Üç kıtada soluk soluğa Bond macerası: Spectre

Ian Fleming’in yaratımı bir İngiliz ajanı olan James Bond’un, casus romanlarında başlayıp sonra da beyazperdede devam eden maceraları boyunca bu küstah ama olağanüstü becerikli karakter pek çok aktöre emanet edildi.

Başak Bıçak

basakbicak@gmail.com

“Bond filmleri” pahalı arabaları, güzel kadınları, tuhaf kötü adamlarıyla, nefes kesen bir tempoda kurgulanmış maceralar olarak 53 yıldır sinema salonlarını doldurmayı başarıyor.

007 James Bond, kendi mitolojisine sahip bir kahraman ve bu onu çok da dokunulmaması gereken bir ikonaya dönüştürmüş ancak 2006 yılında çevrilen Casino Royale macerasıyla tanıştığımız son Bond Daniel Craig, bu karakteri farklı bir yere taşıdı. Kimilerine göre en “kitabına uygun”, kimilerine göre ise “sarışın bir Rus ajana benzeyen” yeni Bond Daniel Craig, tüm zamanların en pahalı Bond macerasında (açıklanmasa da yapım bütçesinin 300 milyon dolar olduğu biliniyor) en büyük düşmanlarından biriyle ve dünyanın başına musallat olmuş Spectre örgütüyle mücadele ediyor. Ancak ne yazık ki Spectre’nin senaryosu, ucuz ajan hikâyelerinin ruhuna uygun, vasat bir işten öteye gidemiyor. Yok edilemez bir düşman, dünyayı ahtapotun kollarıyla sarmışçasına kontrol edebilen bir örgüt ve onların kötülük planlarından hareket eden Spectre, Casino Royale’den bu yana karşılaştığımız tüm kötüleri bir araya getirip, “en kötü”yü oluşturmaya çalışsa da, bu çabasının sonuç vermediğini söylemeliyim. Hâkim Bond filmi anlayışından giderek uzaklaşarak hikâyesini kişiselleştiren yeni serinin, diğer Bond kızları gibi kurtarılmayı beklemek yerine, 007’nin arkasını kollayan ve maceranın gidişine yön veren Bond kızı Madeline Swann’la da, farklılaşma gayretini gözlemlemek mümkün. Timothy Dalton’ın soğuk ve mesafeli Bond’undan feyz alan Daniel Craig, karakteriyle zıt bir duruş sergileyerek Casino Royale’den bu yana kadınlarla olan bağlarını daha kuvvetli örüyor. Belli mi olur; eski Bond George Lazenby’nin evlenmesi gibi, Daniel Craig’i de bir sonraki filmde dünya evine sokarız!
Eski Bond filmlerini dikkate almazsınız, Spectre gayet oyalayıcı bir ajan filmi… Aynı zamanda sizi dünyanın pek 
çok ülkesinde turistik bir geziye çıkarıyor. James Bond’la birlikte dünyayı kurtarmak istiyorsanız yapmanız 
gereken tek şey bir bilet almak.

Eksik bir “Abluka”

İlk filmi Tepenin Ardı ile dikkatleri üzerine çeken Emin Alper, Venedik’ten ödülle dönen yeni filmi Abluka’yla yine çok konuşulacak gibi görünüyor. Yirmi yıl cezaevinde yattıktan sonra çöp toplayıcılığını paravan olarak kullanan bir muhbiri canlandıran Mehmet Özgür’ün, kusursuz düzeydeki performansını bir kenara koyarsak; başlangıç ve final düşünceleri birbirinden kopuk, hayalle gerçek arasında gidip gelirken bütünlüğünü kaybetmiş, üstü örtülü bir anlatım konusunda yetersiz bir filmle karşı karşıyasınız. Ama politik sinema tutkunları şans verebilir.  

Bush’un Skandalları Bitmiyor

Mary Mapes’in, Truth and Duty isimli kitabından beyazperdeye uyarlanan Gizli Dosya (Truth), ABD eski başkanı George W. Bush’un Vietnam döneminde karıştığı bir skandalı ortaya çıkaran Dan Rather (Robert Redford) ve Mary Mapes (Cate Blanchett) isimli iki gazetecinin başlarına gelenlerden yola çıkıyor. Seçim öncesi Başkan Bush’u zor durumda bırakan bu olay, Rathergate skandalına da açıklık getiriyor. Televizyonculuğun vahşi dünyasında ayakta kalmaya çalışan Mary Mapes ve arkadaşlarının hikâyesi görülmeye değer…