Sana 130 metre yüksekten baktım AZİZ İSTANBUL

Yerden metrelerce yükseklikte bir kulenin içinde bir başlarına saatlerce çalışıyorlar. Yaptıkları işin kaza riski çok, bir anlık dalgınlıklarıysa hayatlarına mal olabilir. Kendi deyimleriyle inşaatın belkemiği onlar. Öyle ki bir gün hastalansalar iş duruyor. Bunlar kim mi? Neredeyse gökyüzüne el değecek gibi duran yüksek binaların en tepesinde çalışan vinç operatörleri…

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

Hayata tepeden yani neredeyse bulutlara yakın bir mesafeden bakan bir kule vinç operatörünün metrelerce yükseklikte çalışmasına tanıklık etmek üzere yola çıkıyoruz. Merak yol yakınlaştıkça yerini heyecana bırakıyor. Çünkü birkaç dakika sonra vinç operatörüyle birlikte 160 metre yükseğe çıkacağız. Gökyüzüne bu denli yaklaşan binayı görünce “30 metresine çıksak olmaz mı? Ne gerek var 160 metreye kadar çıkmaya” desem de bu yolun geri dönüşü yok. Şantiye şefi bizi kapıda karşılıyor. Tanışır tanışmaz, makineli tüfek misali aklıma gelen tonlarca soruyu soruveriyorum. “Ne kadar tehlikeli? Sallanıyor mu? Çıktım diyelim ya inemezsem? En kötü senaryo nedir?” derken şantiye şefi sakin sakin anlatmaya başlıyor. “İş güvenliği yasası gereği benim bile çıkmam yasak. Ehliyetim yok. Nasıl ki ehliyeti olmayan araba kullanamazsa siz de çıkamazsınız” diyor. Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum. Türlü çeşit ısrarlarıma rağmen şefi ikna edemeyeceğimi anlıyorum. Son bir hamle olarak bir kez daha ‘fotoğrafsız bir haberin eksik kalacağını’ söylesem de şantiye şefinin ağzından vurucu cümle çıkıyor. “Böyle sizin gibi hiç tecrübesi olmayan insanların vince çıkıp da kalp krizi geçirdiğini çok gördük.” İşte o an çözülüyorum ve “Tamam tamam çıkmasak da olur, bence de kahramanlığa gerek yok” diyorum. Yaptığımız pazarlık sonucu 130 metreye yani binanın en tepesine çıkma konusunda anlaşıyoruz. Yeleklerimizi giyip baretlerimiz de takınca hazırız artık. Kule vinç operatörü Selçuk Şeker ve fotoğraf editörümüz Uygar Taylan’la asansöre biniyoruz. Selçuk Bey asansörü çalıştırıyor ve başlıyoruz yükselmeye. 1. kattayız. İnanılmaz sakinim. 5. kata geldiğimizde vince çıkmadığım için gayet mutluyum. “Oh” diyorum içimden, “Ayağım yere sağlam basıyor.” 10. katta ellerim terlemeye, kalbim çarpmaya başlıyor. “Geçer” diyorum. 15. kata geldiğimizde arkamdaki ürkütücü manzaraya göz ucuyla bakmamla geçmeyeceğini anlıyorum. “Ne olur duralım, çıkmayalım en tepeye. Yeter bu kadar. Gerçekten bayılacağım” diye yalvarsam da Selçuk Bey fazla vaktimizin olmadığını söylüyor... 25. kata geldiğimizde asansör duruyor, ben gözlerimi açıyorum. Sanki uzay boşluğundayım, heyecanlı vücudum bir o yana bir bu yana salınıp duruyor. Nihayet binanın en tepesinde, 130 metredeyiz. Haliyle rüzgârı yakından hissediyoruz. Hemen başlıyoruz fotoğraf çekimine. Bir an önce bitsin istiyorum ama öyle iki kare çekip yeryüzüne inemeyeceğimiz belli. “Ne olur” diyorum “gerçekten başım dönüyor, dizlerim titriyor. İnelim.” Uygar halinden memnun, Selçuk Bey sakin, fotoğraflar çekiliyor. “Merak edilecek bir şey yok ben her gün bunu yapıyorum” diyen Selçuk Bey’in sözleriyle gözlerimi kapatıp el mahkûm beklemeye başlıyorum. Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken ve bildiğim tüm duaları okurken “Bitti” diyorlar ama ben de bitik bir haldeyim... Selçuk Bey’in koluna yapışmış bir şekilde asansörle aşağı iniyoruz. Asfalta adım attığım an derin bir oh çekiyorum… Çaylarımız geliyor, ses kayıt cihazını açıyorum ve başlıyorum Selçuk Bey’in hikâyesini dinlemeye…

12 YAŞIMDA VİNCE ÇIKTIM

2016 yılında başladım mesleğe. 27 yaşındaydım. Vinç operatörü olmam için babam teşvik etti. O da yıllardır bu işi yapıyor. Bir nevi babadan oğula geçen bir meslek oldu. Çok yardımı oldu bana. Çocukluğumda her pazar günü beni alır şantiyeye götürürdü ama şimdi iş güvenliği katı, çoğu yerde izin vermezler. Hayatımda ilk kez 12 yaşımdayken onun sayesinde 70 metre yükseklikteki bir vince çıkmıştım. Şantiye şefi bile hayret etmişti. Çünkü o da çıkmayı denemiş ancak yarısından geri dönmüş. Ben de korku ne gezer, meraktan çifter çifter çıkıyordum merdivenleri. Ta o zamandan bir heves oldu. 

VİNÇ İNŞAATIN BELKEMİĞİDİR

İlk kez 18 yaşımda başvurmuştum ama o zamanki iş güvenlik yasası gereği vinç operatörlüğü için izin çıkmamıştı. Bu makinelerin bir de yerde yürüyenleri var önce onların bakımını, yağlamasını yaparak işe başladım. Böylece makineyi de tanımış oluyorsunuz. Bir ayda öğreniyorsunuz ama kendinizi zamanla geliştiriyorsunuz. Eliniz de gözünüz de alışıyor. Bugüne kadar 160 metreye kadar çıktım, katları yaptıkça daha da yükseğe çıkacağım. Vince çıkmak sizin korktuğunuz gibi zor değil. Biz alıştık tabii. Yüksek binalarda belli bir yere kadar asansör kullanıp sonrasında köprüden vince geçiyoruz. Yanları muhafazalı. Sacdan yapıldığı için de sallanmıyor. Sonra merdivenleri tırmanarak çıkıyoruz. 30 metrede bir dinlenme platformu var, dinlenip öyle devam ediyoruz. İnşaattaki her türlü malzemeyi, kalıpları, demirleri bu vinç sayesinde taşıyoruz. Bir nevi inşaatın belkemiği. Vinç çalışmazsa inşaat ekibi komple yatar. 

ADRENALİN TAVAN YAPIYOR

Hava durumunu izlemeden evden çıkmam. Çünkü bizim meslekte hava şartları çok önemli. Rüzgârın hızı 45 kilometreye yaklaştığı zaman rüzgârgülü ikaz verir. O zaman kancamızı toplar, çalışmayı durdururuz. Gün içinde internetten de havayı takip ederim. Zaten diğer şantiyedeki arkadaşlarımız da haber verir. Avrupa Yakası’nda fırtına başladımışsa bizim tarafa gelene kadar haberimiz olur. Bir keresinde şiddetli bir fırtınaya yakalanmıştım. Babam Pendik’te bir şantiyede ben de Sarıgazi’deyim. Arayıp fırtına çıktığını haber verdi. Telefonu kapattıktan iki üç dakika sonra fırtına gelmişti bile. Haliyle o zaman inemiyorsun, dışarı bile çıkamıyorsun. Makinenin frenini açıp bekliyorsun. O esnada adrenalin tavan yapıyor. Hele bir de şimşekler çakıyorsa aman diyeyim. İllaki bir korku giriyor insanın içine. Ama bizim aramızda bir espri oluştu. Yine fırtınalı bir günde makineyi durdurdum, bekliyorum. Arkadaşımı aradım, o da fırtınaya yakalanmış. Sohbet ederken “Korkuyor musun?” diye sordum, “Niye korkayım ki? 

Leonardo da vinçci” demesiyle kahkaha krizine girmiştik. 

BUGÜN DE ATLATTIK

Her sabah işe başlarken birbirimize “Kolay gelsin, Allah yardımcın olsun” deriz, iş bitiminde de “Geçmiş olsun, bugün de atlattık” deriz. Çünkü bazı riskli durumlar olabiliyor. Kabinin belli bir sallantısı oluyor kimi zaman görmediğimiz kör noktalarda çalışıyoruz. Bazen onca yükseklikten malzemenin aşağı düştüğü oluyor. Riski, tehlikesi çok, dikkat istiyor. Gerçi iş güvenliği kurallarına uyulduğu sürece herhangi bir tehlike olmuyor. Bu da bizim elimizde. Gözünüzün kancadan ayrılmaması lazım. Allah’a şükürler olsun ki çok çok kötü bir şey yaşamadım. Bir keresinde görmediğim bir alanda çalışıyorum. Malzemeyi koydular, telsizle de “kaldır” komutu geldi. Bir baktım adam demire asılı yukarı çekiyorum. 15 metre yüksekliğe kadar kaldırdım ama geri indirdik. Allah’tan bir şey olmadı. 

KARGALARLA BAŞIMIZ DERTTE

Kuşlarla biraz başımız dertte. Özellikle de kargalarla. Çünkü vince yuva yapıyorlar. O da bizim için sıkıntı yaratıyor. Yavrular yumurtadan çıkınca iyice saldırganlaşıyorlar. Bir keresinde bir arkadaşımıza saldırdı, her sabah yanına ekmek bıraktığı halde. Yumurtalar çatlamadan daha sakin oluyorlar. Ses yaparız, demire vururuz kaçarlar ama yavrular çıktı mı bitti. “Yuvayı bozmak günah” derler ama birkaç defa yaptım.