ARZU AKYOL
Alfred Bernhard Nobel 21 Ekim 1833'te Stockholm’de dünyaya gelir. 1842’de ailece Sn. Petersburg’a taşınırlar. Baba, burada Rus ordusu için silah üretmeye başlar. Alfred edebiyata ve şiire ilgi duysa da babanın istediği olur ve kimya mühendisliği eğitimi için yurtdışına gider. Paris'te dönemin ünlü kimyageri T. J. Pelouze'nin laboratuvarında çalışır. Burada nitrogliserini keşfeden İtalyan kimyager Ascanio Sobrero ile tanışır. Bu tanışmadan sonra kolayca patlayabilen nitrogliserini daha dayanıklı hale getirmek için araştırmalara ve deneylere adar kendini. 1852 yılında Sn. Petersburg’a döner. Bu arada Kırım Savaşı biter, Rus ordusu baba Nobel’den silah siparişini keser, baba bir kez daha iflas eder ve iki oğlu Alfred ve Emil ile birlikte Stokholm'e geri döner. Alfred nitrogliserinle ilgili çalışmalarına burada devam eder. Çalışmalar sırasında meydana gelen bir patlamada kardeşi Emil ve dört kişi hayatını kaybeder. Ama Alfred denemelere devam eder. 1864 yılında bu çalışmaların sonucunu alır. Dinamitin, patlayıcı kapsülün ve dumansız barutun mucidi olarak tarihe geçer. 10 Aralık 1896’da San Remo’a beyin kanamasından öldüğünde farklı ülkelerden 355 patente sahipti. Dünyada çapında 90’dan fazla fabrikada onun patentleriyle çeşit çeşit patlayıcı üretiliyordu. Ardında 100 milyon kronluk bir servet bırakmıştı. Bir gazete ölüm haberini “Ölüm taciri öldü'' başlığıyla vermişti. Evet, dünyanın gözünde dinamiti keşfedip formülünün lisansını hükümetlere satarak servet yapan bir ölüm taciriydi o günlerde. Ama öyle bir vasiyet bıraktı ki ardında, bugün dinamitin mucidi bir silah tüccarı olarak değil de adına verilen Nobel Ödülleri’yle hatırlanıyor.
Nobel'in vasiyeti
Nobel’in vasiyeti üzerine; her yıl fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış alanında insanlığa en büyük hizmeti veren kişilere dağıtılmak üzere servetinin üçte biriyle yani 33 milyon kronuyla bir fon oluşturuldu. Yani Nobel artık gelmiş geçmiş en büyük silah tüccarı değil de mal varlığının üçte birini bilime ve barışa katkı sunmak için bağışlamış bir barış ve bilim sever olmuştu. Belki de hep söylendiği gibi yaptıklarından gerçekten pişman olmuştu. Bu gün ne düşündüğünü bilmek mümkün değil ama bu ironinin kendisi de farkında olmalı ki, ''Dinamiti bulan adamı -beni- barış dostu olarak görenler benimle alay edeceklerdir. Varsın öyle olsun. Madem insan aklını dinlemiyor öyleyse o kadar korkunç bir öldürme aracı bulunmalı ki, insanlık korku ve korunma içgüdüsü ile barışı seçsin'' diyerek, bir savunma bile geliştirmişti kendine. Gerçi onun patlayıcılardan elde ettiği servete bakıp bu yorumu inandırıcı bulmak pek o kadar kolay değil. Neyse biz konumuza geri dönelim. 1900 yılında Nobel ödülünü veren dört kuruluş Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine birleşme kararı aldılar ve Nobel Vakfı’nı kurdular. İlk Nobel Ödülü 1901 yılında verildi. Bugün dünyanın en prestijli en saygın ödülü işte böyle doğdu. Öyle ki belki de Nobel bile ödüllerinin günün birinde bu kadar önemli olacağını hayal edemezdi.
Göğsümüz kabardı
İşte geçtiğimiz hafta dünyanın bu en saygın ödüllerinin 2015 yılı sahipleri açıklandı ve bizim de göğsümüz kabardı. 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü “DNA onarımı” hakkındaki bilimsel çalışmasıyla Prof. Dr. Sancar’a verildi. Profesör Sancar, ödülü İsveçli Tomas Lindahl ve ABD'li Paul Modrich ile paylaştı. 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan Orhan Pamuk’un ardından Aziz Sancar’ın ödüle layık görülmesi Türkiye’de büyük heyecanla karşılandı. Keşke Nobel almasından önce yaptığı bilimsel çalışmalara heyecanlansaydık diye düşünmeden de edemedik doğrusu. Bir de Aziz Sancar diye bir bilim insanımız olduğunu Nobel aldığında öğrenip onun Türk mü Kürt mü Arap mı olduğunu tartışan insanlar vardı ki akıllara zarar. Hâlbuki Aziz Sancar Türkiye’ydi. Etnik kökeni ne olursa olsun bu topraklara aitti. 1946'da Mardin Savur'da doğdu. 8 kardeşin yedincisi olarak dünyaya geldi. Anne babanın okuma yazması yoktu ama çocuklarının eğitimine çok önem verdiler. Aziz başarılı bir öğrenciydi ama aklında futbol da vardı. Milli takımda oynamak en büyük rüyasıydı. Bir süre sonra kaleci olmak için yeterince uzun olmadığına karar verip derslerine ağırlık verdi. İlkokul üçüncü sınıfta Ankara’da subay olan abisinin yanına geldi ve ilkokulu burada bitirdi. Ortaokul ve lise öğrenimini Savur’da tamamladı. 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Ardından biyokimya araştırmacısı olmaya karar verdi. Bu isteğini biyokimya hocasına açtı. Hocası bir süre de olsa doktorluk yapmasını önerdi. O da hocasının tavsiyesine uyup, doğduğu yer olan Savur'a yakın bir köyde sağlık ocağında 2 yıl doktorluk yaptı. İşini o kadar tutkuyla yaptı ki burada hasta köylüler için Kürtçe öğrendi. Maaşının büyük bir kısmını da hasta çocuklar için kullandı.
Memleketim için sevindim
Aziz Sancar bilimsel çalışmalarını sürdürmek için Amerika’ya gitti. DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını orada sürdürdü. ABD'deki Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar, kendisi gibi biyokimya profesörü olan Gwen Boles ile evlendi. Mikroskop başında geçen, azimle sabırla örülmüş bir ömür ona pek çok ödül de getirdi. 2007 yılında Vehbi Koç Ödülü'nü kazandı. Aldığı 100 bin doların üzerine kendi cebinden 100 bin dolar daha koyarak 19 Mayıs 2008’de bir Türk Evi açtı. Son ödülü Nobel onu tüm dünyanın gündemine taşırken o duygularını şöyle anlatıyordu; “Kendim ve memleketim için çok sevindim. Çünkü bana çok güzel öğretim veren kendi memleketimdir." Şimdi Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık’ta Stockholm’de düzenlenecek törende Nobel Kimya Ödülü’nü alacak. Ödül, 3 milyon İsveç kronu (Yaklaşık 2.8 milyon TL) tutarında. Muhtemelen bunu da bilimsel araştırmaları için kullanacak. Belki de kanserin tedavisi bulunacak bu sayede. Gel de dinamitin babası Nobel’i hayırla anma şimdi…
KANSERİN TEDAVİSİNDE DEVRİM YAPABİLİR
Nobel alan Aziz Sancar’ın da içinde yer aldığı ekibin yürüttüğü çalışma kanser tedavisinde devrim yapabilecek nitelikte. İnsan vücudunun yapıtaşı bilindiği gibi hücreler. DNA, hem hücreler bölünüp yenilenirken hem de güneş ışınları veya radyasyon gibi dışarıdan gelen sebeplerle zarar görüyor ama hücreler bir şekilde DNA'yı tamir edip yoluna devam ediyor. İşte Sancar'a Nobel ödülü kazandıran çalışması da bu tamirle ilgili… Sancar çalışmasında, güneşte de bulunan ultraviyole, yani morötesi ışınların zarar verdiği DNA'nın hücre tarafından nasıl tamir edildiğini haritalandırdı. Nobel Ödülünü almasını sağlayan projeye göre DNA onarımı, hem kanserin önlenmesi için hem de kanser
RİTMİK SAAT
Ödülden bağımsız olarak Aziz Sancar’ın çok önemli başka buluşları da var. Mesela “Ritmik Saat”… En basit haliyle anlatmak gerekirse, kanser dediğimiz şey kendi hücrelerimizin değişime uğrayarak kontrolsüz olarak çoğalması. Bu hücreleri yok etmek için verilen kemoterapi sağlıklı hücreleri de öldürüyor. Ancak vücudumuzda DNA’sı hasarlanan hücreleri tamir etmek için bir mekanizma var. Bu mekanizma sağlıklı hücrelerle birlikte bizim kemoterapiyle yapısını bozduğumuz kanserli hücre DNA’larını da tamir ediyor. Yani biz dışardan hücreleri öldürmeye çalışırken vücut onları yeniliyor ve tamir ediyor. Burada Aziz Sancar’ın “ritmik saat” buluşu giriyor devreye. İnsan vücudunun bir ritmi var. Aziz Sancar ve ekibi aynı ritme DNA onarıcı sistemin de uyduğunu yani günün bazı saatlerinde DNA tamirinin çok yavaşken bazı saatlerinde çok hızlı olduğunu keşfetti. Yani kemoterapi DNA tamir hızının en düşük olduğu zamanda verilirse doz minimuma etki maksimuma çıkar. Bu da kanserin tedavisinde hayati önem taşıyan bir buluş.