HAZRETİ MEVLANA'NIN MESNEVİ'SİNDEN... (19.06.2016)

Bir fil karanlık bir ahırda kapatılmış bulunuyordu. Hintliler o fili halka göstermek için getirmişlerdi. Fili görmek için o karanlık ahıra birçok kişi toplandı. Karanlıktan fili gözle görmeye imkân olmadığı için herkes elleriyle dokunarak oradaki filin şeklini anlamaya çalışıyorlardı. 

Meraklılardan birinin eline filin hortumu geçti. “Fil bir oluğa benziyor.” dedi. Başka birinin eli filin kulağına dokundu ve “Bu fil bir yelpazeye benziyor.” dedi. Birisi elini filin ayağına sürdü. “Filin şekli bir direğe benzemekte herhalde.” dedi. Elini filin sırtına koyan ise “Bu fil bir taht gibidir.” dedi.
Böylece herkes filin bir yerine  dokunarak, neresine dokunduysa filin şeklini ona benzetti. Onların sözleri, dokunuşları, sanmaları birbirine aykırı düştü. Eğer onların her birinin elinde bulundukları yeri aydınlatan bir mum, bir hidâyet nuru olsaydı sözlerinde ayrılık ve farklılık olmazdı.  Hepsi orada bulunan gerçeği birlikte görürlerdi.