Ronaldo tesadüfleri sever

ERCAN ÖZTÜRK
ercan.ozturk@aksam.com.tr

Kuşkusuz Fransa 2016’nın final maçına Cristiano Ronaldo’nun gözyaşı damgasını vurdu. Ronaldo’nun büyük futbolcu olmasına engel olacak kötü olayları da fuleli çalımlarla geçtiğini biliyor muydunuz? Kalp rahatsızlığı, Gérard Houllier’in “Çok genç” diye vazgeçmesi ve Ferrari’siyle yaptığı kazadan yara almadan kurtulması Ronaldo’yu buralara getirdi. Bir unvan yarışmasında başarılı olduğu için üç günlüğüne Sporting’e gitmesi ve daha sonra da Manchester United ile hazırlık maçı yapması Ronaldo’nun tesadüfleri sevdiğinin de göstergesi. 2004 ila 2016 finallerindeki gözyaşları bile tesadüf… 

İsmini Ronald Reagan’dan alan Cristiano Ronaldo 1985 yılında dünyaya geldi. Bir ağabeyi iki de kız kardeşi olan Ronaldo, babasının malzemeci olarak çalıştığı Andorinha takımında futbola başladı. Daha 10 yaşındayken Nacional kulübüyle anlaştı. Ronaldo’nun hikâyesi tam da burada başlıyor. O dönem Portekiz’de yaş grupları arasında bir unvan yarışması oluyor. Ronaldo da bu yarışmada başarılı olarak Portekiz’in en büyük kulübü Sporting Lizbon ile üç günlüğüne antrenmanlara çıkıyor. Tabii bu 3 günde kendini fark ettirmekte zorlanmıyor.

HİKÂYE BAŞLIYOR
O tarihlerde Portekiz’de Ricardo Quaresma rüzgarı esiyordu. Yaşlanan Luis Figo’dan sonra bayrağı Quaresma’nın alacağı söyleniyordu. Kimse Ronaldo’yu fark etmiyordu bile. Tam bu sıralarda Ronaldo’nun kalp hastalığı çıktı. Futbol hayatını bitirecek bir hastalıktı bu. Yaşı küçük olduğu için hastaneye yatma kararı ailesine soruldu. Futbolu o kadar seviyordu ki annesi bir an önce tedaviye başlanması için izin verdi. Ronaldo uzun bir tedavinin ardından sağlığına kavuştu. Hikâyenin ikinci perdesi de burada başlıyordu. Bir sezonda U-16, U-17,  U18 ve A takımıyla maça çıkan tek oyuncu olarak kulüp tarihine geçti. Dolayısıyla Liverpool’un çalıştırıcısı Gérard Houllier’in de dikkatini çekti. Fakat Houllier'in, “Daha çok genç. Bir sene sonra alırız” açıklamasıyla kulübünde kaldı. Figo’nun tahtına oturmasına kesin gözüyle bakılan Quaresma rekor bir transferle Katalunya’nın yolunu tutuyordu. O dönemde Manchester United, Sporting Lizbon’la bir hazırlık maçı yaptı. 28 Numaralı çocuk Sir Alex Ferguson’un dikkatinden kaçmadı. Houlllier’in  transferini bir yıl sonraya ertelediği çocuk star olacağı Manchester’in yolunu tutuyordu.
BASAMAKLARI TEK TEK ÇIKTI
Ronaldo futbol hayatı boyunca hep birileriyle kıyaslandı. İlk yıllarda Quaresma ile kıyaslanıyordu. Q7 Barcelona’da sürekli olarak kadroda kendine yer buldu ancak başarılı bir sezon geçirmiyordu. 10’u ilk 11 olmak üzere, 20’nin üzerinde maça çıkıp sadece 1 gol attı. Ronaldo ise şöhret basamaklarını tek tek çıkıyordu. Ferguson gibi bir efsanenin elinde adım adım yontuluyordu. 7 numaralı forma ManU için çok önemlidir. Best, Cantona ve Backham’ın giydiği o formanın yeni sahibinin Ronaldo olacağı açıklanmıştı. Ancak o baskıdan çekindiği için Lizbon’da giydiği numarayı tercih etti. Ronaldo bir röportajında bununla ilgili olarak şunları söylüyordu: "Manchester United'a geldiğimde hangi formayı giymek istediğimi sordular. '28 numara' dedim. Ama Ferguson 'Hayır, 7 numarayı giyeceksin' dedi. Böyle bir şerefe erişmeye mecbur bırakıldım” diyordu.  Old Traford’un çimlerine Bolton maçıyla ayak basıyordu. İlk golünüyse firikikten Portsmouth’a atıyordu.  7 numaralı forma artık onundu. Dolayısıyla bütün dünyanın gözü de artık ondaydı. Quaresma ise Barça’dan takasla Porta’ya gönderiliyordu.
VE ARTIK O STARDI
Q7’nin aksine CR7 bir stara dönüşüyordu. Bu durum tabii ki diğer büyük takımların da dikkatini çekiyordu. Mourinho’nun Real Madrid’e geçmesiyle birlikte CR7 de rekor bir ücretle Madrid’in yolunu tutuyordu. Ronaldo bu defa da ‘Uzaylı’ Messi ile kıyaslanmaya başlıyordu. Öyle ki son olarak Fransa 2016’da Messi ile ilgili soru sorulunca mikrofonu nehre attı. Messi’nin 7 şampiyonluk kupasına karşın Ronaldo’nun La Liga’da 1 şampiyonluğunun olması belki onu rekabetin gerisine itmiş olabilir ancak CR7 şampiyonlar liginin 94 golle en çok gol atan futbolcusu. La Liga’da kasırgalar estiren Messi ülkesine henüz kupa kazandıramamasıyla eleştiriliyordu. Son olarak Copa Amerika’da finali kaybetmesiyle dünya Messi’nin gözyaşlarına tanıklık ediyordu. Messi gibi milli takımında kupası bulunmayan Ronaldo, 2004 yılında ülkesinde düzenlenen şampiyonanın finalinde Yunanistan’a karşı oynarken henüz 19 yaşındaydı. Ve Yunanistan’a kaybettikleri o maç sonunda Ronaldo gözyaşlarına hakim olamıyordu. Dejavu gibiydi. CR7, Payet’in sarı kartlık müdahalesiyle yerde kalıyordu. O dakikada Ronaldo başlıyordu gözyaşı dökmeye. Tedavisi için saha kenarına gitti. Belki futbol hayatını tehlikeye atacak bir harekete imza attı. Oyuna devam etmek istedi ve depar atmaya çalışınca da yere yığılıp yeniden ekranları gözyaşlarıyla doldurdu. Bu gözyaşlarından sonra futbol severlerin tamamı finali Portekiz’in alması için adeta dua ediyordu. Sonunda ilahi adalet yerini buluyordu. Portekiz sonradan oyuna giren Eder’in golüyle Fransızları yeniyordu. Sahaların en çirkefi Pepe bile gözümüzde kahraman olabiliyordu.  Kim bilir belki Ronaldo sakatlanmayıp maça devam etseydi sonuç böyle olmayabilirdi. 
Bu da bir Ronaldo tesadüfü olabilir mi?