Aşk, çoğu zaman mantığın geri plana itildiği, duyguların ön plana çıktığı bir süreç olarak tanımlanıyor. Ancak bu durum yalnızca mecazi bir anlatım değil. Nörobilim ve psikoloji alanında yapılan çalışmalar, aşkın beyin kimyasında ve düşünce mekanizmalarında somut değişimlere yol açtığını gösteriyor. Peki, bu değişimler aşkı gerçekten "kör" bir duygu hâline mi getiriyor?
AŞK BEYNİMİZDE NELERİ DEĞİŞTİRİYOR?
Bilim insanlarına göre âşık olunduğunda beyinde özellikle ödül ve motivasyonla ilişkili bölgeler daha aktif hâle geliyor. Bu süreçte dopamin salgısı artıyor. Dopaminin yükselmesi, kişinin sevdiği kişiye karşı yoğun bir ilgi, heyecan ve yakınlık isteği hissetmesine neden oluyor. Bu durum, aşkın ilk dönemlerinde yaşanan yüksek enerjiyi ve güçlü bağlanma hissini açıklıyor.
Aynı zamanda bu kimyasal değişim, kişinin dikkatinin büyük ölçüde sevdiği kişiye yönelmesine yol açıyor. Beyin, öncelik sıralamasını yeniden düzenliyor ve aşk, düşünce dünyasında merkezi bir konuma yerleşiyor.
"AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR" SÖZÜ BİLİMLE ÖRTÜŞÜYOR MU?
Araştırmalar, âşık bireylerin eleştirel düşünme becerilerinde geçici bir azalma yaşadığını ortaya koyuyor. Karar verme ve risk değerlendirme süreçlerinden sorumlu beyin bölgeleri, aşkın yoğun etkisi altında daha düşük düzeyde çalışabiliyor. Bu da sevilen kişinin kusurlarının fark edilmemesine ya da görmezden gelinmesine neden olabiliyor.
Uzmanlara göre bu durum özellikle ilişkinin başlangıç aşamasında daha belirgin hâle geliyor. Kişi, karşısındaki bireyi olduğundan daha ideal bir noktaya yerleştiriyor ve olası kusurları fark etmekte zorlanıyor. Bu nedenle "aşkın gözü kördür" ifadesi, bilimsel verilerle kısmen örtüşüyor.
Ancak araştırmalar, bu durumun görsel ya da işitsel bir algı kaybından ziyade, beynin karar verme ve eleştirel düşünme süreçlerinde yaşanan geçici değişimlerden kaynaklandığını ortaya koyuyor.
AŞK DAVRANIŞLARI NASIL ETKİLİYOR?
Aşk, bireylerin günlük davranışlarında da gözle görülür değişimlere yol açabiliyor. Normal şartlarda temkinli davranan kişiler, âşık olduklarında daha cesur ya da daha fedakâr kararlar alabiliyor. Psikoloji alanındaki araştırmalar, aşkın kişiyi zaman zaman duygusal ve mantıksal dengenin dışına çıkarabildiğini ortaya koyuyor.
Sonuç olarak bilimsel veriler, aşkın yalnızca romantik bir his olmadığını; algıyı, düşünceyi ve davranışı etkileyen güçlü bir biyolojik süreç olduğunu gösteriyor.