Toroslar'da 44 kişilik destan

AYDIN TÜRKMEN

aydin.turkmen@aksam.com.tr

Mehmetçik, ABD eliyle güney sınırımız boyunca oluşturulmak istenen terör koridoruna karşı destansı bir mücadele yürütüyor. Kuva-yi Milliye ruhuyla, 80 milyonu tek yürek haline getiren bu mücadelenin tarihimizde pek çok örneği var. “Yenilmezi yendiren”, “Olunmazı olduran” bir ruh bu! Gelin o destanlardan birine hep birlikte göz atalım...

Efsane midir, gerçek midir hâlâ tartışılır ancak hikâyesiyle Hollywood filmlerine bile konu olmuştur 300 Spartalı’nın direnişi... M.Ö 458’de bugün Yunanistan’da bulunan Thermophalae (Termofil) geçidinde milyonluk Pers ordusunun 300 cesur savaşçı tarafından bozguna uğratılmasıdır hikâye! Peki, siz 44 Adanalının hikâyesini bilir misiniz? Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan bir ülkenin parçalandığı, ancak dağlarında Kuva-yi Milliye ateşlerinin yakıldığı yıllar... Savaşın galiplerinden Fransa, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hükümlerini hiçe saymış, güneyde hızla işgal hareketlerine girişirken, seçkin birliklerinden biri Toroslar’ı aşarak Pozantı’yı ele geçirmişti. Yaklaşık 1000 kişilik o birlik, 1916’da tarihe Verdun Savunması olarak geçen ve Alman birliklerinin püskürtüldüğü savaşa katılmış deneyimli ve başarılı bir birlikti. Başında da Binbaşı Mesnil bulunmaktaydı. Lakin dediğimiz gibi Kuva-yi Milliye ateşleri çoktan Anadolu’nun dağlarını sarmıştı ve Pozantı’daki direnişçiler yaptıkları baskınlar sayesinde bu birliğin Adana ve Mersin’deki Fransız ordusuyla olan bağlantısını kesmişti. 

HAZIRLIKLAR GİZLİCE YAPILDI

Birliğin ikmal edilememesi işgal karargâhında büyük bir paniğe neden oldu ve Mayıs 1920’de Binbaşı Mesnil’e bir mesaj ulaştırıldı. Karargâh, Mesnil birliğiyle birlikte Pozantı’dan çekilip, Torosları aşarak Mersin’e inmesini emrediyordu. Talimatın ardından geri çekilme tarihi olarak 25-26 Mayıs tarihleri belirlendi. Günler öncesinden başlayan hazırlıklar Kuva-yi Milliye direnişçilerinin haberdar olmaması için büyük bir gizlilik içinde yürütüldü. Harekete geçmeden önce iki gece askerler dinlendirildi, kurulan seyyar mutfak son yemekten sonra imha edildi, birliğe konserve, et, şeker, kahve ve bisküvi dağıtıldı, hayvanlara ise 7 günlük iaşe yüklendi.

VATANSEVER HATİCE KADIN

25 Mayıs gecesi, 9 subay, 696 er, 8 yaralı asker, 44 Rum ve Ermeni, 37 Türk esir ile 2 rehberden oluşan kervan, Pozantı çevresindeki zayıf direnişi yararak Mersin’e doğru yola çıktı. Tarsus Şosesi üzerinden Tekir Yaylası’na doğru ilerleyen Fransız kervanı, zorlu yoldan dolayı mıdır, rehberlik edenlerin onları Kuva-yi Milliyecilere yönlendirmek istemesinden midir bilinmez 27 Mayıs gecesi Bulgur Madeni yoluna saptı. Kısa süre sonra, bölgede çobanlık yapan Panzıncukuru Köyü’nden Hatice kadın ve Kumcu Veli’yle karşılaşan Fransızlar, direnişçilere yerlerini öğrenmelerini engellemek için ikisini de kervana kattı. Hatice kadın (Gülekli Hatice), milli kuvvetlere yiyecek ve giyecek yardımında bulunan bir vatanseverdi. Bir süre sonra bir yolunu bulup (iaşe getireceğim diyerek Fransızların izniyle konvoydan ayrıldığı rivayet edilir) köye geri döndü ve birliğin yerini “Gülek Müfreze Komutanı” Gülekli Kemal’e bildirdi. Bu çok önemli bir bilgiydi. Düşman gücünün kesinlikle Mersin’e ulaşmaması gerekti ama nasıl? 

DÜŞMANIN ÜZERİNE KURŞUNLAR YAĞDI

Gülekli Kemal, hemen organize oldu ve yanına Aydınlı aşiretlerinden 12 kişiyi de alarak 44 kişilik küçük bir silahlı güçle Fransızların peşine düştü. Plan, Karboğazı Mevkii’nde konvoya pusu kurmak ve olabildiğince zayiat verdirmekti... Şiddetli yağmur altında aralıksız yürüyen Kuva-yi Milliye birliği, akşam saatlerinde Fransız konvoyunu yakalamıştı bile! 10 kişiyi geride bırakan direnişçiler, karanlığın da yardımıyla Karboğazı’nın Delmeli Mezarlık Boğazı denilen yerine kadar gitmeyi başardı ve boğazın her iki yakasına pusu atarak Fransızların gelmesini beklemeye başladı. Konvoyun öncü birlikleri ancak sabahın kör vaktinde boğaza giriş yapabildi... Uygun bir anında iki yakayı da tutan Kuvvacılar hep birden düşmanın üzerine kurşun yağdırmaya başladı. Onlara arkadan gelen diğer 10 kişi de katıldı... Bir yandan aşağıya taşlar yağdırıp, bir yandan da sürekli yer değiştirerek kalabalık bir grup izlenimi vermeye çalışıyorlardı ki bunda da başarılı oldular.

ŞEREFLİ TÜRK ORDUSUNA TESLİM OLUYORUM

Zira ‘bu çapta’ bir baskın beklemeyen koca birlik ne yapacağını bilmeden dağılmaya başladı. Son bir hamleyle boğazı geçebilmek için ileriye, Yılan Ovası’na doğru koşmaya başlayan Fransızlar, önlerinin kapalı olduğunu görünce umutlarını tamamen yitirdi. Akşam olmadan Binbaşı Mesnil teslim bayrağını çekmişti bile... Fransız komutan ve sağ kalan esirler buradan alınarak Jandarma Tabur Komutanı Binbaşı Hasan Akıncı’ya götürüldü. Teslim protokolünü imzalayan Binbaşı Mesnil’in, koca bir ordu değil, 44 kişilik bir direnişçi gücüne yenildiğini öğrendiğinde büyük şok yaşadığı sonra da askerlerine dönerek, “Şerefli Türk ordusuna teslim oluyorum. Canınız ve güvenliğiniz koruma altındadır” dediği ifade edilir. 

KARBOĞAZI’NDA KAHRAMANLIK DESTANI

Karboğazı’nda yazılan destan, Kuva-yi Milliye’nin Çukurova komutanlarından Sinan Paşa, (Yüzbaşı Ratıp Tekelioğlu) tarafından Ankara’ya rapor edilir. Raporda, 100’ü yaralı olmak üzere 650 er ve 23 subayın esir alındığı, iki top, 8 makineli tüfek, bin kadar silah, 13 kadana ve 90 katırın ele geçirildiği yazmaktadır. Rapora cevap gecikmez. Mustafa Kemal Paşa imzalı telgrafta şu ifadeler yer almaktadır; “Devamlı başarılarınızı tebrik eder, size ve kahraman Kuvâ-yı Milliyemize selam ve teşekkür ederim.” 300 Spartalı kadar bilinmese de Karboğazı Baskını dünya savaş tarihinde eşine rastlanmayan bir kahramanlık destanıdır. Bu sayede Adana-Tarsus-Mersin demiryolunun kuzeyinde, Toroslar bölgesinde hiçbir düşman kuvveti kalmamış, Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’nın zemini hazırlanmıştır.