uygartaylan@gmail.com
İtalya’nın yeme içme kültürünün eşsiz olduğunu, erkeklerinin janti, kadınlarının ne kadar çekici olduğunu çoğumuz duymuştuk. Ama gidince gördüm ki asla es geçilemeyecek bir tarafı var, o da her köşe başında karşınıza çıkan mimari yapıları, müzeleri, inanılmaz gerçeklikteki heykelleriyle İtalya’da en çok sanata doyacaksınız.
Floransa
Santa Maria Novella tren garından sokağa adım attığınız anda çok farklı bir şehirde olduğunuzu anlıyorsunuz. Modernizm adı altında çirkin betonlarla katlettiğimiz çoğu metropolden farklı. Sanatçıların eserleriyle imzaladığı şehir Floransa adeta bir açık hava müzesini andırıyor. Leonardo da Vinci ve Michelangelo gibi İtalya’nın en önemli ressamlarını destekleyen zenginlikleriyle ünlü Medici ailesini unutmamak lazım. Medici ailesinin talebi üzerine Floransa’da kurulan Avrupanın ilk çizim akademisi Accademia’da Michelangelo’nun 5.17 metre yüksekliğindeki Davut heykeli bulunuyor. Ortalama bir saatlik ziyaretinizde saatlerce kuyruk beklememek için online bilet almak gerek.Floransa gezinize Davut heykeli gibi şehrin bir diğer sembolü olan Duomo Katedrali'yle devam edebilirsiniz. Önünde bilet almak için bekleyen uzun turist kuyruklarına sahip görkemli katedral, Floransa’nın hemen hemen her yerinden görünüyor. Uffizi Müzesi’nde Leonardo, Michelangelo, Raffaello gibi birçok ünlü İtalyan ressamının eserlerini görebilirsiniz. Peki Floransayı Floransa yapan Medici ailesine ne mi olmuş? Bir rivayete göre üstün ten rengini korumak için gün ışığına çıkarılmayan çocuklar erken yaşta raşitizme yakalanıp hayatlarını kaybetmişler. Ailenin son mensubu Anna Maria Luisa des Medici çocuğu olmadığı için aileye ait tüm sanat eserlerini dönemin düküne devretmiş. Ve dükle yaptığı sözleşmeye bir madde koyup “Medici ailesi koleksiyonundaki hiçbir eser Floransa’nın dışına çıkamaz” diyerek sanat kenti olan Floransa’nın dokusunun korunmasını sağlamış.
Roma
Anadolu’daki bütün tarihi yapıları toplayıp bir şehre doldurduğunuzu düşünün. Her sokağında karşınıza çıkan Roma İmparatorluğuna ait yapılarıyla başkent Roma’da kendinizi antik bir kentte gezerken bulacaksınız. Şehirde nereyi kazsan tarihi eser çıkması sebebiyle metro ağı çoğu Avrupa şehrine nazaran daha kısıtlı kalmış. Günlük veya haftalık metro bileti alarak istediğiniz noktalara kolayca ulaşabilirsiniz. Trastevere Roma’nın en eski mahallelerinden biri ve adı gibi nehrin öte yanında bulunuyor. Labirent gibi dar sokaklarında kaybolmanın yanı sıra ağaç dallarının sarktığı nehir kenarında dolaşmak da oldukça keyifli. Mavi hattı kullanarak metroyla Kolezyum'a çok kolay ulaşabiliyorsunuz. Roma gecesinin karanlığında karşınıza muhteşem bir ışıklandırmayla aydınlatılmış Kolezyum’u görünce nefesiniz kesiliyor. Hatta gece görmek yetmiyor. Gladyatörlerin dövüştüğü 50 bin kişi kapasiteli Kolezyum’u gündüz tekrar görmeye geliyorsunuz. Roma’da en az Kolezyum kadar etkileyici bir yapı da Panteon. Özellikle Instagram’da daha önce görüp hayran kalacağınız kubbesini yakından görmek büyüleyici. Antik Roma’dan kalma tapınak günümüzde kilise olarak kullanılıyor. Öğle saatlerinde tavanındaki delik kısmından giren güneş ışığının kilise atmosferine kattığı görsel şölen harika. Özel tasarımından dolayı tavandaki açık bölgeden yağmurlu günlerde yağmur damlalarının girmediği rivayet ediliyor. Piazza da Spagna (İspanyol Merdivenleri), Piazza Novana, Fontana di Trevi (Aşk Çeşmesi) Roma’da mutlaka görülmesi gerekenlerin başında. Roma’ya kadar gitmişken leziz dondurması Gelato’dan yemeyi Tazza d’Oro’nun nefis kokan kahvesinden içmeyi ihmal etmeyin. Tüm güzelliklerinin yanı sıra evsizleri ve delileriyle de meşhur Roma’nın sokaklarının
Milano
Milano Centrale Tren Garı'nı görür görmez nasıl bir yerde olduğumun farkına vardım. Galleria Vittorio Emanule II'nin içinden geçip Duomo di Milano Katedrali karşınıza çıkıyor. Katedralin hemen yanında bulunan modern sanat müzesi 900’ü ve sanat tarihi kokan Pinacoteca di Brera Müzesi'ni mutlaka görün. Raphael, Caravaggio Bellini ve Hayez’in İtalyan romantizmine ait eseri ‘The Kiss’i de es geçmeyin.Tarih, sanat ve macera dolu yolculuğumun sonunda İtalya’ya bir "Arrivederci" (hoş çakal) çekip veda ediyorum.
Cenova
İtalyanın kıyı şeridinden rayların kendi ritmi üzerinde harika manzara eşliğinde liman kent Cenova’ya varıyorsunuz. İlk olarak nemli şehrin tüm yollarının çıktığı meydan Piazza de Ferrari karşılıyor sizi. Neredeyse her sokakta bulunan fırınların kokusuna kapılıp Cenova’ya özgü sıcacık focacciaların tadına bakıyorsunuz. Liman kentte 25 euro karşılığında çıkacağınız tekne turuyla Camogli, San Frutuosso ve şarkılara konu olmuş Portofino’yu görebilirsiniz. San Frutuosso’da denizin derinliklerinde 2,5 metre boyunda İsa Peygamber'in heykeli bulunuyor.