Orucun insan psikolojisi üzerindeki etkilerini anlatan uzmanlar, ibadetin insanın sınırlarının farkında olmasına, ruhundaki derin yönleri keşfetmesine ve benlik bilincinin güçlenmesine yardımcı olduğunu söylüyor.Ancak bazı insanların oruç tutarken, normalden fazla öfkeli ve saldırgan tavırlar sergileyebilmesi, sinirli, öfkeli ve saldırgan ruh halinin, ibadetin verdiği huzuru engelliyor.Oruçluyken meydana gelen bu sinirlilik halini yoğun su kaybına bağlı.
Öfke ve saldırgan tutumlar yoğun su kaybıyla beraber ortaya çıkabilmektedir. Yanı sıra bireyin sigara, alkol gibi bir alışkanlığı varsa ve oruçluyken bunlardan uzak durmakta zorluk yaşıyorsa sinirli olmasında bir etken de bunlar olabilir. Önüne geçmek için yapılacaklar yine sahur ve iftar vakti su tüketimini artırmak ve vücudu gün içinde fazla yormamaktır. En önemlisi de güzel düşüncelerle niyet etmektir. Çünkü tüm günü sinirli bir şekilde kendinize ve çevrenize kızarak geçirdiğinizde ibadetin verdiği huzurdan mahrum kalabilirsiniz.
Psiyatrik hastalığı olanların oruç tutması sakıncalı mıdır?
Psikiyatrik tedavi gören hastalarda ilaç kullanımı ve buna bağlı oluşan etkiler nedeniyle oruç tutmaları riskli olabilir, ilaçlarını ve psikoterapilerini aksatmamak kaydıyla oruç tutabilirler. Özel tanılarda örneğin; bipolar bozukluğu olan hastalarda oruç tutma eylemi, uykusuzluk, kaygı gibi faktörler nedeniyle mani dediğimiz alevlenme dönemini tetikleyebilir. Gözetimi altında oldukları hekimleriyle bu kararı vermeleri daha sağlıklı olacaktır çünkü susuzluk sebebiyle, özellikle lityum gibi, böbrek çalışmasına bağlı ilaçların kan düzeyleri artabilir. Açlık ve kan şekerindeki düşüş sebebiyle de valproik asit gibi, karaciğerden geçen ilaçların vücuda emilimi, dağılımı, dönüşümü ve atılması değişir. Bu ilaçlara oruç tutanlarda doz ayarlaması yapmak oldukça önemlidir. Antidepresan ve antipsikotik alan hastalarda yan etki olarak bilinen ağız kuruluğu, susuzluk ve bazen izlenen zihin bulanıklığı belirtileri artabilir. En azından bu dönem daha uzun etkili ve günde tek doz alınacak, yan etkisi daha az ilaçlara geçmek bir çözüm olabilir.
Suçluluk duygusunu engellemek için ne yapılmalı?
Hastalık ya da başka sebepler nedeniyle oruç tutamayan insanların şunu unutmamasında fayda vardır; şu an bedeniniz buna hazır değil ve oruç tutmak sizin için oldukça yıpratıcı olabilir. Şartlar uygun olmadığı, bedeniniz buna izin vermediği için bu ibadeti yapamıyorsunuz. Fakat bu ibadet dışında birçok şey yapmanız ve ruhunuzu doyurmanız mümkün. Örneğin; dua en etkili telkin ve huzur bulma yöntemlerinden biridir. Oruç tutamıyorsanız bu süreyi böyle değerlendirebilirsiniz.
Oruç tutmanın psikolojiye olumlu etkileri
Dua ve ibadetler bireyi alçakgönüllü olmaya, ilahi olanı sonsuzu duyumsamaya, kendi sınırlarının farkında olmaya ve kendinin en derin yönlerini keşfetmeye, benlik bilincini güçlendirmeye yol açar. Ayrıca dua ve ibadetler bunalım anlarında içimizde sığınabileceğimiz bir dayanak yaratmaktadır. Sözcükler, sözel formüller, her türlü tapınma eylemi olarak ibadetler, varoluşsal psikodinamikler açısından söylersek; ölüm, özgürlük, yalıtım, anlamsızlık gibi kaygılar ve derin yapıları anlamlandırma ve çözme, kısaca bireye var olmanın getirileriyle yüzleşmesinden kaynaklanan çatışmaları aşmasında çok önemli katkılar sağlar. Çalışmalarda; ibadetin bireyin akıl-ruh sağlığını korumasına yardımcı olduğu, yaşam gücünü artıran, ona sosyal destek sağlayan nitelikte olduğu söylenmektedir.
Açlık ve susuzluk empati kurabilmeyi sağlar
Oruçla sosyal yardımlaşma ve dayanışma da açığa çıkmaktadır. Oruç ile açlığın ve susuzluğun zorluğunu yaşayan birey empati kurma yeteneği kazanır. Ramazan ayı, insanların çevresine destek verme, yardımlaşma, para ve imkan paylaşma olanağını artmaktadır. Böylelikle yardımlaşma, iyilikte bulunma ve bunun karşılığında gelen manevi doyum; bireyi içsel bir huzura kavuşturmaktadır. Çalışmalarda; dini meşguliyetlere yer veren insanların daha az depresyona girdikleri, depresyonu olan kişilerin de daha çabuk iyileştikleri, daha az kaygılandıkları, psikolojik açıdan daha iyi durumda ve iyimser oldukları, hayatta daha fazla anlam ve amaç buldukları, intihara kalkışma oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir