‘Yığın’lar arasında başka bir dünya var...

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

Murat İrtem’in ‘Yığın’ adlı sergisinde yağlıboya ve keçe tabloların yanı sıra geri dönüştürülmüş malzemelerden resim ve heykeller yer alıyor. Mimari ve kent yaşamından ilham aldığı eserlerine geri dönüşüm mesajı da ekleyen Murat İrtem ile konuştuk. 

‘Yığın’ın ortaya  çıkış sürecini  anlatır mısınız?

Bu sergideki eserler, 10-12 senenin birikimi. Aslında serginin ismi de bu süreçte boyaların, malzemelerin ve fikirlerin birikimiyle ortaya çıktı. Resim eylemi aslında zihnimin içindeki yığını boşaltmak için kullandığım bir bahane, sonsuz bir oyun alanı benim için. İster istemez temasta bulunduğum çevreyle etkileşimde bulunuyorum ve doğal olarak bu da sanatsal üretimime yansıyor. Öğrenciliğimden beri malzemeyle oynamayı seven biri olarak boya, keçe, geri dönüştürülmüş kağıtla kapladığım atık malzemeler yığınlar oluşturmama bir vesile aslında.

‘Yığın’da sizinle özdeşleşen keçe çalışmalarınızın yanı sıra farklı tekniklerde işleriniz de var hatta heykel ve yerleştirmeler de… Tümü bir arada tek bir mesaja hizmet ediyor ve izlerken müthiş bir tamamlanma hissediyorsunuz ancak siz bu sergiyi hazırlarken işlerinizi yan yana koyarken ne hissettiniz, endişeler yaşadınız mı? 

Sanat üretiminde her zaman endişe ve kaygı vardır. Zaten bunlar da üretimi destekleyen ve tamamlayan olgulardır. Materyal yani boya, keçe ve atıklardan oluşan düzenlemeler serginin ismiyle birlikte birbirini öyle bir tamamladı ki, her şey kendi içinde yerli yerine oturdu zaten. 

Sergideki resimleriniz çok katmanlı baktıkça farklı detaylar yakalayabileceğiniz boyut olarak da büyük işler… ‘Yığın’ denildiğinde aklıma direkt İstanbul geliyor, resimlerinizde İstanbul ne kadar etkili? 

Kentte yaşayan birisi olarak sadece İstanbul değil, elbette bütün dünyada yaşanılan değişim ve dönüşümden etkilendim. Aslına bakarsanız farkına varsın ya da varmasın yeryüzünde var olan her canlı bir şekilde etkileniyor. ‘Yığın’ sergisinde kurtulamadığımız yığınlar arasında başka bir dünya yaratma arayışındayım. Bu arada aslında zihnimin kıskacından da kurtulmaya çalıştığımı itiraf etmeliyim. 

Bir de ilginç bir tesadüf oldu ve serginiz açılırken galerinin önünde yol çalışması yapılmaya başlandı ve bir şekilde ‘Yığın’ sanat galerisinin içinden dışına uzandı ya da tam tersi sokaktan galeriye  bir uzantı oldu. Nasıl etkiledi  sizi bu durum?

Hayat olaylara nereden baktığınıza bağlı olarak gelişiyor sanırım. İlk bakışta olumsuz olarak karşılayabileceğiniz bu durumun, sergiyi tamamlayan bir unsur olduğunu gördüm ve bunu değerlendirdim. İstesem para verip, belediyeden özel izinler alıp yaptıramayacağım bir enstalasyon (yerleştirme), düzenleme kendiliğinden sanki benim için oluştu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden kuracağım duvarı ve tuval resimlerde anlatmaya çalıştığım şeyi destekleyen bir kurguydu zaten dışarıda olup biten. Dışarıdan içeriye taşıdığım briketlerin, 8 yıl önce geri dönüştürdüğüm kağıtla kapladığım kutularla aynı dokuda olduğunu görünce hep birlikte şaşırdık. İzleyiciler bu briketleri özel olarak yaptığımı zannettiler. Bu arada sergide anlatmak istediklerim aynı anda dışarda da yaşanıyor gibiydi. Tabii bu yoldan geçen insanların da çok dikkatini çekmeye başladı ve müthiş bir etkileşim oluştu. 

SIRADAN OBJELERDEN SANATA...

Geri dönüşüm doğaya büyük borcumuz. Ancak toplumumuzda karşılığı maalesef pek yok.  Nasıl karar verdiniz geri dönüşümü sanatsal bir  malzeme olarak kullanmaya? 

Her gün gözümüzün önünde oluşan çöp yığınları aslında tüketim toplumunun bir parçası. İnsan kendi yaşam alanlarını genişletirken ya da kendine yaşam alanı açarken aslında bir yandan da kendi alanını daraltıyor. Her an karşılaştığınız bir obje mesela pet bardak, şişe anlık bir zaman diliminde hayatınızdayken işleri bittikten sonra elinizden çıktığında ortadan yok olmuyor. Bir cam şişe 4 bin yıl, plastik atık ortalama 1000 yılda doğada yok oluyor. Halbuki biz onu 5-10 dakikalık sürelerde, çok da fazla sorgulamadan tüketiyoruz. Herkesin her an gördüğü, dokunduğu, kullandığı sıradan bir objeyi dönüştürüp, sanat için bir malzeme olarak kullanarak, insanlara yeniden sunuyor ve üzerine düşünmelerini sağlıyorsunuz. Bunun da sanatın misyonlarından biri olduğuna inanıyorum. Seneler önce poliüretan tabak (1000 yılda dönüşüyor) üzerine resimler yapmaya başladım. İlerideki yıllarda onları da sergileyeceğim. Atıkların dönüştürülmesinin hem maddi hem de enerji olarak maliyeti var. Aslında öncelikle bu malzemeleri daha az kullanmanın yollarını bulmamız gerekiyor.