Yemyeşil otlarla dolu bir ada vardı. Orada ağzının tadını bilen obur bir öküz tek başına yaşardı. O öküz akşama kadar orada otlar, akan derelerden kana kana su içerdi. Sabah olduğunda adadaki yeşil otlar, çimenler ve çayırlar bel hizasına kadar büyürdü. Bu durumu gören öküz oburluğu ve açlığıyla hepsini yer, ne varsa siler süpürürdü.
Geride ot bırakmayan öküz gece olduğunda “Yarın ne yiyeceğim?” diye düşünür, dertlenir ve üzüntüsünden ötürü zayıflayıp, incecik olurdu. Bu öküzün hâli senelerden beri böyle devam edip durmaktaydı. Her sabah yeşeren otların tamamını bütün gün yer, akşam olunca da yarın aç kalacağı korkusuyla eriyip süzülürdü. Yıllardır her sabah otlandığını, hiç rızık derdi çekmediğini ve bu adada çok rahat yaşadığını hiç düşünmezdi. Her akşam “Eyvah! Rızkım kalmadı.” diye hayıflanırdı.