Sinema dönüşüyor… Ancak bu kez geri dönülemeyecek bir biçimde…

BAŞAK BIÇAK

basakbicak@gmail.com

Geçtiğimiz yıl Aralık ayında,  “Sinemanın Dünü, Bugünü ve Geleceği” başlıklı yazımda, “Hollywood’un film yapma alanının daralmasının, onu büyük bir değişime zorladığını ve dolayısıyla sinemanın ilk günlerine, özüne geri dönüş yaparak, seyirciye asla sahip evde olamayacağı bir “deneyim” vaat etmeye başlayacağını” yazmıştım… Bir sinema yazarı olarak sanıyorum ilk kez yanılmış olmayı dilerdim zira çizgi roman/oyun uyarlamalarının sinema salonlarını istila etmesine dair çokça dile getirdiğim gibi; bu kez gerçekten dükkânı kapatıp gitme vakti geldi. Disney’nin, Fox’u satın alması sinemayı uzun vadede köklü bir değişime uğratacağının ve hâlihazırda her hafta izlediğimiz birbirinin replikası çizgi roman uyarlamalarının sinema salonlarını tamamen ele geçireceğinin en büyük habercisi...

PEKİ, BU NE DEMEK? 

Disney, Fox’u satın alırken aynı zamanda onun sahip olduğu tüm güçlü televizyon ve sinema yapımlarının da haklarını ele geçirdi. Başka bir deyişle X-Men, Fantastic Four ve Deadpool gibi birçok süper kahraman filminin akıbeti Disney’nin ellerinde… Nitekim Disney’nin CEO’sundan gelen açıklama da bu fikri doğruluyor: X-Men, Fantastic Four ve Deadpool, Marvel Sinematik Evreni’ne dâhil ediliyor. Yani onca çizgi roman uyarlaması içinde, gençleri hedef almadığı için farklılaşabilen ve mizah kurallarını yerle yeksan eden Deadpool bundan sonra bir Spider Man filmi formatında karşımıza çıkabilir… Haklarını satın aldığı diğer büyük bütçeli fakat daha çok görsel efekte dayalı yapımlardan ve hatta Netflix gibi bir platforma dönüştüreceği Hulu’dan bahsetmeye bile gerek yok çünkü sinemanın bugüne dek maruz kaldığımızın da ötesinde bir süper kahraman işgaline uğrayacağı gerçeği yeterince ürkütücü… 

KISA VADEDE EĞLENCELİ OLABİLİR

Evet, çizgi roman uyarlamalarını sevenler için bu durum kısa vadede eğlenceli olabilir. Ancak uzun vadede bu işgalin sinemaya yansımaları geri dönülemeyecek noktaya gelebilir. Çünkü o zaman sinemada şu an nadiren karşılaştığımız filmleri asla göremeyiz. Mesela bu yıl izlediğimiz Dunkirk gibi bir film, ancak ve ancak Christopher Nolan ismi sayesinde gişe yapar, kendisine bütçe ve salon bulabilir. Başka bir yönetmen ya da yeni bir ismin, Dunkirk ayarında bir film çekmesi giderek imkânsızlaşır. Ya da Martin Scorsese’nin, stili itibariyle ticari sinemaya mesafeli duran ve bu sebeple geçen yılki Akademi Ödülleri’nde yalnızca Görüntü Yönetimi dalında aday olabilen Silence’ı da ancak Scorsese markasıyla çekilebilir. Aynı şekilde küçük bütçeli yapımların seyirciye ulaşması ve yeni fikirlerin ortaya çıkması da giderek zorlaşır. Stüdyolar -doğal olarak- para kazandıracak işleri desteklerler ve tüccar içgüdüsüyle esen rüzgâra göre yönetmenleri ve yapımcıları desteklerler. Tıpkı şu an olduğu gibi… Eğer rüzgâr çizgi romanlardan eserse ki şimdilik öyle görünüyor, o zaman sinema seyircisi yalnızca markalaşmış ve rüştünü ispat etmiş isimlerin, nadiren de olsa ticari sinema mantığından uzaklaşabilen eserlerini izleyebilir. Yeni bir yönetmenin, yenilik getiren senaryosunu ya da fikrini stüdyolara kabul ettirmesi zorlaşır, bütçe bulması mucize haline gelir.

SANAL EĞLENCE PARKINA DÖNÜŞECEK

Kasım ayında vizyona giren Justice League ve yakın zamanda izleyeceğimiz Infinity War’a dair, her ikisinin de başarı elde etmesi durumunda gelecek on yılın sinemada çizgi roman uyarlamaları hâkimiyetinde ilerleyeceği kehanetinde bulunmuştum fakat durum, sandığımdan daha vahim bir noktaya geldi. Artık sinemanın, uzunca bir süre sanal bir eğlence parkına dönüşeceğini ve stüdyoların, insanları sinemaya çekmek için onlara evde sahip olmayacakları deneyimler sunacaklarını öngörebiliriz. Bizler gibi iyi hikâyelere tutkuyla bağlı insanların ise bundan sonraki süreçte, bir sinema filminden daha kaliteli işler çıkarabilen dizilere yöneleceği ve yıl içerisinde yakalayabildiği iyi filmlerle yetinmek zorunda kalacağını da… O halde, şimdiden Disneyland’e hoş geldiniz diyebiliriz…