HAZRETİ MEVLANA'NIN MESNEVİ'SİNDEN... (28.06.2016)

Devesinin üzerindeki Mecnûn yol alıp ilerlemek isterken, deve geri geri gitmek hevesindeydi. Mecnûn ilerleyip Leylâ’ya kavuşmak derdinde, dişi deve ise geriye dönüp arkasında bıraktığı yavrusunun yanına koşmak arzusundaydı. 

Eğer Mecnûn bir an gâfil davransa deve geri döner ve giderdi. Mecnûn’un bedeni aşkla dolu olduğundan, aşk ile kendinden geçmek onun tek çaresiydi. Mecnûn’un kendinde akıl vardı ama aşk onda akıl bırakmamıştı. Fakat deve de onu çok iyi kolluyor ve gözetiyordu. Mecnûn’un kendinden geçtiğini ve yularının gevşediğini fark ettiğinde yüzünü geriye dönüp yavrusuna doğru yol alıyordu. Mecnûn kendine gelince tekrar Leylâ’ya doğru gidiyorlardı. 
Bu hâl iki üç gün devam etti. Mecnûn sonunda “Ey deve! İkimiz de âşığız fakat aşklarımız birbirine zıt. Demek ki biz birbirimizle yol arkadaşlığı yapmaya uygun değiliz. O hâlde bizim ayrılmamız gerek!” dedi.
Akıl ile nefis denilen şey Mecnûn ile devesi gibidir. İkisi birbirinin yolunu keser, menziline varmasına engel olur. Onun için ten devesini terk etmeyen ruh, yolunu şaşırır. Senin ruhun Hakk’ın ayrılığı ile yollara düşmüş, O’na gitmek ister, bedenin ise nefsine kapıldığı için gerisin geri giden dişi deveye benzer.