info@muratcetin.org
Küresel “Üst aklın” en büyük silahı, kültür manipülasyonudur. Vahşi Batı, şartlara göre kültür anlayışının içini boşaltır, farklı bir içerikle yeniden doldurur. Kültür manipülasyonunda en önemli etken ise dili kullanmaktan geçer. Sömürgecilerin ele geçirdikleri topraklarda ilk yaptığı iş kendi dilini öğretmek, hatta zorunlu hale getirmek olmuştur. İlk olarak dil ele geçirilir, sonra kültür, sonra da ekonomiyle birlikte millet düşünemez hale getirilir. Nihayetinde dili, kültürü ve dini sömüreninkiyle aynı olan bir toplum ortaya çıkar.
TOPLA TÜFEKLE YAPAMADIKLARINI İNGİLİZCE’YLE YAPTILAR
Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bugüne kadar bir batı hayranlığıdır gidiyor. Senelerdir bu toplumun çocuklarına “Dünyanın ortak dili İngilizcedir. Dolayısıyla İngilizceyi öğrenmek gerekir” şeklinde bir dayatma yapılmıştır. Topla tüfekle yapamadıklarını kültürümüzü ele geçirerek yapmışlardır. Ecdadın dilini bıraktırmışlar, vahyin dilini kötü göstermişler, Batı’nın İngilizcesini “Olmazsa olmaz” diye önümüze koymuşlardır.
ARAPÇA’YLA İLGİLİ ALGI OPERASYONU YAPILIYOR
Yavuz Sultan Selim han, hilafeti, Kahire’den İstanbul›a taşıyıp getirirken vahyin dili olan Arapçayı, Osmanlı’da resmi dil olarak kullanmak istemiş ancak bunda muvaffak olamamıştı. O gün bu başarılmış olsaydı, insanlar Kur’an-ı Kerim’i daha iyi anlamış olacaklardı. Arnavutluk’tan Azerbaycan’a, Kırım’dan Yemen’e kadar bütün coğrafya vahyin dili olan Arapçayı konuşacaktı. Örf, adet ve inanç açısından hiçbir farkımızın bulunmadığı, coğrafyamız dili olan inancımızın dilinden bahsediyoruz.
Şu anda dünyanın 22 ülkesinde ve 450 milyon nüfus arasında kullanılan Arapçayla ilgili ülkemizde bir algı operasyonu yürütülmeye çalışılıyor. Arapçayı öğrenmek isteyenlerin “Arap milliyetçiliğinin etkisinde oldukları, ülkemizi geri götürmeye çalıştıkları” gibi saçma bahaneler üretiliyor. İslam yurdundaysak, öncelikle dinimizi öğreneceğiz. Dinimizi öğrenmenin yolu da vahyin dilini öğrenmekten, hadisin yani sünnetin dilini öğrenmekten geçer. Dünyada Arapçanın yayılması lazım geliyor. İngilizce için layık olmadığı halde uluslararası dil deniliyor. Dünyanın ortak dili olmaya en layık dil olan Arapçanın öğrenilmesinin önemiyle ilgili dört temel sebebi sıralamak isterim.
ARAPÇA GİBİ BİR HAZİNE VARKEN…
Birincisi: Arapça, en geniş kelime haznesine sahip bir dildir. İngilizce, 40 veya 50 bin kelime ihtiva ederken, 500 bin kelime gibi büyük bir hazineyi barındıran Arapçanın öğrenilmemesi büyük bir eksikliktir.
DİNİMİZDEN UZAKLAŞTIRMAK İSTEDİLER
İkincisi: Kur’an-ı Kerim Arapçadır. Dinimizi daha iyi öğrenip yaşayabilmek için bu dilin yaygınlaşması gerekir. Peygamber Efendimiz (asm)’in dili Arapçadır. Güzel ve mukaddes bir dil olan Arapça, barındırdığı kelime hazinesiyle duyguları münasip bir şekilde ifade edebilmenin en güzel aracıdır. Arapça bilinmiş olsa, Kur’an-ı Kerim ve hadisler daha iyi anlaşılır. Türkiye’de yapılan inkılapların ana nedeni; şu necip milletin İslam’ın iki ana esası olan Kur’an-ı Kerim ve hadis ile olan irtibatının kesilmek istenilmesidir. Geçmişimizle olan bağlarımız silindi. Alimlerin yazmış olduğu kitapları anlamaz olduk. Elin batılısı, Amerikalısı hatta Japon’u yüzlerce yıllık ata kitaplarını okuyup anlarken; biz atalarımızdan koparıldık. Dünyaya uymak demek onların emperyalizmini kabul etmek demektir. Buradaki amaç dünyaya uymak değil kesinlikle, Osmanlı Türkçesi’nin ve Arapçanın önünü kesmekti. Arap lisanı zengindir. İhtiyacı anlatmak için bu zengin dilin kullanılması gerekiyor. İttihat-ı İslam için de bu lazımdır. Bütün dünya için de lazımdır. Eğer bu dile ağırlık verilirse İslam kültürü yayılır. Burada bir aldatma yapılıyor. “Arap ırkçılığı yapılıyor” diyorlar. Irkçılık kelimesiyle İslam›la savaşıyorlar. Mesela dünya dili diyerek lanse ettikleri İngilizce gelmiş, Türkçe’nin içine yerleşmiş. Kur’an-ı Kerim’i ne kadar tercüme ederseniz edin bir türlü insanlara tam manasıyla anlatamıyorsunuz. Orijinalindeki ruhu yakalayamıyorsunuz. Lisandan uzaklaştıkça ruhundan uzaklaşıyor. Dil bir milletin, kültürünü, maneviyatını ve hissiyatını yansıtır. Ecnebi dili ecnebinin kültürünü zihnimize empoze eder.
SÜNNET OLAN BUDUR
Üçüncüsü: Peygamber Efendimiz Arap’tır. Arapçayı konuşmuştur. Peygamber Efendimiz, bize örnektir. Dolayısıyla Arapça konuşmak sünnettir. Kur’an-ı Kerim, bizim rehberimiz, lügatımız olmalıdır.
CENNET EHLİNİN DİLİ
Dördüncüsü: Cennet ehlinin dili Arapçadır. Kur’an-ı Kerim’in tercümesi mümkün değil. Tercüme, bir lügatte yazılan bir cümleyi başka bir lügate denk şekilde çevirmektir. Eğer çevrilen tercüme olmazsa meal denilir. Bire bir ona denk olarak çevrildiğinde tercüme olur. Arapçanın gerçek tercümesi mümkün değildir. Meali ve tefsiri olur. O da doğru yapılmışsa Arapçadan bir cüzdür . Doğru yapıldığında Arapçanın bütününü tutmaz. Ancak ondan bir meal ve bir iktibas yapar. Arapçanın kelime hazinesi, ince manalar arasında fark yapmaya sebebiyet veriyor. O duyguları daha iyi ifade ediyor. Bir de konuşurken uyulması gereken kaideler vardır. Ki cümle sadece kelimelerden ibaret değildir. Onların örgüsünden çıkan bir mana vardır. Arapçadaki o örgüye başka bir dille ulaşmak mümkün değildir...
DÜNYA, BU ESARETTEN KURTARILMALI
Dünyada İngilizce ‘den sonra ikinci dil olarak kabul edilen Fransızcanın 100 bin kelimesi var. Hakeza diğer dillerin çoğu 20, 40, 50 bin kelimesi var. Dolayısıyla 500 bin kelime hazinesine sahip olan bir dili dışlayıp, İngilizce gibi 40 bin kelimeyle konuşulan bir dili dünyamıza hakim etmek de ne demektir?. Dünya kendini bu esaretten kurtarmalı. Hakkı hak görüp îttiba etmeli bâtılı bâtıl görüp içtinap etmeli. Biz Müslümanlar olarak kaynağımız kitap ve sünnet olduğuna göre bu dile ihtiyacımız var. Yukarıda saydığımız dört maddeden ötürü bütün beşeriyet acilen kendini İngilizce esaretinden kurtarmalıdır. Silah zoruyla başa gelen İngilizce dilini kendi boynundan çıkarıp kendini bu zilletten kurtarmalıdır.