Kısa Öykü: Öldüren selfie

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

-Fazla abanmayın, düşeceksiniz.

Arkalarına İstanbul siluetini almış, ay ışığı altında romantik bir poz için birbirine sarılmış Nergis ve Tanju kendilerini boşlukta gösterebilmek için korkuluğun ötesine sarkıyorlardı. Deklanşöre basıp doğrulduklarında rahatladım.

Nergis sabırsızca kocasının cep telefonunu almaya çalıştı.

-Bakayım, bakayım.

-Dur bir dakika…

-Yoksa face’te paylaştın mı?

-Evet, 10 kişi hemen beğendi bile.

Nergis somurtarak oturdu.

-Hep böyle yapıyorsun.

-Ne üzülüyorsun, beğenenler yirmi beş oldu!

-Oğlu da bunun gibi!  

Kocasını eleştiriyor mu, övüyor mu belirsiz bir ifadeyle akıllı telefonunun ekranında imajları elinin tersiyle iteleye iteleye istediği yere ulaştı.

-Bak Orçun sevdiği kıza evlenme teklifini face’te yapmış, kızın “evet”ini zor bulursun,  upuzun bir kızlar listesi, sanki onlara da teklifte bulunmuş gibi hepsi de “evet” leri yapıştırmışlar.

Her ne kadar uzun zamandır görmemiş olsam da Orçun’u küçüklüğünden tanır, severdim. Annesinin bana doğru uzattığı telefona mahrem bir anına karışmanın çekingenliğiyle göz ucuyla baktım.

-Ay sen de bir âlemsin dedi Nergis. Ayol kızlar “evet” diye çığlıklar atıyor, sen okumaya, bakmaya utanıyorsun.

Tanju birden karısına döndü.

-Ne o dargın mıyız, bana cevap vermedin?

-Ne cevabı? diye sordu Nergis bir an şaşırarak.

Sonra hemen cep telefonunda face sayfasının başına baktı.

-Bulamıyorum diye telaşlandı. O kadar çok arkadaştan paylaşım olmuş ki.

-İn in aşağıya, bak ne yazdım senin için!

-Söylesen olmaz mı?

-O zaman sürprizi kalmaz.

Kocasının  selfie’leri  altındaki  yorumunu görünce  Nergis’in gözleri parladı.

-Ah aşkım, “Ölüm bile bizi ayıramaz” diye mi yazdın?

Tanju da abartılı bir şekilde kollarını açtı.

-Ayırabilir mi sence?

Nergis bize bakıp gülümsedi.

-Aa bak Orçun da yorumladı şimdi.

-Ne diyor gençler bizim gibi hiç yaşlanmayanlara?

-“Ölümle şakayı bir de bizde gör” diyor.

-Aklı sıra bizi geçecek dedi Tanju bir kahkaha atarak. Biz kaçın kurasıyız. Bu nesil sedir çocuğu. Ooh yayılmış, informatik yaşıyorlar.

-Korkuyorum dedi Nergis Tanju’nun kolundan çekerek. Ya tehlikeli…

Biraz önce Nergis ve Tanju’nun çektikleri selfie’nin tanığı olarak ben de  tehlikenin farkındaydım. Çay servisini bırakmış, gözlerimi Nergis’in telefon ekranından alamıyordum.

Bir bildirim geldi facebook sayfasına. İçimden bir ses “çabuk açın” diyordu.

Nergis sanki endişelenmiyormuş gibi ağırdan alarak açtı.

-Sen konuşmaya devam et dedi sinirli bir kahkaha atarak, oğlun seni geçti.

-Bakayım, bakayım diye telefonu kaptı Tanju.

-Yok canım, herhalde bir göz yanılması.

Baktım Orçun ve evleneceği kız arkadaşı dışında durdukları korkuluğa tek elleriyle tutunmuşlar, diğer elleriyle zafer işareti yapıyorlardı.

Selfie’lerinin üstüne  “ölümle dansımızın ilk figürü” diye yazmışlardı.

-Çabuk telefon et diye bağırdı Nergis. Korkmaya başladım ben.

Tanju aradı.

-Açmıyorlar ama korkma yeni bir selfie’nin peşindelerdir.

Nergis ekrana baktı.

-Ben hiç bir şey görmüyorum.

-Gelir birazdan dedi Tanju güler gibi yaparak. Orçun yaratıcıdır, Aklına koydu bir kere, illa da beni geçecek.

-Babalar ve oğullar dedi Nergis sinirli bir gülümsemeyle.

Tanju peş peşe arıyordu.

-Aç şu telefonu oğlum, aç!

-Tanju kızın telefonu var mı sende?

-Bende neden olsun ha, olsa sende olur.

-15 Dakika geçti dedi Nergis ağlamaklı. Bir yorum yap selfie’lerine, “bizi geçtin” de. Ölümle şaka olmaz!

-Yazdım bile dedi Tanju endişeli bir sesle.

-Öyleyse polisi arayalım dedi Nergis, kaçı, 112 mi?

-Her şeyi yanlış hatırlamak zorunda mısın, 155, 155!

Telefonda polise “bir köprü olmalı” dedi Tanju, “gece, karanlık olduğu için küçük bir kesit de,  tam bilemiyoruz” dedi. Sonra “evet, evet, birinci köprü, haklısınız Ortaköy tarafı olmalı”  dedi. Eşkâllerini verdi. “Oğlum 26, kız 25 yaşında, orta boylular, oğlumun üzerinde kırmızı anorak var, başında Armani beresi, rengi mi, lacivert beyaz, evet, evet” diye kesik kesik konuştu. En sonunda da evimizin telefonunu sorup tekrarladı.

Telefonu kapattığında bitkin görünüyordu.

İkisini de yatıştırıcı sözlerle salona getirdik.

-Telefonu kapandı diye bir çığlık attı Nergis.

-Şarjı bitmiş olabilir diyerek sakinleştirmeye çalıştı eşim.

-Hiçir zaman kapanmaz onun telefonu, hiçbir zaman...

Nergis son selfie’deki yorumlara bakıyordu. Arkadaşları değişik ifadelerle “nerede ikinci figür” diye soruyorlardı. Sadece çocukluk arkadaşı “işi tadında bırakın” diye yazmıştı. Nergis hemen onun telefonunu arayıp buldu. O Orçun’un kız arkadaşını tanıyordu ama telefonunu bilmiyordu. Belki kız kardeşinde olabilirdi.

Tam o sırada evin telefonu çaldı. Tanju hemen atıldı.

-Bakın beresi sizin tarifinize uymuyor, yanlışlık olmalı diye yalvararak konuşuyordu Tanju. Tamam, geliyoruz ama bir yanlışlık olmalı, lütfen aramaya devam edin.

Paltolarımızı üzerimize geçirmiştik bile. Asansöre nasıl bindik, nasıl ön otoparka çıktık, arabaya binip nasıl köprüye vardık, nasıl köprüyü baştanbaşa katettik bilemedik. Her şey bir anda oluvermiş, zaman bizim için sanki duruvermişti. Polis ve cankurtaranların biriktiği noktaya doğru koştuk. O sırada ambulanslar hareket etti.

-Hanginiz oğlan tarafı? diye sordu polis aceleyle.

Nergis elini uzattı yardım istercesine.

-Florence Nightingale dedi polis, ambulansın peşinden gidin. Doğru, hastaneye!

Nergis ve Tanju birlikte bağırdılar.

-İyi, değil mi?

-Ambülansın arkasından gidin diye bağırdı polis, vakit kaybetmeyin!

“Ya kız” diyecektim, yerde üstüne örtü serilmiş cansız vücudu gördüm. Ambulanstan indirilen sedyeye koyuyorlardı.

Arabaya atladık, direksiyona eşim geçmiş, hepimiz gözümüzü yola dikmiş, ölüme mi, yaşama mı yolculuk yaptığımızı bilmeden gidiyorduk. Acile girdiğimizde bizi ameliyat salonuna yönlendirdiler. Bekleyiş bu kez girilmesi yasak o kapının dibinde sürüyordu. Operatör doktor görününce Nergis ve Tanju fırladılar.

-Oğlunuz, dedi doktor kelimelerini seçerek, hayati tehlikeyi atlattı.

-Eskisi gibi olacak, değil mi? diye sordu Nergis, yani kaza öncesi gibi?

-Elimizden geleni yapıyoruz dedi doktor.

-Ne demek oluyor şimdi bu? diye sordu Tanju.  Neyi var aslan oğlumun?

-Oğlunuz, köprüden düşmüş, tam 64 metreden. Kurtulması bir mucize! Bunu biliyorsunuz, değil mi?

-Tamam da, nedir durumu?

- Geldiğinde bilinci açıktı, bu güzel bir nokta. Yalnız, omurilikte zedelenme bulgusu üzerine…

Nergis düşecekti, zor tuttum. Hemşireler bir sedye de onun için getirdiler.

-Doktor bey ne yapıyorsunuz oğluma?

Tanju bağırırken şakaklarındaki damarlar fırlamıştı. Doktor hemşirelere baktı. Sanırım onu da acile alıp sakinleştirici iğne vuracaklardı.

İkisi de yan yana yataklarda yatarlarken, biz operatörle konuşmaya devam ettik. Orçun’u daha sonra ameliyat edeceklerdi. Şimdi yoğun bakımda kontrol altında kalacaktı. Olumlu sonuç alırlar mıydı, Orçun yeniden hareket kabiliyeti kazanabilir miydi, bu konuda kesin konuşmak zordu. Omuzumuza dostça vurup anne babanın yanına gitmemizi istedi.

O geceyi hep birlikte hastanede geçirdik. Ertesi gün Tanju ve Nergis’in televizyon izlemesini engelledik. Tüm kanallarda ölen genç kızın annesinin köprübaşında haykırışları tekrar tekrar gösteriliyor, değişik ülkelerden öldüren selfie örnekleri birbiri ardına defile yapıyordu. Akşama doğru Nergis’i evine götürdüm. Kendisi ve eşi için gerekli eşyaları valizine doldurdu.

-Ben odasına giremeyeceğim, sen şifonyerinin ikinci gözünden iki pijama ile üçüncü gözden bir kaç çift çorap alabilir misin? diye sordu.

Çocukluğunu bilmeme rağmen bu delikanlı odasına çekinerek girdim. Etrafıma bakmak istemiyordum, hemen eşyalarını alıp çıkmaktı niyetim. Ama burası... bir aktörün soyunma odasıydı sanki. Orçun’un tam boy  fotoğrafı karşı duvarı, iki cam arasını kaplamıştı. Sağda, solda, duvarın her milimetresine Orçun’un sayması olanaksız selfie’leri üst üste yapıştırılmıştı. Gülen Orçun, korkunç bakan, bir kaşı yukarda klark çeken,motosiklette, arabada, her ebatta değişik pozları... Hayret ve dehşet içinde etrafımda dönüyor, selfielere bakmaktan kendimi alamıyordum. Nergis’in seslenmesiyle hemen şifonyerin gözlerini açtım, eşyaları elime tutuşturduğu küçük valizin içine doldurdum. Her akşam duvardaki kendi posterlerine bakarak uyuyup, her sabah kendi fotoğraflarına bakarak uyanmış kendine bu kadar hayran Orçun tekerlekli iskemleli yaşamı nasıl kabullenecekti? Nergis ve ben yol boyu konuşmadık. O analık içgüdüleriyle, ben ise biraz önce gördüklerimle Orçun’un geleceği için endişeler içindeydik.

Akşam telefonda çocukluk arkadaşım Leyla ile dertleştim.

-Belli olmaz, belki de sizin sandığınızdan daha kolay kabullenir deyiverdi.

-Nasıl? diye inanmaz sordum.

-Öldürmeyen selfie belki de yaşatır. Bu kadar narsist bir genç belki de sanal aleme daha fazla sarılabilir diye akıl yürüttü Leyla.

-Olabilir dedim, biliyor musun el yazısıyla duvara bir de « selfie eşittir selfood artı selfish » yazmış.

-Öyle tabii, İngilizler isim babası, bireycilik ve egoistlik kelimelerinden türettiler selfie’yi, al sana sonucu!

Leyla’nın dediği gibi oldu. Orçun üst üste iki ameliyat geçirdi, sonuç değişmedi ama selfie’den de vazgeçmedi.

Ailenin yaşamındaki gelişmeleri ben de selfie’lerinden izliyordum. Nergis oğluyla birlikte evden çıkmaz olmuş, saçlarını boyamayı bırakmış, beyaz gri saçlarıyla selfie’ler çekip altına ders verici özlü sözleri paylaşıyordu.  Nergis’in bu ruhani paylaşımları Tanju’nun evi terk edişiyle artmıştı.

Tanju da evi terk edişini selfie’lerle açıklamış, kendi deyişiyle çok sevdiği aslan gibi oğlunu engelli görmeye ancak bir yıl dayanabilmişti. Bir süre sonra da yine selfie’siyle nikâh dairesinden çıkışını görmüş, evlendiğini böyle öğrenmiştik.

Orçun’a gelince tamamen sanal hayata sarılmıştı. O artık dünyaca tanınmış, 529 bin takipçisi olan selfie fenomeniydi. En son selfie’sinde kızlara sormuştu.

-Evlenme teklif etsem kim evet der?

Facebook genç kızların “evet”lerinden donmuş, çalışmaz olmuştu.

GELECEK HAFTA

IŞIKLAR KARARINCA

14 Şubat kısa öykü: Turnayı gözünden vuranlar

24 Ocak kısa öykü: İki pizza bir kola bir koca

17 Ocak kısa öykü: Güncellenen kadın

10 Ocak Kısa öykü: Hayatın anlamı

3 Ocak kısa öykü: Sosyete örgütü