Önyargılarınızı yavaşça yere bırakın ve yeni Hayalet Avcıları’yla tanışın!

Başak Bıçak
basakbicak@gmail.com

Mütemadiyen karşımıza çıkan remake ya da reboot filmler, Hollywood’un son yıllardaki gözdesi ancak bu yapımlar, sinemaseverlere nostalji yaşatmaktan ziyade pek çok kişide hayal kırıklığı yaratıyorlar. Şimdi sıra Hayalet Avcıları’nda (Ghostbusters)… Peki, 80’lerin fenomen serisinin yeni filminde durum ne?

Hayalet Avcıları, 1984 yılında o döneme kadar çekilmiş en pahalı komedi filmi olarak gösterime girdiğinde müthiş bir başarı kazandı. Filmin oyuncuları Dan Aykroyd ve Harold Ramis’in yazıp, Ivan Reitman’ın yönettiği bu gerçeküstü komedi, tüm dünyada fırtınalar estirdi, fan filmleri ve çizgi dizileriyle yediden yetmişe herkesin gönlünde taht kurdu. Bittabi bunda, dönemin usta komedyenlerinin bir araya gelmesi ve aralarındaki kimyanın seyirciye geçmesinin büyük bir payı vardı. İlk filmin yarattığı etkinin ardından 1989’da ikinci film geldi fakat Harold Ramis’in önce istememesi ardından da ölümü üzerine üçüncü film proje olarak kaldı; hayranlarının hevesi de kursaklarında kaldı… Hal böyle olunca, bir jenerasyonun yere göğe sığdıramadığı ve “tüketene kadar” izleyemediği Hayalet Avcıları’nın geri dönüşü sansasyonel oldu; zira bu kez ekip kadınlardan oluşturulmuştu! 

Kadınlardan mürekkep bir hayalet
Hollywood’un, o çok sevdiğimiz filmleri birer birer yeniden çekip önümüze sürmesi fikrine her ne kadar karşı olsam da, “Hayalet Avcıları nasıl kadın olur?” diyen ve işi cinsiyetçiliğe vardıran cenahtan değilim… Bilakis, orijinal serinin ikinci filmi dolayısıyla hikâyede çok fazla değişikliğe gidilemeyeceğini düşündüğümden, kadınlardan mürekkep bir Hayalet Avcıları fikri hoşuma gitmişti, nitekim öyle de oldu, yeni Hayalet Avcıları’nı oldukça beğendim; hem de tüm saçma esprilerine ve klişelerine rağmen! Orijinal serinin, dönemin usta komedyenlerini bir araya getirmesi gibi, günümüzün en komik kadın oyuncularını ekibe dâhil eden Ghostbusters: Hayalet Avcıları, Bridesmaids (2011) ve Spy (2015) gibi filmleriyle tanıdığımız Paul Feig’in kendi tarzını seriye kanalize etmesinin bir ürünü… Her ne kadar filmin kendisi de, bu kadınsı tarz yüzünden korkuya kapılıp sürekli olarak nostalji yaşatma endişesiyle hareket ediyor olsa da orijinal serinin karakterlerini yeni filmde görmek filme karşı çıkanların dahi hoşuna gidecektir. Bill Murray, Dan Aykroyd ve Sigourney Weaver’la karşılaşıp, Murray’ı ironik bir biçimde hayaletlere inanmayan biri olarak izlemeyi kim sevmez ki? Bill Murray’ı Kristen Wigg, Dan Aykroy’u Melissa McCarthy, Harold Ramis’i Kate McKinnon ve son olarak Ernie Hudson’ın karakterinin muadili olarak Leslie Jones’u izlediğimiz ekibin enerjisi, en az orijinal seri kadar iyiydi ve seyirciyi eğlendirmeyi başarıyordu. Ekibin öne çıkan ismi Melissa McCharty ya da Leslie Jones olur fikrinden hızlıca vazgeçmemizi sağlayan ise şaşırtıcı bir şekilde Kate McKinnon’ın canlandırdığı Holtzmann karakteriydi. McCharty alışık olduğumuz performansının dışına çıkamadığı, Jones da kötü çizilmiş karakterinin kurbanı olduğu için, filmin sürpriz yıldızı McKinnon’dı.
Klişelerin dozu kaçmış 
Yapı itibariyle eski serinin fikirsel zemini üzerine kurulan Ghostbusters: Hayalet Avcıları, hikâyesinin temeli olan büyük bir gökdelenden yayılan kötülük düşüncesini de yine ilk filmden alıyor. Finalde orijinal serinin aksine modern teknolojinin yardımıyla hayalet sayısını artıran ve hacı hayalet gibi eğlenceli fikirler de eklemleyen filmin tek kusuru ise fazlasıyla klişe, çoğu zaman kötü duran esprilerin dozunu bazen kaçırmasıydı… Diyebilirsiniz ki, komik değil mi? Kesinlikle komik, ki zaten filmi sevdiren de bu yönü, ancak bu kadar popülarite batağına saplanmak yerine daha zekice espriler eklenseydi fena olmazdı demekten de kendisini alamıyor insan. Özetle Ghostbusters: Hayalet Avcıları, her şeye rağmen eğlence vaat eden bir film. Cinsiyetçi yaklaşımlara ve fragmana aldırmayın; önyargısız izleyin!