yeliz.coskun@aksam.com.tr
Cerrahpaşa’nın efsane Dermatologu Prof. Dr. Agop Kotoğyan… Nam-ı diğer Kolsuz Agop! Ölüme çelme atmasıyla, vatanına olan bağlılığıyla bildiğimiz Agop’a dün veda ettik. Gelin onun ilham veren muazzam öyküsünü yakınlarından dinleyelim...
1938 Samatya doğumlu Cildiyeci Prof. Dr. Agop Kotoğyan… Nam-ı diğer Kolsuz Agop... Samatya’yı öbür adı Kocamustafapaşa’yla seven, ‘Doğma büyüme Paşalıyım’ diye övünen Agop... Azmin, ölümlerin eşiğinden dönüp hayata sıkı sıkı sarılmanın simgesi olan bir efsane... Tıp dünyasında önemli izler bırakan Agop’u 13 Şubat’ta kaybettik, dün ise son yolcuğuna uğurladık. Kolsuz Agop’un sevenleri, O’nun başarı dolu, ders veren yaşam öyküsünü AKŞAM Pazar okurları için anlattı…
EFSANEYE ‘YAŞAMAZ’ DEMİŞLERDİ
Baba Kirkor Kotoğyan 1911 doğumlu. Kirkor, 1915’te yani Anadolu’daki o büyük kaos döneminde henüz 4 yaşındayken babasını kaybetti. Küçük Kirkor’u annesi, madendeki mağaralara saklayarak kurtardı. Kirkor, 25 yaşındayken Makruhi Hanım’la evlendi. Aile 1938’de Samatya’ya yerleşti. Bir yıl sonra da ilk çocukları Agop, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Cerrahpaşa’daki hastanesinde doğdu. Agop’un dünyaya gözlerini açtığı bu hastaneyle ömür boyu süren kader birliği de başlamış oldu. Ermeni aile, göç sonrası yoksullukla mücadele etti. Agop, çalışıp ailesine destek olmaya istedi. Hayatını değiştiren olay ise gümüş kalıpları plaka haline getirmek için kullanılan presin silindirinin iş önlüğünün kolunu kapmasıyla oldu. Sonra da elinin tamamı omuzuna kadar presin altında yok oldu… Cerrahpaşa’ya götürüldüğünde doktorlar, ‘Bu çocuk yaşamaz’ dediler. Günlerce komada kaldı ama yılmadı. Hayata tutundu. Ne olursa olsun okumaktan vazgeçmedi ve Kumkapı Bezciyan Ortaokulu’nda tekrar eğitim almaya başladı.
‘NÖBET SIRASI ARTIK BENDE’
Bütün okul hayatı boyunca çalıştı. Çok sevdiği kız kardeşleri Hripsima ve Maryam’ın üzerine titredi. Basketbolu çok sevmesine rağmen, kolu yüzünden oynayamadığı için futbola başladı. 1957’de tıp fakültesini kazanınca doğduğu, yeniden hayata döndüğü Cerrahpaşa Hastanesi’nde buldu kendisini. Kapısından girdi ve ‘Bir zamanlar bu hastane beni kurtardı, şimdi nöbet sırası bende’ dedi. 1963’te okul birincisi olarak doktorluk diplomasını aldı. 1964’te Cerrahpaşa’daki Dermatoloji Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başladı ve 1967’de uzman oldu. Başasistan olarak çalışırken üniversite tarafından Ekim 1969’da Almanya’ya gönderildi ve 4 ayda dil öğrendi. Hamburg Saar Üniversitesi’nde alanıyla ilgili çeşitli araştırmalar yaptı.
EVDEKİ SÖKÜKLERİ DİKTİ
1952’de geçirdiği kazadan önce çoğu kişi gibi sağ elini kullanan Dr. Agop kolunu kaybedince sol eliyle iş görebilmek için çok uğraştı. Tek eliyle tüplerden şırıngaya ilaç çekmeyi, bu ilacı hastaya enjekte etmeyi öğrenmek için evde portakallara su şırınga etti. Dikiş atmayı öğrenmek içinse, evde ne kadar sökük varsa dikti. İki yıl içinde tüm bu işleri kimseden yardım almadan tek başına yapar hale geldi!
1972’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne geri döndükten bir yıl sonra doçentlik sınavında da başarı elde etti. 1979’da ise, ‘Akne Vulgaris Vakalarında İmmunolojik Araştırmalar’ başlıklı teziyle profesör kadrosuna atandı. Dünya çapında dersler, konferanslar vererek ün sahibi oldu. 1975’te Suzan Hanım’la evlendi.
HER ŞEYİ KAYBETTİ, VATANINI ASLA
Almanya, Fransa, Kanada, Amerika gibi birçok ülkenin üniversitesinden teklif alan Dr. Agop’a ‘Burada kal, kürsünün başına geç’ dediler. Bu teklifleri elinin tersiyle geri çevirdi. ‘Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var’ dediler, gülüp geçti ve şu yanıtı verdi: Evet ülkemde çok acı çektim. Sefaleti yaşadım. Dedemi, çocukluğumu hatta kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim! Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. Yurt sevgisi; iyi günde ve kötü günde vatanında kalmak demektir. Kibirden nefret ettim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım. İşimi şansa bırakmadım. Çünkü çok çalıştım ve boşluk bırakmadım.
AGOP HOCA MESLEĞİMİZİN SİMGESİYDİ!
Uzman Doktor Neslihan Dolar - Dermatolog
Dermatolojiyi bana sevdiren mesleğime olan aşkımı borçlu olduğum kişidir. Cerrahpaşa Dermatoloji ihtisasını kazandığımda çok heyecanlanmıştım. Yaşayan efsane olan nam-ı diğer Kolsuz Agop’tan eğitim alacaktım. Gördüğümde o gür sesiyle ve espri yeteneğiyle ilk tabi ki soyadıma takıldı. ‘Dolar! Bu kız çok zengin’ derdi. Yazısı pek okunaklı değildi. İhtisasımızın ilk kuralı Agopçayı çözmekti. Önce öğrencisi sonra meslektaşı en sonunda da ailesi olduğumu hissettim. Tek kollu bir devdi o tanıyanlarının gözünde. Mesleğimizin simgesi oluvermişti. Hastalar dermatoloji servisini değil Agop servisin ararlardı hastanede. Emekli oldu ama Cerrahpaşa’dan hiç ayrılamadı son nefesinde bile... Ondan devraldığımız bayrak hep dalgalanacak!
HAYATI FİLM OLSA OSCAR ALIR
Doç. Dr. Ali İhsan Ökten - Adana Şehir Hastanesi
Öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum. Adını ülkemizin tıp ve hekimlik tarihine yazdıran hocalarımızdandı. Yaşam öyküsü ise senaryo haline getirilirse Oscar ödülü alacak özellikte. Derslerinde bizlere grip olacağınıza sifiliz olun, tek bir penisilin iğnesiyle iyileşirsiniz diye de espri yapardı. Bir sorunumuz olup yanına gittiğimizde de bizi ayakta karşılar, sorunlarımıza çözüm bulmaya çalışırdı. Kendini mesleğine, ülkesine, öğrencilerine, insanlığa ve bilime adamıştı. Hepimizin bu ülkeye borçlu olduğunu söylerdi. Agop Hoca, çağımızın Hipokrat’ı gibi bir hekimdi.
BABAMI KAYBETTİM BEN!
Esen Moğulkoç – Cerrahpaşa Dermatoloji Ana Bilim Dalı Kürsü Sekreteri
Agop Hocam ile 32 senem geçti. Onun elinde büyüdüm. Memur olarak kürsü sekreterliğini yaptım. Çok bilgili ve zeki bir adamdı. Muayenehanesine telefon ederdim, “Hocam size hasta gönderiyorum” derdim. “Gelen hasta gariban mı? Durumu yoksa para almayayım” derdi. Yüce gönüllü bir insandı. Tembel ve aptal insanı sevmezdi. Vatanını çok severdi. En son yoğun bakımda gördüm onu. Cerrahpaşa onun evi gibiydi. Her pazartesi bizi ziyarete gelirdi. Benim babam gibiydi...
Prof Dr. Agop Kotoğyan, örnek yaşamı, çalışmaları, genç meslektaşlarına rol model olması dolayısıyla 2016’da Üsküdar Üniversitesi tarafından Yüksek İnsani Değer Ödülü’ne layık görülmüştü.
CERRAHPAŞA’NIN VAZGEÇİLMEZİ, BAŞ TACIYDI
Cennet Güneri - Çalışanı
1998’de Cerrahpaşa’daki kliniğinde tanıştık. 20 yıl beraber çalıştık. Agop Hoca bizim baş tacımızdı. Büyük bir üstattı. Her sabah kliniğe geldiğinde bana (Adım Cennet olduğu için) “Cehennem, kahvem hazır mı?” diye seslenirdi. Fakir bir aileden gelmişti, ‘Benim için 1 lira bile çok önemli’ derdi. Cerrahpaşa’nın kıymetini çok iyi biliyordu. Dillere destan bir vatan sevgisi vardı. En son yılbaşında görüştük hocamla, konuşma yetisini yavaş yavaş kaybetmişti.