Toplumsal gerçekliğimize dair çarpıcı gerçekler

Başak Bıçak

Geçtiğimiz salı günü, çok sevdiğim Kerem Atabeyoğlu, Almıla Uluer ve Nihal Usanmaz’ın yeni oyunlarının galasına katılmak üzere Profilo Tiyatro gösteri merkezindeydim. Hem Kerem ağabey, Almıla ve Nihal’i görür hem de güzel bir tiyatro oyunu izlerim diyordum fakat o da ne! Karşımda günümüz toplumunu onun anlayacağı dilden eleştiren, kelimenin tam manasıyla ‘orantısız zekâ’ ürünü bir oyun vardı. Sinemaseverlerin Alper Mestçi’nin, Siccin 3 filminden hatırlayacağı Cem Uslu’nun, 2010 yılında kurduğu Ekip Tiyatro’su altında yazıp yönettiği Popüler Gerçek, internet ve sosyal medya gibi kavramların hayatımızdaki konumu ve Türk toplumunun sosyal ağlarla olan ilişkisi üzerine fevkalade bir hiciv örneği… Giderek sanal dünyanın ele geçirdiği toplumlara ve özelde, Türkiye’ye dair sarsıcı yorumlar getiren Popüler Gerçek’i muadillerinden ayıran unsur ise kullandığı dilin tam da eleştirdiği noktadan hareket ediyor olması. Yani mizahı ustalıkla silah haline getirebilmesi…

DİYALOGLAR TOKAT GİBİ ÇARPIYOR

Oyunu izlerken hayatımıza giren yeni kavramlardan, sözcüklerin kullanım biçimlerine, insanlar arası ilişkilerin geldiği noktadan, metropol insanının ‘sahteliğine’ değin öylesine ‘bizi’ anlatan bir oyunla karşı karşıya kalıyorsunuz ki bir yandan farkına vardığınız toplumsal çürümelere kahkahalarla gülerken, diğer yandan da her diyalogla adeta tokat yemiş hissine kapılıyorsunuz. Popüler Gerçek, bizim acınası gerçekliğimizi en az sosyal medya zekâsı kadar üstün bir akılla hicvediyor ve size yalnızca ağlanacak halimize gülmek kalıyor. Popüler Gerçek’i, bu denli sahici kılan oyuncularına ise diyecek söz yok. Müthiş bir cast seçimi, göz dolduran performanslar… Buradan bir kez daha yazan, yöneten ve oynayan Cem Uslu’ya, Kerem Atabeyoğlu’na, Almıla Uluer’e, Nihal Usanmaz’a ve Emel Çölgeçen’e böylesine güzel bir oyun izleme fırsatı sundukları için teşekkür ediyorum. Yolları açık, seyircileri bol olsun…

Bir Uyarlama Faciası Daha

Gelelim bu haftanın hayal kırıklığına… Philip Roth'un Pulitzer ödüllü romanından beyazperdeye uyarlanan Pastoral Amerika (American Pastoral), oyuncu Ewan McGregor’un ilk uzun metraj denemesi… Tube Tales (1999) için çektiği kısa bölümden sonra bir roman uyarlamasına girişen McGregor, bu kez fena halde sınıfta kalmışa benziyor. Kitap genel hatlarıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan toplumunun değişim ve dönüşümünden yola çıkarak, savaşı yaşamış ve Amerikan rüyasına inanmaya hazır nesille Kennedy suikastı sonrası ümitlerini kaybeden gençler arasındaki fikir ayrılıklarını ve bilhassa 60’ların sonu ila 70’ler boyunca devam eden özgürlükçü fikir hareketlerini çok doğru bir bakış açısıyla yansıtıyor. Fakat Ewan McGregor, altyapısı bu denli güçlü ve hikâyesi katmanlı bir eseri, öylesine düz ve sıradan bir filme dönüştürmüş ki seyircinin belleğinde filmden geriye kalan salt bir aile dramı ve 'kötücül' fikir hareketleri olmuş… Amerikan toplumunun ve gençlerinin dönüşümünü olabildiğince basite indirgeyerek neredeyse filmden bir Hıristiyan’la, Yahudi’nin evliliğinden ‘kötülük’ doğar yaklaşımına varacak alt metinlerin çıkarılmasına yol açmış. Dileyelim ki, Ewan Mcgregor bundan böyle fikirlerini kendisine saklasın, biz de onu rol aldığı filmlerde keyifle izlemeye devam edelim.