Sımsıcak Bir Kaçış Öyküsü ‘Roma, Ben Geldim!’

Pınar Gencal, ‘Roma Ben Geldim’ adlı romanında doğup büyüdüğü ülkeden mecburiyetler yüzünden ayrıldıktan sonra Roma’ya yeni bir hayat kurmak için giden Çiçek’in başından geçenleri anlatıyor.

Çiçek’in hikâyesi; ona yıllarca eziyet eden zalim ve cadı patronunun oğluna âşık olmasıyla başlar. Her şey yolunda gidiyor diye düşünürken sevgilisinin ondan nişanlı olduğunu gizlemesi, patronunun ikisinin ondan sakladığı ilişkilerini öğrenmesi ve sonra da kızdan kurtulmak için muhafazakâr olan ailesine onu şikâyet etmesiyle işler sarpa sarar. Çiçek’in ailesinin de işe karışıp şirketi basması ile çıkmaza giren Çiçek ne yapacağını şaşırır ve kimseye haber vermeden Roma’ya kaçar. Zaten İtalyancası vardır ve üniversitedeki hocasının yardımıyla kalacak bir yer ve iş de bulacaktır. Roma teoride iyi bir çözüm gibi görünür; hem eski sevgilisinden, hem ailesinden kurtulacak, kötü anıları İstanbul’da arkasında bırakacaktır. 

Asabi, sivri dilli ve acımasız

Oysa işler düşündüğü gibi gitmez, umutla gittiği Roma’da İstanbul’daki konforlu hayatını mumla arayacaktır. Roma’da tek yüzünü güldüren şey apartman komşusu Silvia Marchi gibi bir kadının onu kanatları altına almasıdır. Silvia, Çiçek’e oğlunun restoranında iş bulur. Çalıştığı bu restoranın patronu ve aynı zamanda Silvia’nın oğlu olan Domenico Marchi Çiçek’in o zamana kadar tanıdığı bildiği herkesten çok farklıdır. Asabi, sivri dilli, acımasız, kaba yanları ondan nefret etmesini söylüyorken; kendine güvenli halleri, hayata karşı bu kadar güçlü durması, Hollywood yıldızlarını aratmayacak kadar yakışıklı olması ve her zor anında Çiçek’i kurtarması kollarına atlamasını söylemektedir. DNA’sı gelenek ve göreneklerle kodlanmış bir Türk kızı olan Çiçek, anı yaşayan bir İtalyan erkeği ile birlikte olabilir miydi? Üstelik Roma’da hayat pek de istediği gibi gitmezken…