onurakbastde@gmail.com
Şarkılar vardır, dünyaya gelişimizde bütün vücudumuzu kundaklarımızdan evvel saran. Çoğu bestelenmemiş ve henüz söylenmemiştir. Ama tıpkı bir ağacın programını içinde saklayan bir çekirdek gibi durur bir yerlerimizde. Bekler bizi gelişin eşiğine tekrar götürmek için ömrümüzün bir yerlerinde. Kiminin notası bir ayrılık, kiminin notası ilk ürpertiyi hatırlatır da, ılık ılık içimize damlayan o ezgide çocuk oluveririz kayıtlarımızın en beyaz sayfasında. Bilmem ki saf şiir vadisinin şairi, şiiri 'sözden ziyade musikiye yakın' diye o büyüleyici ifadeleriyle tarif ederken 'ses'in bu büyüleyici yanına mı dikkatlerimizi çekiyordu. Yeni bölümden önce eski yarışmacılardan seçki sunulduğu esnada 'Elfida'yı en hesapsız
KAR’IN KLİBİNDEKİ DİDAKTİZM
Eser sadeleştirmeyle ilgili hassasiyetimi sadece bu köşeden değil, yazı serüvenim boyunca takip ettiğini düşündüğüm bir okurum, geçen haftaki 'sadeleştirme' konulu yazımdan dolayı bu hassasiyetimin fazlalığına atıfta bulunan bir eleştiride bulunmuş. Derdimi şöyle ifade edeyim: Aynı anlama gelen 'gurur' ve 'kibir' kelimeleri bizim kültürümüzde çok farklı algılanır. 'Gurur' daha çok vakara yakın bir bağlamda kullanılırken 'kibir' hakkı olmayanın bu tutumunu ifade etmede daha çok kötümser bağlamda kullanılır. Ve siz bu kelimelerden birini atarak öbürünü onun yerine koyamazsınız. Zira her kelimenin bir yaşanmışlığı vardır. Bunu, dilimizdeki özdeyişleri çağdaş müzikle birleşmiş halde, kentsel tema etrafındaki bir klipte görmek isteyenlere Melis Kar’ın kasım ayının son haftasına damgasını vuran 'kibir' isimli çalışmasını bir de bu mülahazalarla izleyerek tecrübe etmelerini tavsiye ederim.
DEMET AKALIN’IN HAYALETİ
Madem söz son kliplerden açıldı, bununla bitirelim. “Sükût bazen en büyük çığlıktır” derler. Bazen cisminizin anlatamadığını hayaletiniz muhataplarınızın damarlarında dolaşmak suretiyle anlatır. Evet Demet Akalın’ın hayaletinden bahsediyorum.