Tüm yazılarımı gece yazıyorum

MEHMET EMİN DEMİREZEN

emin.demirezen@aksam.com.tr

Radyo programlarıyla tanıdığımız Gökhan Çınar’ın ilk kitabı ‘Geçecek mi?’ raflarda yerini aldı. “Duyguları yaşarken birbirimizden farkımız yok. Hepimiz üzülüyoruz, seviniyoruz, korkuyoruz, kızıyoruz ve utanıyoruz” diyen Çınar’la bir araya geldik, kitabına dair sohbet ettik. 

İlk kitabınız ‘’Geçecek mi?’’ kısa süre önce raflardaki yerini aldı. Biraz eğitiminizden ve kitabın içeriğinden bahseder misiniz? 

Üniversitede psikoloji bölümünü okudum. Yüksek lisansımı “Klinik Psikoloji” alanında yaptım. Küçük yaştan itibaren medyada çalıştığım için ve bu alanda da eğitim almak istediğim için doktora eğitimime “Sinema-Televizyon” alanında devam ettim. Psikolog olduktan sonra farklı ekollerde yıllarca süren terapi eğitimlerim oldu. Birçok yoldan ve yaklaşımdan geçtikten sonra Geştalt Terapi Yaklaşımı’nı benimsedim. Kitapta da insan hikâyeleri var. Umudu kırılan, hayaline ilerleyen, geçmişiyle kavga eden, kendisiyle barışmaya çalışan, heyecanlarını sahiplenen, kızan, utanan, sevinen, korkan, bu hayatı yaşayan insanların hikâyeleri…

‘’Yaşa be yaşa! Gömme kafanı korkularının toprağına, asma hayallerini seni korkutanların duvarına. Kendini yaşamadan ölmek, kendi ölümünü yaşamaktan daha zor.’’ Ne güzel yazmışsınız, nasıl çıktı bu cümleler?

Üstümüzde çok fazla etiket, aklımızda bize ait olmayan sayısız düşünce, keşfedeceğimiz yönlerimize karşı korkularımız, başkalarının belirlediği hedeflere ulaşmaya çalışanlarımız ve gerçek isteklerine, özgür duygularına, doğal yolculuklarına yasak koyanlarımız var. Tabi ki çevremizle uyumumuz ve bize değer veren insanların hisleri önemli. Ama insan kendi doğası ve çevresi arasındaki ilişkide bir “yaratıcı uyum” bularak kendi varoluşunu yaşayabilir. Kendi varoluşunun, isteklerinin ve doğasının sesini kısanlar için yazdım bu cümleleri. Kendi sesimi kıstığım zamanlar için de yazdım. Ölümü yaşayacağız elbette. Ama tamamlanmayan bir öyküyle, yaşanmamış bir hayatla karşılamayalım ölümü.

NE YAPARSAK YAPALIM DUYGUDAN KAÇAMAYIZ

Sizce insanlar kitabınızı okuduğunda kendilerinden neler bulacaklar ve nasıl bir ders çıkartacaklar?

Duyguları yaşarken birbirimizden farkımız yok. Hepimiz üzülüyoruz, seviniyoruz, korkuyoruz, kızıyoruz veya utanıyoruz… Farklı anılarımız var, duygularımız ise ortak. Duygularından kaçınan, duygularına duyarsızlaşan, onları dolu dolu hisseden insanlarımız var. Ne yaparsak yapalım o duygular oradalar. Yaşadıklarımızın ağırlığına göre kendi hikâyemizde, farklı durumlarda tüm bu duyguları yaşıyoruz. O yüzden tüm bu duyguların yer aldığı her yazı ile birçok insanın hikâyesi var bu kitapta. Kiminin hayatının merkezinden bir hikâye, kiminin de şahitlik ettiği bir durum! 

İlk yazdığınız yazıyı hatırlıyor musunuz? 

İlk yazımı anneme yazmıştım. Üzgündüm ve bir gazetenin kenarlarına ona notlar yazmıştım. Okuduğunda sarılmıştık ve gönlümü almıştı. Kendime yazmak için bir defter alıp yazdığım ilk uzun yazım “Kikir” isimli denemeydi. Çocuk halimle ölümü sorgulamıştım. 12 yaşındaydım, 22 yıl geçmiş üstünden. O zamanlar bunu bir gün paylaşacağımdan haberim yoktu. Yıllar içinde değiştirdiğim haliyle kitapta da yer alıyor bu yazı. 

Yazarlık yolunda sizi etkileyen ve örnek aldığınız isimler oldu mu?

Yazarlık konusunda benim ilk hocam Mario Levi. Ondan eğitim aldığım için çok şanslıyım. Yazının dünyasını, kelimelerin gücünü göstermeyi, bir öykü yaratmanın temel kurallarını ondan öğrendim. Aynı zamanda Engin Geçtan’ın öğretilerini hep başucumda tutuyorum. Beni son dönemde çok etkileyen yazarlar arasında; Ayfer Tunç, Mahir Ünsal Eriş, Aylin Balboa, Hikmet Hükümenoğlu, Kemal Varol ve Hasan Ali Toptaş gibi ilham veren yazarlar yer alıyor. 

Yazılarınızı yazarken neler sizi motive eder?  Mutlaka şu şekilde yazabiliyorum dediğiniz kriterleriniz var mı?

Ben sessizlikte, karanlıkta ve yalnızlıkta yazabiliyorum. O yüzden tüm yazılarımı gece yazıyorum.

BABA! BAK İKİMİZ DE YAŞLANIYORUZ

Gökhan Çınar’ın ‘Geçecek mi?’ kitabında bulunan ‘Baba’ isimli yazısının bir kısmı

Baba! Bak ikimiz de yaşlanıyoruz. Yalnızlıklarımız çoğalıyor, direncimiz azalıyor yaş aldıkça. Sen beni bağışla, ben seni affedeyim artık. Geldik, gidiyoruz. Yaralı olmak zorunda değil her ölüm. Bir gün gidersen acıma pişmanlık eklensin istemiyorum. Sıralı olmak zorunda da değil her ölüm. Bir gün gidersem söylenmemiş sözlerin kalsın istemiyorum. Gel, barışalım biz. Kusurlarıma sarıl bir kere de! Beğenmediğin zayıflığıma dokun. Alışamadığın huylarımı bu sefer yargılama, birlikte var olmamız için kabul et. Sevmediğin hallerimi değiştirmeye çalışma, birbirimizi tamamlamamız için sabret. Ben de gözlerimi kaçırmayayım senden artık. Sana meydan okumak için kendimle savaşmayayım bundan sonra. Kırgın çocukluğumu dövmeyi, yanımda olmayışına sövmeyi bırakayım ben de. Gel, barışalım biz. Artık konuşulmayan konularımızın suskunluğunda boğulmak istemiyorum. İçimden onlarca sözcük geçerken sessizlik anlaşmamamıza uymak istemiyorum. Ezberlenmiş kelimelerle halini hatırını sormak değil, hissedilmiş cümlelerle içimi açmak istiyorum. Canım yandığı için canını yaktığım her bir darbem için özür diliyorum...