Tek yol % 100 yenilenebilir enerji

Amerika’nın Teksas Eyaleti’nde Harvey Kasırgası, Karayiplerde başlayıp Küba ve Florida’ya doğru ilerleyen Irma Kasırgası, Meksika’da 8.2 şiddetindeki deprem, İstanbul’un üzerinde dolaşan kara bulutlar… Dünyaya ne oluyor yoksa kıyamet mi kopuyor? Çevre uzmanı, akademisyen, yazar Ömer Madra’yla buluştuk gezegeni yok etme tehlikesiyle baş başa bırakan iklim değişikliğinin etkilerini konuştuk.

1

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

KİTLESEL YOK OLUŞ

Artık öyle bir noktaya geldik ki, iklim değişikliğinden söz ederken “küresel ısınma” lafı hafif kalıyor. Çünkü gezegenimiz, hayattaki yegâne evimiz, benzeri görülmemiş büyüklükte bir tehditle, büyük kitlesel yokoluş tehdidiyle karşı karşıya. Dünya üzerinde iklimle uğraşan bilim insanlarının yüzde 97’si, yaşadığımız iklim değişikliğinin canlılar dünyası ve medeniyet için çok büyük bir sorun teşkil edeceğini, hatta yıkım getirebileceğini söylüyor. Dünyada iklimin insan kaynaklı olarak değiştiğini ilk açıklayanlardan ve 30 yıl önce ABD Senatosu’nda yaptığı “tanıklıkla” hepimizi uyaran büyük iklimbilimci ve fizikçi James Hansen ve arkadaşları, son araştırma ve makalelerinde artık kaybedecek bir saniyemizin bile kalmadığını net olarak ortaya koyuyorlar. Hansen ve meslekdaşlarına göre, dünyanın enerji dengesini bozan ve küresel ısınmaya yol açan fosil yakıtların (kömür, petrol, doğal gaz) topraktan çıkarılmasını ve kullanımını hızla azaltıp hatta durdurup tümüyle yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal) kullanımına geçemezsek, kelimenin -hem somut, hem de mecazi- her iki anlamında da yandık demektir. Bu durumda, maddi olarak altından kalkılması imkânsız bir duruma doğru hızla gidiyoruz ve çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabilme ihtimalimiz ortadan kalkıyor.

SULAR ALTINDA

Hansen ve arkadaşlarının araştırmaları yüzyıl sonuna kadar küresel ısınmaya bağlı olarak deniz seviyelerindeki büyük yükselmelerin deniz ve su kenarındaki tüm büyük şehirlerin fonksiyonsuz hale gelmesine neden olacağını gösteriyor. Hatta önümüzdeki birkaç on yıl içinde deniz seviyeleri metrelerce yükselebilir! Bu da yüzde 70’i deniz veya su kenarında olan büyük dünya metropollerinin tamamının işlevsiz hale gelmelerine yol açacak! Yani, bu megapoller ve büyük şehirler belki tamamıyla sular altında kalmayacak ama deniz seviyesinde öylesine yükselmeler olacak ki artık ne trafik çalışacak, ne sağlık, eğitim, belediye hizmetleri, barınma tesisleri yapmak mümkün olacak. Okullar, hastaneler, ulaşım çalışamaz hale gelecek, felç olacak. National Geographic Dergisi'nin web sitesinde geçenlerde çıkan bir makaleye göre Amerika’daki yüzlerce şehir 2050’ye kadar sular altında kalacak! 2017 itibarıyla ABD’de 90 sahil yerleşimi su basma tehdidi altında ve insanlar artık yaşadıkları bölgeyi terk etmek zorunda kalıyor. 2037’de ise bu rakamın iki katına çıkması bekleniyor! 

FECİ SONUÇLARI OLACAK

Teksas’ta bugüne kadar görülmüş en büyük su baskınları yaşanıyor. Valiler, belediyeler “Teksas Teksas olalı böyle bir şey görmedi” diye açıklama yaptı. ABD başkanı Trump da “500 yüzyılda bir görülen bir felaket” diyor. Oysa bu doğru değil, sık sık tekrarlanıyor. 2005’te de New Orleans’ta Katrina Kasırgası yaşanmıştı. Ulusal hava meteoroloji servisi bile Teksas’ta yaşanan Harvey Kasırgası için “Hayalimizin bile ötesinde bir durum yaşanıyor” diye resmi bir açıklama yaptı. Feci sonuçları olacak diyorlar. 180 milyar dolara ulaşabilecek zarardan bahsediliyor. Karayolları tamamen sular altında, insanlar botla dolaşıyor. Washington Post’ta seyrettiğim videoda evinin giriş katındaki salonda bir adam mayosuyla suya atlıyor ve eliyle kocaman bir balık tutuyordu. Bir başkası da evinin salonunda sakin sakin piyano çalıyordu, sadece piyanonun tuşları su seviyesinin üstünde kalmıştı!

IRMA KASIRGASI YIKIYOR

Afrika, Güney Asya, ve Amerika'yı tarumar eden binlerce ölüme, yüzbinlerce kişinin göçüne ve sınırsız maddi zarara yol açan fırtına ve sellerin hemen ardından Karayipler'de ada, takımada, yarımada üzerindeki ülkelere total yıkım getiren benzeri görülmemiş İrma kasırgası yıka yıka ilerliyor, Haiti ve Bahamaları vuruyor, ABD'de Miami'ye doğru dört nala gidiyor. Hemen ardından iki yeni süper fırtına: Jose ve Katia da sırada bekliyor! Onlar da vuracak, kesin! Aynı anda Kuzey kutbunda (Grönland’da), Kuzey Amerika’nın birçok eyaletinde, Avrupa'nın bazı yerlerinde ve Türkiye'de insana nefes aldırmayan yangınlar sürüyor. "Tek Yol, % 100 Yenilenebilir Enerji – En Geç 2050’de" sloganı da işte bu yüzden gittikçe daha çok dile getiriliyor.

ZİHİNSEL DÖNÜŞÜM ŞART

“Acaba evimizde, işyerimizde bireysel tedbirlerimizi alarak kendimizi ve dünyamızı kurtaramaz mıyız?” diye soruluyor. Suları idareli kullanmak, diş fırçalarken muslukları açık tutmamak, uçağı, arabayı az kullanmak, yürümek, bisiklete binmek, asansörü pek kullanmamak. Eski tip ampulleri sarfiyatsız ampullerle değiştirmek... Bunların hepsi çok önemli ama bunlarla dünya kurtulur sanırsak, kendimizi aldatmış oluruz. Asıl mesele sistemde. Önce zihinsel bir dönüşümden geçmemiz gerekiyor. Dev endüstrilerle baş etmemiz şart. Son 30 yılda atmosfere karbondiyoksit ve diğer sera gazları salımının yüzde 70’ten fazlasını salan bir avuç şirket var. 

HER ÜLKEYE AYRI YOL HARİTASI!

Dünyanın önde gelen üniversitelerinden araştırmacılar uluslararası bir araştırma kuruluşu adına dünya yüzünde 139 ülkenin 2050’ye kadar yüzde yüz temiz, yenilenebilir enerjiye geçmesi için ayrı ayrı yol haritaları hazırlamış durumda. Bu, dünya çapında bir devrimdir. Araştırmacılar tarımda, ısıtmada, ulaşımda, enerji için, klima için kullanılan fosil yakıtlardan salınan sera gazlarının yüzde 99’undan sorumlu 139 ülkeyi tespit etmişler. Ve bu ülkelerin hepsinin, fosil yakıtların  tamamını bırakıp hızla güneş panellerine, rüzgâr enerjisine, hidroelektrik enerjiye geçebileceğini matematiksel olarak ispat ediyorlar. Bütün sektörlere ve istihdam meselelerine de bakıyorlar: Ulaştırmayı, klimayı, endüstriyi, tarımı, ormancılığı ve balıkçılığı tamamen yenilenebilir enerjiye geçiriyorlar. Rüzgâr, su ve güneş enerjisine çeviriyorlar. 

MUAZZAM BİR ÇÖLLEŞME VAR

Türkiye’de önemli iklimbilimcilerden Profesör Murat Türkeş, “Türkiye de uzun yıllardır ısınıyor ama dolu ya da hortum olunca gözümüze batıyor” diyor. 40 sene önce hortum yoktu evet ama artık ülkemiz de elbette iklim değişikliğinden “nasibini alıyor”. Geçtiğimiz senelerde hem Karadeniz’de hem de Akdeniz bölgesinde sellere bağlı birtakım trajediler yaşandı. Sadece sellerle ilgili bir mesele de değil bu iklim krizi. Muazzam bir çölleşme var. Profesör Türkeş’e göre, Türkiye’de yıllık ortalama yaz sıcaklıkları son 80 yılda 1 ila 3,5 derece arttı. Küçük görünüyorsa da ölümcül rakamlar aslında. İklim değişikliğinin başlıca sebeplerinden biri, kömürlü termik santraller. Kömür, petrol ve doğalgazdan vazgeçmek gerekiyor artık. İklimbilimci James Hansen, halen atmosferde 407 ppm (milyonda parçacık) olan ve dünyayı sera gibi kapatıp enerji giriş-çıkış dengesini bozan karbondioksit ve diğer sera gazları seviyesini 350 ppm’e çekemezsek yandık diyor. New York, Londra, Paris, Şangay, İstanbul gibi pek çok büyük şehir, temel fonksiyonlarını kaybedecek. Tahammül edilemez hasarlar olacak. Hatta gezegenin ve insan medeniyetinin yeni halinden bahsediyor olacağız.

?