Türkiye’nin darbelerle imtihanı

ARZU AKYOL
arzu.akyol@aksam.com.tr

Bazen milli menfaatler, bazen laiklik hassasiyeti bazen kardeş kavgası… Bahanesi ne olursa olsun darbe her daim kan ve gözyaşı getirdi ama hiçbir zaman huzur, istikrar ve daha fazla demokrasi getirmedi. Bunu tarihinde iki darbe, üç darbe kalkışması, bir muhtıra, bir post-modern darbe ve bir de e-muhtıra görmüş Türkiye insanından daha iyi kim bilebilir ki? Halkın direnişi sayesinde başarısız olan 15 Temmuz'un son olmasını dileyerek tarihimize acıyla yazılan darbeleri hatırladık... 

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

Türk Silahlı Kuvvetleri içine sızmış FETÖ-PDY üyesi teröristlerce 15 Temmuz 2016 saat 22.00 sularında başlatılan ve Türk Polis Teşkilatı’nın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, halkın, siyasetçilerin, sivil toplum kuruluşlarının tek yürek olarak püskürttükleri darbe girişimi hiç kuşkusuz hem Türkiye’de hem de dünyada yaşanan darbeler arasında özel bir yere sahip olacak. Bu darbe teşebbüsünü özel kılan darbecilerin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı, TBMM’yi, MİT’i F-16’larla bombalayacak ya da tankları halkın üzerine sürecek kadar korkunç oluşları değil, bu vahşet karşısında kendini korkusuzca tankların önüne atan halkın gösterdiği tarihte az rastlanılır cesaret ve kahramanlıktır.  15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan bir grup tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsü İstanbul'daki Boğaz köprülerinin kapatılmasıyla patlak verdi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî internet sitesi ve TRT'de okunan bildiride ordunun yönetime el koyduğu ifade edilerek ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği açıklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve yaklaşık 50 kadar milletvekilinin mecliste bulunduğu sırada F-16 savaş uçakları parlamentoyu dört kez bombaladı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na bombalama girişiminde bulunulsa da başarılı olunamadı, Muğla'nın Marmaris ilçesinde bir otelde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı suikast girişiminde bulunuldu. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Jandarma Kuvvetleri Komutanı Galip Mendi darbeyi gerçekleştiren askerler tarafından rehin alındı. Gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkomutan sıfatıyla gerçekleştirdiği konuşmada halkı darbeye tepki göstermek için sokağa çıkmaya davet etti. Çağrının ardından, halk sokaklara attı. 16 Temmuz sabahı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda darbe girişimi bastırıldı ve askerler teslim oldu. Olaylar sonucunda 104'ü darbe yanlısı asker olmak üzere 300'den fazla kişi hayatını kaybetti, 1491 kişi yaralandı, farklı rütbelerden 2839 asker gözaltına alındı. Yargı ve sivil siyaset mensupları dâhil olmak üzere toplam gözaltı sayısı 6 bini buldu. Bunun yanı sıra askerî, idari ve adli kurumlarda birçok kişi görevden alındı. 3 ay süreyle olağanüstü hâl ilan edildi. 

27 MAYIS DARBESİ

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk askeri darbe ‘27 Mayıs Darbesi’.  Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti’ye karşı, ordu içindeki 37 düşük rütbeli subay tarafından gerçekleştirildi. Yani emir-komuta zinciri içerisinde değildi. Darbe bildirisini, dönemin tek elektronik kitle iletişim aracı TRT Radyosu’ndan 27 Mayıs 1960 günü sabah saat 05.25’te Kurmay Albay Alpaslan Türkeş okudu. Türkeş daha sonra darbeyi yapanların oluşturduğu Milli Birlik Komitesi'nce tasfiye edildi. Darbeye karşı çıkan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun emrindeki askerler tarafından tutuklandı. Orgeneral Cemal Gürsel'i darbenin başına geçiren Milli Birlik Komitesi Anayasa’yı ve TBMM’yi feshetti. Siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok Demokrat Partiliyi tutuklattı. 235 general ve 3 bin 500 subay emekliye sevk edildi, 520 hâkim, 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alındı, bazı üniversiteler kapatıldı. Hukuksuz mahkeme süreci ve verilen kararlar sonucunda Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu İmralı Adası'nda idam edildi. Adnan Menderes'in darağacı altında son sözü: "Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletime ve milletime saadetler dilerim" oldu.  Güya milletin lehine çıkılan yol memleket için tam bir kâbusun başlangıcı oldu.

12 MART MUHTIRASI

Türkiye tarihindeki dördüncü, başarılı olmuş ikinci ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbedir. 12 Mart 1971 tarihinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un imzasıyla dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra verildi ve Süleyman Demirel başbakanlığındaki hükümet istifaya zorlandı. Demirel, muhtıraya direnmeyerek istifa ettiği için ‘şapkasını alıp gitmek’le suçlandı. 12 Mart Muhtırası’nın ardından Parlamento ve partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı. Prof. Nihat Erim başbakanlığında teknokratlar hükümeti kuruldu. TİP ve DİSK kapatıldı, başta Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş liderliğindeki sol gruplara karşı büyük operasyonlar yapıldı. Muhtıra’dan bir yıl sonra 6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edildi.  Nihat Erim, 19 Temmuz 1980 tarihinde düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetti.

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ

12 Eylül 1980 günü Türkiye’de ikinci askerî müdahale gerçekleşti ve bu dönem Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olarak tarihe geçti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren liderliğinde emir-komuta zinciri içinde yapılan darbe sırasında, Kenan Evren darbe bildirisini TRT’de bizzat okudu. Darbenin ardından Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, TBMM lağvedildi, 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı. 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.

28 ŞUBAT-POST MODERN DARBE

Tarihe ‘post-modern darbe’ olarak geçen 28 Şubat sürecinde her şey, Aralık 1995’te yapılan seçimlerde sandıktan Refah Partisi’nin birinci parti olarak çıkmasıyla başladı. 8 Temmuz 1996’da TBMM'de birinci parti durumunda olan Refah Partisi ile ikinci parti olan DYP arasında 54. Hükümet kuruldu ve Necmettin Erbakan başbakan oldu. Ancak bundan rahatsız olanlar vardı. 28 Şubat’a giden süreçte ‘irtica tehlikesi’ manşetlerden inmez olmuştu. Neticede 4 Şubat’ta Sincan'da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı. Ve Tarih 28 Şubat 1997... Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından Başbakan Necmettin Erbakan'a yapılan baskılar iyice arttı. Sürecin sonunda, 18 Haziran'da Necmettin Erbakan koltuğunu Tansu Çiller’e devrederek başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. 

E-MUHTIRA

27 Nisan 2007 tarihinde AK Parti iktidarını hedef alan ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etmek isteyen Genelkurmay Başkanlığı'nın, saat 23.20'de yaptığı lâiklikle ilgili açıklama, kamuoyuna göre bir muhtıraydı. Bildiri, internet aracılığıyla verildiği için 'E-Muhtıra' olarak tarihe geçti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk tur oylamasının yapıldığı 27 Nisan Cuma günü TSK'nin internet sitesine konulan bildiride; Abdullah Gül'ün adaylık süreci konu edilmişti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın "Ben kaleme aldım" dediği metinde Gül'ün adaylığı ve seçim süreci için "Son günlerde, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur" ifadeleri kullanılmıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı bakanlarla birlikte kaleme aldığı cevapsa 28 Nisan günü okundu. Demokrasi tarihine geçen bu karşı bildiri, darbe heveslilerine sivil hiza veren bir nitelikteydi ve “Başbakanlığı bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik hukuk devletinde düşünülemez” deniyordu. Bildiri, 29 Ağustos 2011 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinden kaldırıldı.