'Sahne gerçek oyuncunun er meydanıdır'

AYSUN YILDIZ GÜNGÖR

aysun.yildiz@aksam.com.tr

Alternatif bir komedi sunacak olan “Nereden Nereye” adlı sinema filmi 28 Nisan’da vizyona giriyor. Hayallerinin peşinden koşanların hikâyesinin, komik bir dille anlatıldığı filmin başrol oyuncularından biri olan Yosi Mizrahi’yle bir araya geldik. “Sahne gerçek oyuncunun er meydanıdır” diyen başarılı oyuncuyla hem sinema filmini hem de hayatı konuştuk. 

‘Nereden Nereye’ adlı filminiz 28 Nisan’da vizyona giriyor. Baştan başlayım, teklif nasıl geldi size?


Teklif bana Hakan Bilgin ve yönetmen Volkan Dönmez'den geldi. Hakan, “Bu rolü Yosi ne güzel oynar” dedikten sonra volkan aradı beni. “İlk filmi olduğunu ve kabul edersem, çok mutlu olacağını” söyledi. Ben de senaryoyu göndermelerini istedim. Senaryo geldi, okudum ve kabul ettim. Hemen ertesi gün okuma provalarına başladık…

Senaryoda sizi cezbeden neydi?

Senaryoyu samimi buldum ve “Güzel bir durum komedisi” dedim. Çünkü son dönemlerde sinemada hep komedi tiplerini görüyoruz. Oysa senaryoda durum komik olursa, film daha komik olur bence. 

Bu karakterin neresinde kendinizi buldunuz?

Karakteri değil de, “Bu ekiple ve rolle eğlenir mi?” diye düşündüm. Hislerim yanılmadığımı gösterdi. Çünkü bir işin başarısı setteki enerjiyle çok bağlantılı. Bu sette egosundan boğulan kimse yoktu.  

Hayalinizde canlandırmak istediğiniz bir karakter var mı?

Bir biyografi filminde oynamayı isterdim. Mesela Atatürk'ün hayatının anlatıldığı bir filmde ama o kadar fazla yapıldı ki, artık önemini yitirdi. 

Dizi, tiyatro ve sinema… Hangisi size daha yakın geliyor?

Hepsini çok seviyorum, bir ayırım yapmam mümkün değil. Ama sahnenin yeri ayrıdır. Çünkü sahnede seyirciyle bire bir muhatap oluyorsun ve verdiğin reaksiyonu hemen alıyorsun. Bir de sahne gerçek oyuncunun er meydanıdır. Hata yapmak gibi bir lüksün yok. Oyuncunun antrenmanıdır sahneler… 

NAİF BİR ÇOCUKLUK GEÇİRDİM

Bir röportajınızda küçükken babanıza “Baba ben okumayacağım. Benden adam olmaz’’ demişsiniz… Neden okumak istemediniz? 

Çok küçüktüm kafam basmıyordu o zamanlar. Hayata lay lay lom bakıyordum. Her şey tozpembeydi bizim için. “Ekmek elden, su gölden” derler ya aynen öyle işte. Dert yok tasa yok, sadece eğlenmek isterdim. Çocukça söylenmiş bir laftı yani. 

Nasıl bir çocukluğunuz vardı?

Çok temiz, çıkarsız ve naif bir çocukluktu benimkisi… Sadece dostluk ve arkadaşlık vardı. Sokaklar bizimdi; sabah çıkar bisikletle dolaşır, bahçelere dalar meyveler toplar, Caddebostan sahiline denize giderdik. Gazoz kapaklarından misket yapar oynardık. Akşam olunca da evimize dönerdik. Biz korkusuzca sokaklarda büyüdük, şimdiki çocuklar sokağa çıkamıyor. Evde internetin esiri oldular ve ben onlara çok üzülüyorum. 

Eski günlere baktığınızda neyi özlüyorsunuz? 

Çocukluğumdaki ülkemi özlüyorum. O zamanlar kimse kimseye hava atmaya çalışmazdı. Apartmanda kim Müslüman, kim Ermeni, kim Yahudi diye merak edilmezdi. Kapılar kilitlenmezdi, komşuculuk önemliydi.   

Oyunculuk dışında yapmaktan zevk aldığınız bir hobiniz var mı?

Motora binmeyi ve motorla seyahat etmeyi seviyorum. Bisiklete binerim, eğer vaktim varsa at binmeye giderim. 

KÖTÜ İNSAN HER ŞEYİNİ ÇALAR 

Sizin için en özel an?

Sahnede olduğum zamanlar. Çünkü tiyatro benim mabedim, kutsalım. İşimi seviyorum ve beni seyretmeye gelen insanlara saygı duyuyorum.

En kötü gününüz?

Babamı kaybettiğim gece ve sonrasındaki günler... Rahmetli babamla çok iyi arkadaştık. O gidince, onunla birlikte bir parçam da gitmiş oldu… Kabullenmek biraz zor oldu ama zaman her şeyin ilacıymış. 

En çok sevdiğiniz şey?

Mesleğim. Onunla nefes aldığımı düşünüyorum. Elden ayaktan kesilinceye kadar bırakmayacağım işimi. Zaten başka bir iş yapacağımı da düşünemiyorum. 

En sevmediğiniz şey?

Dayanamadığım iki şey; riya ve sahtekârlıktır. Kötü insandan korkarım ve olabildiğince uzak durmaya çalışırım. Çünkü enerjin dâhil her şeyini çalarlar. Karşımdaki iyi olsun, canımı yesin. 

En çok sevdiğiniz yer?

Sevdiklerimle olduğum her yer… Sevdiğim ve benim için önemli olan insanlarla, her yerde mutlu olabilirim