklarıyız.
Çok hararetli bir Türkiye ve dünya gündemi var ama Cumhuriyetimizin 2023 anmaları ve hazırlıkları çok merak ediliyor. Nasıl bir Cumhuriyet Bayramı bekliyor Türkiye’yi? Çalışmalar başladı mı?
“BU PROJEYİ ÇOK ÖNEMSİYORUM”
Bu projeyi çok önemsiyorum. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olarak ifade edilen bir proje ama aynı zamanda geçmiş, bugün ve gelecekle bağ kuran bir proje olmalı. Cumhuriyet dönemi asla geçmişten kopuş değil onun devamıdır. Bu süreci 2018’den başlayarak 2024 yılına kadar geleceğin Türkiye’sini inşa edeceğimiz değerlerin neler olduğuna ilişkin bir çalışma süreci olarak görüyoruz. Üç aşamalı olacak projemiz. Aralık ayı içerisinde strateji belgemizi hazırlamış olacağız. Bu belgeyi açıkladıktan sonra bu defa eylem planı hazırlayacağız. Eylem planı da çok önemli çünkü sıradan rutin eylemlerle değil topluma bunun mefhumunu aktaracak hem cumhuriyetin geçmişle bağını oluşturacak hem de ileriye dönük yeni bir motivasyon olacak.
-Ne yapacaksınız?
“ÇOK BÜYÜK SENARYOYLA FİLM YAPACAĞIZ”
“BİRDEN FAZLA ROMANCI BİR ARAYA GELEREK BİZİM ROMANIMIZI YAZACAK”
2018’den itibaren 2024’e kadar devam edecek bir süreç bu. Önümüzdeki yıl Mondros Mütarekesinin yıldönümü örnek. Dolayısıyla onunla ilgili belki çalışma yapacağız. Yanı sıra önümüzdeki yıl herhalde Abdülhamit’in vefatının yüzüncü yıldönümü mesela onunla ilgili çalışma yapacağız. 2023’de belki de çok büyük bir senaryoyla bir film yapacağız. Belki birden fazla romancı bir araya gelerek bizim romanımızı yazacak. Belki cumhuriyet döneminin kendine özgü bir mimarisini oluşturacağız.
-Atatürk’e ilişkin özel bir çalışmanız olacak mı
Elbette olacak. Onları şimdi söylemeyeyim.