Nisan Ak: Müzik insanın doğasında var Terör müziği susturamaz

UYGAR TAYLAN

uygartaylan@gmail.com

Bugünlerde 8,5 milyon New Yorklu onun masmavi gözlerindeki kararlı bakışla güne başlıyor. Metro duvarlarını kaplayan afişte, elinde orkestra şefi batonuyla bakan kız bizden biri. Müzik eğitimi için bursla Amerika’ya gitti. Parasız kaldığında da hayallerinden vazgeçmek yerine Amerika’daki eğitimini tamamlayabilmek için internette kampanya başlattı. İşte bu mücadelesi ve yeteneği sayesinde bugün 270 bin nüfuslu City University of New York’un yüzü oldu. 26 yaşındaki Nisan Ak’la İstanbul’dan başlayıp dünyanın en iyi müzisyenlerinin olduğu New York’a uzanan sanat mücadelesini konuştuk...

Müziğe nasıl başladın?

Yaklaşık 8-9 yaşlarında gitar çalmaya başladım. Lise yıllarında besteler yapıyordum. Bestelerim sayesinde İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni yüzde yüz burslu kazandım. Üniversitede besteciliğe yoğunlaşırken ister istemez şefliğe yöneliyorsunuz. Çünkü kendi bestelerini, hatta arkadaşlarının bestelerini yönetmen gerekiyor. Kendi bestelerimi yönettiğim bir konserde Mimar Sinan Üniversitesi’nden hocalar beni görünce “Gelsin, bizim okulda eğitim alsın” demişler. Ben de seve seve gittim. Mimar Sinan’da dersler aldıktan sonra İngiltere ve Amerika’da yaz okullarına katıldım. Amerika’daki yaz okulunda hocalık yapan orkestra şefi, “Nisan seni çok beğendik. Burada yüksek lisans yapmak ister misin?” deyince ben de “Tabii ki” deyip diplomamı alıp New York’a gittim. Ondan sonrası zaten malum çeşitli burs hikâyeleri... Şu anda Güney Carolina Üniversitesi’nde yüzde yüz burslu orkestra şefliği doktorası yapıyorum. Aynı zamanda asistanım ve orkestra şefliği dersi veriyorum. 

New York’la ilk karşılaşman nasıldı? 

Daha önce birkaç defa yaz okulu için yurtdışına çıkmıştım ama bu kadar uzun süre yaşama deneyimim olmamıştı. Hayatımda ilk defa 24 saat sadece İngilizce düşünülen bambaşka bir kıtada tek başıma, yetersiz bir bütçeyle var olmaya çalıştım. 

Bütçe sıkıntısı duymaya başladığında endişelenmedin mi?

Eczacıbaşı ve müzikseverlerin verdiği küçük burs sadece birinci dönemimi çıkarmama yetti. Normalde çok sakin biri olmama rağmen bu durum yüzünden sık sık anksiyete geçiriyordum. Sürekli “Ne yapacağım? Belli ki bütçem yetmeyecek ve parasız kalacağım” diye endişeleniyordum.  

Peki, Indiegogo maceran bu noktada mı başladı?

Indiegogo, dünyanın dört bir yanından insanların desteğini alarak, güzel fikirlerin hayata geçmesini sağlayan bir sosyal bağış sitesi. Arkadaşlarım sürekli “Indiegogo hareketi başlatsana” diyordu ama böyle bir şey yapmak cesaret istiyor. Kendini ortaya atacaksın ve insanlara “Malzeme benim bana para verin! Çünkü ben okumak istiyorum” diyeceksin. Seni destekleyenler sonuçta bir şey kazanmıyor. Arkadaşlarımın yardımıyla bir video hazırlayıp paylaştım. Ben insanlara sadece bir umut verdim ve onlar hayalimi gerçekleştirdiler. Bin dolar da yardım eden vardı bir dolar da… İki ayda 16 bin dolar toplandı. 

Sonra topladığın yardımları alıp okulun kapısına gittin...

Notlarım hep çok iyiydi. Kampanyanın da etkisiyle okul, “Paranı sonra da ödersin. Bize borçlu ol, derslerine devam et” dedi. İlk sene derslerime kayıt olmamı engellemedi. Daha sonra okul benimle ilgili bir video yaptı. Queens Collage’ın yüzü oldum. Birinci sene çok az bursum varken ikinci sene yüzde yüz burs verdiler. Düşünebiliyor musun bu yıl da 270 bin 

nüfuslu City University of New York’un yüzü oldum. 

Kampanya sonrasında hayatında neler değişti

Indiegogo kampanyası en çok çevremi genişletti. Sadece Türkiye’den değil, dünyanın birçok yerinden müzisyen ya da müziksever tanır oldum.

Bursunu aldın, mastırını tamamladın. Sonra ikinci bir kez daha mı Indiegogo açıldı?

Evet ama maalesef o olmadı, yaklaşık 4 bin dolarda kaldı. Tam o sıralar terör olayları artmıştı. İnsanların artık daha başka öncelikleri var. Mastırımı okulun verdiği bursla tamamladım. Eastern Music Festival’de orkestrayı yönetiyordum. Şimdiki hocam festivalde yüzde yüz bursla doktora teklif etti. Bir de “Graduate asistan olacaksın, maaşın da olacak” deyince kabul ettim. 

HAYALLERİNİ TAKİP ET

New York’un tüm metrolarında senin fotoğrafının olduğu bir afiş var, altında da bir slogan...

Follow your dreams! ‘Hayallerini takip et!’ Önce Indiegogo, sonra konserlerim olunca, bir de üstüne basın yazınca okulun PR ajansından adımı duyuyorlar. “Aaa böyle bir kız varmış. Onunla iletişime geçip bir video çekelim” diyorlar. Daha önce 2014-2015 sezonunda metrolarda okulun onur listesindeki Fullbright Burslu sekiz öğrenciyi paylaşmışlar. Bu sene City University New York’un yüzü olarak da sadece beni paylaştılar.

Hayallerini gerçekleştirmek isteyip de gerçekleştiremeyenlere ne önerirsin?

Anlıyorum, birçok insan yapmaya, gitmeye cesaret edemiyor. Yetenekli olduğu halde hayallerini gerçekleştiremeyen pek çok insan var. Gitmek, parasızlık ya da başka şeyler insanları korkutuyor. Beni korkutmadı! Türkiye’de de bütün dünyada da hayallerini gerçekleştirmek isteyenler var. Özellikle müzik ve sanat söz konusuysa biraz gözü kara olmalılar. Şu anda sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada ekonomik kriz var. Savaş kapıda. İnsanlar daha risksiz işlere girmek istiyorlar. Çünkü bir noktada para kazanmamız gerekiyor. Ben 26 yaşında doktoraya yeni başladım. 3 sene daha doktora okuyacağım. Ondan sonra işe girebilir hale geleceğim. Yani 30’uma yakın para kazanmaya başlayacağım. Bu birçok insan için çok büyük lüks. Ben de çok param olduğu için değil, gözüm kara olduğu için okuyorum.

Ekonomik krizin olduğu, savaş ve terör korkusunun hüküm sürdüğü bugünlerde müzik artık bir lüks haline mi geldi?

Müzik bir lüks olarak görülüyor. Ben işimi çok iyi yaptığım zaman kimsenin hayatını kurtarmıyorum. İşimi çok iyi yaptığım zaman piyasalar düzelmiyor, kimsenin karnı doymuyor. O yüzden insanlar bunu bir lüks olarak görüyor. Tabii ki bir lüks değil! Fakat sanat bir ihtiyaç, bir ifade biçimi... Sanatsız bir ülke, sanatsız bir kültür olamaz. Asıl böyle sıkıntıların olduğu dönemlerde müzik çıkıyor. Bakın I. ve II. Dünya Savaşı'na… Bugün hayranlıkla dinlediğimiz bütün besteciler o sırada var olabilmiş. O şartlarda büyük eserler çıkarabilmiş sanatçılar. Biz şu an zor dönemler yaşıyor olabiliriz ama o zor dönemler bizi eşsiz kılıyor. 

Türkiye’de bir terör olayı yaşandığında önce konserler iptal oluyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsun?

Başlarda anlıyordum. Kayıplarımıza saygı duymak adına yapıldı ama eğlence sektörüyle müzik ve sanat arasında çok büyük bir fark var. 200 sene önce savaş halindeyken yazılmış bir bestenin konserini iptal ediyorsun. Hâlbuki benim dışa vurduğum sanat; bir gelenek, köklü bir anlatım biçimi… Bu bestelerin yazıldığı dönemlerde savaş var. Anlatmaya çalıştığı şey belki terörün onu ne kadar etkilediği... Onu susturuyorlar ama evlendirme programları, şarkı yarışmaları, şov programları devam ediyor. Terör müziği susturamaz! Terör sanatı susturamaz! Tam tersi terör ve savaş oldukça insanlar duygularını sanatla ifade edecekler. Çünkü sanat bir ifade biçimidir.

Lüks olarak görmeyin, müzik bir ihtiyaç

Müziğin tedavi edici bir özelliği olduğunu düşünüyor musun?

Müzik beyni çok çalıştırıyor. Her iki lobun ortasındaki damarları birleştiriyor. Dolayısıyla aynı anda bir şeyler yapabilme yetisini geliştiriyor. Klasik müzik ya da değil! Kendini kötü hissediyorsan müzik bunu değiştirebilme gücüne sahip. Lüks olarak görmeyin, müzik bir ihtiyaç. Müzik ve sanat her zaman olacak zaten, çünkü insanın doğasında var. 

Önyargıyı kırmak çok zor değil 

Yurtdışında Türk kadın orkestra şefi olmak nasıl bir duygu?

Hem Türküm hem kadınım hem de 26 yaşındayım. Bu gerçekten çok ender bir kombinasyon. Avrupa’da Türk olmak daha farklı… Almanya’da yaşayan Türklerden dolayı Avrupa bizi daha çok tanıyor. New York ve Amerika o kadar tanımıyor. O yüzden Amerika’da biraz otantik bir şey Türk olmak. Orkestra şefi dendiğinde akla gür saçlı, yaşlı, beyaz tenli ve beyaz saçlı bir adam geliyor. Benim gibi 25 yaşında, aksanlı İngilizce konuşan bir kadın görünce algıları alt üst oluyor. Çok erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz. Alışkanlıklarla alakalı biraz da… İnsanlar böyle bir şey beklemediği için şaşırıyor. O yüzden ön yargılı bakıyorlar. Ama eğer iyiysen, dersini çalışmışsan, sakinsen ve nasıl yöneteceğini biliyorsan önyargıyı kırmak çok zor değil.