uygartaylan@gmail.com
Yazın kavurucu sıcağını ve şehrin karmaşasını geride bırakıp Bohemya İsviçresi’nin zirvelerine doğru tırmanışa geçtik. İşte ressamlara ilham veren doğanın eşsiz güzelliğine yolculuktan sayfamıza kalanlar…
Kelime karşılığı olarak Bohem, yarınını düşünmeden gününü tasasız ve derbeder yaşayan kimse hatta topluluk anlamına gelir. Genel anlamda ise; yeteneklerini kullanacak imkânları bulamamış, düzensiz, savruk yaşayan ressam, aktör, müzisyen ve benzeri entelektüelleri tanımlar. Bohemya İsviçre’siyse adını iki İsviçreli bohem ressamdan alıyor. Bu İki maceraperest sanatçı Adrian Zingg ve Anton Graff 1766 yılında Dresten Sanat Akademisi’nde çalışmaya başlayıp yakın civarda gezinmeye çıkarlar. Bölgedeki tuhaf kum taşı oluşumları onlara anavatanlarındaki Jura bölgesini anımsatır. Yazdıkları mektuplarda bu bölgeden İsviçre Bohemyası (Bohemian Switzerland) olarak bahsederler. Birçok basılı yayında yer almasıyla bu tanım gittikçe popüler bir hal almaya başlar. Yıllar sonra onların kat ettikleri “Ressamlar Yolu” yeniden kurgulanarak 112 km’lik bir güzergâh haline getirtilir. 1990’da milli park olarak ilan edilen bölge bugün sanatçılara ilham vermesinin yanı sıra doğa sporu yapanların da favori bölgelerinden biri haline gelmiş. Peki ressamlara ilham vermiş bu toprakları harita üzerinde nasıl bulacağız?
SANATÇILAR YOLU
Öncelikle Avrupa’nın göbeği Orta Avrupa’da bulunan Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’a doğru yola çıkıyoruz. Prag’dan 150 kron’a (35tl civarı) aldığımız biletle Decin kentine doğru 1.5 saatlik trenle seyahat ediyoruz. Çek Cumhuriyeti – Almanya sınırındaki sessiz sakin kent Decin’den ulusal parka gitmek üzere yarım saat-kırk dakikalık otobüs yolculuğuyla son adıma yaklaşıyoruz. Otobüsten iner inmez ellerinde trekking batonlarıyla tırmanışa hazırlanan 50-70 yaş arası dinç insanları görüp hedefe vardığımızı fark ediyoruz. Uzun yürüyüşe başlamadan önce hatırlatalım, yanınıza koruyucu güneş yağı, tırmanış için rahat ayakkabı ve yol boyu atıştıracak yiyecek ve içecek almakta fayda var. Sonrasında tırmanılacak uzun yol için harekete geçiyoruz. Ormanın derinliklerine ilerlemeye başladıkça yeşilin elli tonu karşısında büyüleniyoruz. Tırmanmaya başladığımız Elbe Kumtaşı dağlarının eteğinde bulunan “Sanatçılar Yolu” gibi Saksonya bölgesinde 1.100 yerde 17 bin tırmanış rotası olduğunu öğreniyoruz. Hatta kimilerine göre kaya tırmanışının Bohemya İsviçresi’nde keşfedildiği söyleniyor. Bölgede 100 yıl önce başlayan çıplak ayak dağ tırmanışı geleneğiyse hâlâ yaşatılmaya devam ediyor. Bir diğer adıyla Saksonya olan bu bölgenin yeşil çeşitliliği insanın dinginleşmesini sağlıyor.
DOĞA HARİKASI PREBİSCH KAPISI
Zirveye doğru merdivenleri aştıkça ormanın güzelliği dışında bir şey düşünemez hale geliyorsunuz. Tepedeki güneş öğlen saatlerini devirmeye başladıkça sık ağaçların dalları arasından çizgi çizgi süzülüyor. Uzun bir tırmanışın ardından sırtımızdaki sırılsıklam terin gururuyla zirveye yaklaşıyoruz. Ve en sonunda doğa harikası Prebisch Kapısı’na varıyoruz. Tanık olduğumuz günbatımı güneşin içine doğru indiği batıya doğru gitme isteği uyandırıyor içimizde. El değmemiş doğa sanki sükûnet içinde kalmayı öğretiyor insana. Zirvede heybetli bir köprüyü anımsatan Prebisch Kapısı’nın arkasında yer alan kumtaşı kuleleri, kanyonları ve volkanik formuyla nefes kesici bir manzara oluşturuyor.
TIRMANIŞTAN İNİŞE
Narnia Günlükleri filminin de bu büyüleyici ortamda çekildiğini öğrenip bir süre soluklandıktan sonra 1,200 metrelik tırmanıştan inişe geçiyoruz. İniş yolu boyunca bu sefer Elbe Nehri’ni takip ediyoruz. Bohemia İsviçresi Milli Parkı, dağ tırmanışının yanı sıra vahşi doğanın içindeki Elbe Nehri’nde yapılan rafting gezileriyle de oldukça ilgi görüyor. Güneşin zirvelerin ardına geçip gün ışığının azalmaya başlamasıyla bu yabani doğadan ayrılıp betona geri dönmenin hüznüyle İsviçre Bohemyası’na veda ediyor ve şehir yaşamına geri dönüyoruz.