Türkiye'nin ilk opera eseri: Özsoy Destanı - Kurt'la Aslan'a ithaf

AYDIN TÜRKMEN

aydin.turkmen@aksam.com.tr

Medeniyetler beşiği İstanbul, yeni Atatürk Kültür Merkezi projesiyle kültür alanındaki çok önemli bir eksiğini tamamlayacak. Bu masalsı şehir, 2019’un ilk çeyreğinde dev tiyatro, sergi ve sinema salonlarının yanı sıra 2 bin 500 kişilik bir opera sahnesine kavuşacak! Yazıya yeni AKM projesiyle giriş yaptık ama konumuz binanın kendisi değil, opera! Evet opera! Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün her aşamasında emek verdiği ve ortaya çıkan eseri “Bu bir devrim hareketidir” sözleriyle kutladığı Türkiye’nin ilk operasının gurur duyulası hikâyesi konumuz…

1925’te ülkesinde mutlak iktidarını ilân eden İran Şahı Rıza Pehlevi, bir modernleşme hareketine girişip, rol modellerinden biri olarak genç Türkiye Cumhuriyeti’ni seçmişti. Zaten ilk yurtdışı ziyaretini de Haziran 1934’te Türkiye’ye gerçekleştirecekti. Şah, Atatürk’ün davetinden duyduğu heyecanı, “Sabırlı bir adamım. Ancak iki şeye sabrım kalmadı. Biri Avrupa’daki oğlumu görmek, öteki de dostum Gazi hazretleriyle buluşmak ve tanışmak…” sözleriyle dile getirirken, Ankara’da da karşılama için çoktan hummalı bir çalışma başlamıştır… Atatürk, Çankaya Köşkü’nde ziyaret gündemiyle bir dostlar sofrası kurar… Yakın çalışma arkadaşlarından tek tek “Nasıl bir program hazırlayalım” sorusunun cevabını arar. Geçen kısa süreye rağmen Cumhuriyet’in o kadar çok övünecek eseri vardır ki… Sofradakiler tek tek isimlerini sayar ve “Buralara gezi programı düzenleyelim” teklifinde bulunurlar! Ancak Atatürk fikrini çoktan vermiştir, “Onlarda olmayan bir şey yapıp, farkımızı göstermeliyiz” diyerek önerileri geri çevirir ve “Opera yapacağız” der! Konuyu da bizzat Mustafa Kemal Atatürk belirler… İranlıların ünlü Şeyhnanemesi’nden esinlenmiş bir destan planlanır; Öykü, Hakan Feridun’un ikiz oğulları Tur (Kurt) ile Irac (Aslan) üzerine kurulu. İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırıyor ama yüzyıllar sonra buluşup kardeş olduklarını anlıyorlar… Operanın metninin (Libretto) hazırlanması görevi Münir Hayri Egeli’ye verilir. Beste için de henüz 27 yaşında olan ve musiki eğitimi için gönderildiği Paris’ten yakın zamanda dönen Adnan Saygun’un ismi ön plana çıkar. Görevin verildiği sırada Saygun’la organizasyonu yapanlar arasında şu konuşma geçer; “Solist var mı?” – Yok, “Koro var mı?” – Yok, “Orkestra var mı?” – Yok, “Ne kadar vaktimiz var?” - Bir ay!

“HEDEFİ 12’DEN VURDUNUZ ÇOCUKLAR”

O genç müzisyen, tüm engelleme çabalarına rağmen solistleri bulur, orkestrayı-koroyu oluşturur, eseri besteler ve daha sonra “Özsoy Operası” olarak anılacak Türkiye’nin ilk opera eserini ortaya çıkarır. Atatürk, süreci hep yakından takip eder. Sık sık provalara katılır ve her oyunun sonunda “Okay, Okay” diyerek sanatçıları alkışlar. Bir gün sanatçılardan biri cesaretini toplayarak Gazi’ye, “Paşam sanat bilginiz oldukça yüksek ama İngilizceniz için aynı şeyi söylemeyeceğim” der. Gazi, biraz şaşkın, sebebini sorar. “Paşam okay değil, okey. Telaffuzunuz yanlış” cevabını alan Atatürk neden ‘okay’ dediğini şöyle açıklar: Okay öz Türkçe bir kelimedir. Okun yaydan çıktığı ve hedefin vurulduğu anı anlatır. Sizin yaptığınız iş de hedefi tam on ikiden vurmaktadır. İşte bu şevkle çıkan eser ilk kez 19 Haziran 1934 gecesi Münir Hayri Egeli’nin rejisi ve Adnan Saygun’un orkestra şefliği altında ‘İstanbul Konservatuvarı’ yaylı sazlar heyeti ile ‘Riyaseti Cumhur Bando Heyeti’ tarafından Ankara’da Halkevleri binasında sergilenir. Elbette Mustafa Kemal Atatürk ve konuğu İran Şahı Rıza Pehlevi’nin huzurunda… Sahne açıldıktan sonra sahnedeki ozan, Türklüğü öven destanını anlatmaya başlar. Dinleyiciler için 40 bin yıl evvelki Feridun’un ülkesini hayal ettirecek tasvirlerde bulunur. Ozanın sesine arp eşlik eder;

“Ben ne puta tutkunum, ne yara vurgunum,

Elimde destanımla yalnız hakka bakarım.
Doğruyu anlatırım, gönüllere akarım.
Gönlü açık olanlar elbet beni severler.”

Evet böyle bir girişle başlayan 3 perde 12 tabloluk eserin ana teması yüzyıllar boyunca Türkiye ve İran’ın kardeş olduğu vurgusudur. Eserin sonunda, iki kardeşten Tur’un (Kurt) adı geçtiğinde, sahnedeki oyuncular, Ankara Halkevi’nin locasında operayı izlemekte olan Atatürk’ü, İraç (Aslan) sorulduğunda ise yanındaki Rıza Pehlevi’yi işaret eder. Bu jest karşısında çok duygulanan Şah Rıza Pehlevi, “Kardeşim!” diyerek, Atatürk’e  sarılır.

Özsoy Operası -Özsoy Destanı

3 Perde 12 Tablo

Yazan ve Sahneye Koyan: Besteleyen ve Orkestra Şefi:

Münir Hayri Ahmet Adnan

Orkestra: İstanbul Konservatuvarı yaylı sazlar heyetiyle Riyaseti Cümhur Bando Heyeti

Dans ve Koreografi: Selma ve Azade Selim Sırrı

Sahne: Dekor ve kostümler: Hami  Mahmut - Galip

Koro İdaresi: Muallim Halil Bedi, Mediha Adnan.

Koro: Ankara Kız Lisesi, Ankara Kız Ortamektebi, Ankara Beden Terbiyesi Enstitüsü talebesi

Konduit: Şevket

Suflör: Enver Necip

Rol Bölümü

Ozan: Hamdi Selçuk

Baş Şaman: Salih Bey

Köse Ağa .:     “

Birinci Bey: Fethi Bey

Züppe..:   “

İkinci Bey.:.Kemal Bey

Bir Zabit :  “

Kaymakam.: 

Felekler

    “....Nigar Hanım

    “....Muhsine Hanım

    “....Muazze Hanım

    “....Yıldız Hanım

    “....Nüzhet Hanım

    “....Nimet Hanım

Feridun.:. Gazi Terbiye Enstitüsü                 

Muallimlerinden Nurullah Şevket Bey

Ses.: Gazi Terbiye Enstitüsü                 

Muallimlerinden  Nurullah Şevket Bey

Hantun(UluAnne).:

Konservatuvar Muallimlerinden  Nimet Vahit Hanım

Ahriman .: Süleyman Bey

Ayşım..: İstanbul Konservatuvarı Talebelerinden Semiha Hanım

Mehmet.: Gazi Terbiye Enstitüsü  Muallimlerinden Ö.C.Bey

Bir Köylü.:. Bedri Bey

Sarıklı.:   “

Politikacı: Hayati

Tembel

Sefih

Bedbin.: Semiha Hanım İraç

Danslar:

Selma ve Azade hanımların idaresinde Kız Lisesi ve Orta mektebi talebelerinden Perran - Leyla - Vesamet - Belkıs - Nedret - Enise - Melahat  hanımlar. 5