Susma, ses ver!

Birkaç gün sonra kutlanacak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle Acıbadem Üniversitesi Suçu Önleme ve Şiddeti Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Profesör Oğuz Polat’la bir araya geldik. Kadına uygulanan şiddetin geldiği boyutu ve neler yapılması gerektiğini konuştuk.

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

İYİ HAL İNDİRİMİ TEŞVİK EDİYOR

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da şiddet çok yükseliyor. Özellikle Türkiye’de kadına ve çocuğa yönelik şiddetteki artış çok dikkat çekici. Bu durumu birçok boyutta incelemek gerekiyor. Normal şartlarda biri saldırıya uğradıysa muayene olur ve adli tıp raporunu alır. Sonra da hakkını koruyabilmek için raporuyla mahkemeye gider. Bu noktadan sonra yargının karar vermesi ve suçlunun cezalandırılması gerekir. Ceza caydırıcı bir mekanizmadır ve suçu işleyen kişiye de sıfır tolerans gösterilmesi gerekir. Siz suçluya müsamaha gösterirseniz şiddeti önlemeniz çok zor olur. Cezalandırma sisteminde hukukun çok yavaş işlemesi de etken. Mahkemeler iyi hal indiriminde sanığın o andaki tutumuna bakarak karar veriyor. Tutumdan kasıt da sanığın takım elbise giymesi, halis munis oturması olarak değerlendiriliyor. 

Dolayısıyla bir olay diğerini tetikliyor. “Nasılsa ceza indirimi var, en çok 6 ay ya da bir buçuk yıl yatıp çıkarım” diye düşünülüyor. Korkunuz olmayınca caydırıcılığı da kalmıyor. Aslında cezalardan yana sıkıntı yok. Kanun maddeleri yeterli ancak kanun maddelerinin uygulanması yetersiz. Kanuna göre 24 yıl ceza alır ama mahkemede 
bu karar 2 yıla 4 yıla düşüyor.

ALO İMDAT HATLARI YETERSİZ

Peki, şiddeti önlemek için başka ne yapmak gerekiyor? Bir kere hizmet sektörünü sağlamak gerekiyor. Bunu da devlet bakanlıklarıyla halletmeye çalışacak. Devletin de elbette yaptığı birçok şey var mesela ŞÖNİM’ler (Şiddeti önleme merkezi) var ancak yeterli değil. Çünkü Türkiye dediğiniz kocaman bir coğrafya. Sadece bu merkezlerle sorunu çözemezsiniz. Her belediye kadın sığınma evi açmakla yükümlü ancak tam tersi bu evler kapatılıyor. Hal böyle olunca yapabileceğiniz hizmet sınırlı kalıyor. Şiddete maruz kalanların başvuracağı yerler çok kısıtlı olunca da şiddeti gören yaşadığıyla kalıyor. Başına bir şey gelen nereyi arayacağını bilmiyor. Alo imdat hatlarımız yetersiz. Mesela Alo İmdat hattını yani 183’ü yaşlı, çocuk, kadın, fakir herkes arayabiliyor. Bu yoğunlukta hizmeti yeterince ulaştıramıyorsunuz. Halbuki gelişmiş ülkelerde konusunda ihtisaslaşmış telefon numaraları var, kadın için ayrı çocuk için ayrı. Bizde ters bir uygulama var ve müdahalemiz de çok yavaş.

ÇOCUK YAŞTA EVLİLİK

Aile içinde yaşanan ailede kalır fikri, cinsiyet ayrımcılığının çok yoğun yaşanması da şiddetin artış nedeni. Şiddeti önleme konusunda çok daha erken dönemde başlayan eğitimlere ihtiyaç var. Sokaktan geçen bir adama nasıl aklınıza estiği gibi vuramaz ve dövemezseniz aynı şeyi kızınıza, eşinize, çocuğunuza da yapamayacağınızı bilmeniz gerekiyor. Halbuki böyle bir kültürümüz böyle bir duygumuz yok. Toplumun eğitimi çok önemli. Kız çocuklarının eğitilmesi gerekiyor ki böylece birey olsun. Birey olamamış kişiler yaşadıkları bu şiddeti kabulleniyor çünkü birey olamamış ki dirensin. Bunun önemini vurgulamak gerekiyor. Mesela çocuk yaştaki evlilikler de Türkiye’nin bir sorunu. Halbuki kız çocuklarının okuması gerekiyor. Eğitim görmesi dolayısıyla yetiştireceği çocukları da eğitebilmesi gibi faktörler göz ardı ediliyor. Güneydoğu başta olmak üzere tüm Türkiye genelinde var olan bir kavram çocuk yaşta evlilik. Türkiye’nin sözle şiddet boyutunu da göz ardı etmemek lazım. Sürekli sözcüklerle saldırılıyor. Öyle küfürler ediliyor ki karşısındaki insanı müthiş örseliyor. Bunun da mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.  

İNTİHAR EDEN CANSEL

Bir de bizim toplumumuzda kurumlar daha önde geliyor. En son Kayseri’de yaşanan Cansel olayı mesela. Cansel’e öğretmeni cinsel istismarda bulunuyor ancak okul yönetimi kurumunun şöhretini korumak için bu durumu saklamaya 

çalışıyor. “Stresten dolayı intihar etmiştir” deniyor. Oysa bir yaşam kaybediliyor. Kurumu ön plana aldığınızda da bireyleri yok sayıyorsunuz. 
O yüzden  nerede yaşanırsa yaşansın mutlaka suçlunun ortaya çıkarılması ve üzerine gidilerek cezalandırılması gerekiyor. 

KARISINI SAATLERCE BIÇAKLAMIŞTI

Türkiye’de çok fazla vaka var. Ve bu vakaların bazıları insanın kanını donduruyor. Mesela Adana’da bir adam gündüz vakti sokağın ortasında üç saat boyunca karısını bıçaklamıştı. O esnada kimse de gidip “Sen ne yapıyorsun?” diyememişti çünkü adamın elinde bıçak varmış. Ancak polisin gelmesi beklenmişti ve polis de üç saat sonra gelmişti. İşte bu kayıtsızlık hali de bir problem. Bir başka vaka da adam karısını öldürüyor ve sonra da kesiyor. Kadın feryat figan. Bu haberi televizyonda izlemiştik. Olayı duyan komşu “Bağırma seslerini duymuştum ama aile işine karışılmaz deyip sustum” diye anlatmıştı. Olaya tanıklık eden bu komşu durumdan rahatsızlık hissetmediği gibi tam tersi televizyonda göründüğü için kendini çok iyi hissediyor. “Müdahale etseydim, haber verseydim belki ölmezdi” duygusunu yaşamıyor. Başımıza gelmedikçe bizim sorunumuz değilmiş gibi yaklaşıyoruz ve bu da büyük bir sorun, kesinlikle aşılması lazım.

NE İŞİN VAR SOKAKTA?

Bir öğrencim gece arkadaşlarıyla toplanmış. 
Saat 23.00’te evine giderken taksiye biniyor. Şoför sarkıntılık yapınca öğrencim de biber gazını sıkıp iniyor arabadan. Karakola şikâyet ediyor. Karakol taciz edeni sorgulamak yerine öğrencime “Sen ne yaptın da bu başına geldi. 
O saatte ne işin var dışarıda?” gibi sorular soruluyor. Oysa emniyet güçlerinin kendi kişisel değer yargılarının dışında davranması gerekiyor. 
Çünkü kimse şiddeti hak etmiyor. 

BANKAMATİK KARTINIZ KOCANIZDA MI?

Ekonomik şiddet çok az konuşulan bir mesele. Kadının eğitimli olup çalıştırılmaması ya da tam tersi çalıştırıp elinden parasının alınması özellikle beraber yaşayan ya da evli çiftlerde çok fazla rastlanıyor. Bununla ilgili bir çalışma planlıyoruz. Üst düzey yöneticilik yapan kadınlarda ekonomik şiddet boyutunun düzeyini merak ediyoruz. Sonra bunu mavi yakalı işçi olarak çalışan kadınlar üzerinde de araştıracağız. Bu konuyla ilgili çalıştığımız sosyal hizmet uzmanı, doktor, hemşire ve öğretmen arkadaşlara “Kaçınızın bankamatik kartı şu an yanınızda ya da kocasında?” diye sorduğumuzda yüzde sekseni kocasında olduğunu ve para işini kocasının yönettiğini söyledi. Bu arkadaşların hepsi kadına karşı şiddette çalışan profesyonellerdi. Ekonomik şiddet şiddet olarak algılanmıyor.