Melankolinin en melodik hali… Blonde Redhead

UYGAR TAYLAN

uygartaylan@gmail.com

Blonde Redhead; İtalyan Simone ve Amadeo kardeşler, efsanevi Japon vokal Kazu… 20 yıldan fazla süren müthiş bir kariyer… Elbette bolca melankoli. Dünya turneleri kapsamında 20 Şubat’ta İstanbul’a gelecek olan Blonde Redhead’le konuştuk.

Art rock, indie ve dream pop tarzları arasında gezinen alternatif müzik dünyasının benzersiz üçlüsü Blonde Redhead, 1993 yılında kuruldu. Grup, İtalyan ikizler Simone ve Amadeo Pace ile New York’un en önemli müzik okullarından biri olan Berklee’de bir araya geldikleri Japon Kazu Makino’dan oluşuyor. Misery is a Butterfly, Elephant Women, Dr Strangeluv ve Messenger gibi melankolik klasiklere imza atan topluluk, dokuz stüdyo albümüyle alternatif müzik dünyasının en saygın isimlerinden biri oldu. Blonde Redhead, yeni albümleri “3 O’Clock” sonrası çıktıkları Avrupa turnesi kapsamında 20 Şubat Salı akşamı IF Performance Hall Beşiktaş sahnesinde olacak. Bu büyülü müzikal yolculuk öncesi, grupla konuşma fırsatı bulduk. Aşk acımıza ortak olan melankolik şarkılarıyla Blonde Readhead konserini kaçırmayın!

İlk albümünüz yayınlanalı 20 yıldan fazla oldu. Bu süreçte dinleyicilerde ve müzikte ne gibi değişimler oldu?

Müzik yapmaya başladığımızdan beri bizim için her şey değişti. Birçok iniş ve çıkış yaşadık ama müzik yapma hevesimizi hep korumayı bildik ve bu da bizi ayakta tuttu. Beraber çalıştığımız insanlar konusunda da iyi kararlar verdik ve yapmak istediğimiz müzik için kendimizi hep özgür hissettik.

Müzikte melankoli denildiğinde ilk akla gelen isimlerdensiniz... Melankoli duygusunun sizdeki karşılığı nedir?

Biz hep böyle şarkılar yazdık ve yazmaya devam edeceğiz. Hepimiz klasik ve biraz da romantik müzikle büyüdük. Sanırım bu tarzlar bizi bugüne kadar etkiledi. Erken yaşta sizi cezbeden müzik türleri, sizinle bir ömür boyu yaşamaya devam edebiliyor.

Biraz eskiye gitmek istiyorum… “Misery is Butterfly” şarkısını yaptığınız günlerde ne gibi duygulardan etkilendiniz, parçanın yaratım sürecini hatırlıyor musunuz?  

Elbette. En iyi albümü yapmak istiyorduk ve bunun için oldukça istekliydik. Kazu o dönem çok hastalanmıştı ve stüdyoda kayda girmede önce şarkıları beraber hazırlıyorduk. Onun hastalığından ve geçirdiği at kazasından dolayı bizim için aşırı duygusal yoğunluk yaratan bir dönemdi.

AŞKIN İNTERNETTEN ÖNCEKİ HALİNİ ANIYORUZ

Aşkı anlatan çarpıcı sözleriyle nesilleri etkilemiş bir müzik grubu olarak bugün ilişkilerin cep telefonu uygulamalarında yaşanıyor olması durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Kendimizi bu kültürün parçası olarak görüyoruz. Bir yandan günümüze adapte olmaya çalışırken bir yandan da hayatın ve aşkın internet ve telefonlardan önce nasıl olduğuyla ilgili romantik anları hatırlıyoruz. Ne yazık ki teknoloji artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası ve bundan sonraki var oluşumuzun ne kadar parçası olacağına karar vermemiz gerekiyor.

En son popüler animasyon dizisi Rick and Morty’nin bir bölümünde “For the Damaged Coda” parçanızla karşımıza çıktınız. Rick and Morthyle buluşma fikri nasıl oluştu, diziyi takip ediyor musunuz?

Hiç izlemiyorduk ama bölümdeki müziğimizi duyduğumuzda parçanın tam uyduğunu söyleyebiliriz. Şarkımızın animasyonun havasına kattıkları ve modu  bir anda değiştirme biçimi  gerçekten çok komik olmuş.

Konser seyahatleri ve hayatın koşuşturmasından uzaklaşıp sakinleşmek için kendinize ne gibi yöntemler uygulamayı seçiyorsunuz?

Meditasyon, filmler, yemek yapmak, şehir dışına çıkmak ve arkadaşlarla olmak sanırım en güzel yöntem bizim için.

Kazu’yla çalışmak çok eğlenceli

Kazu gibi ikonic bir kadın vokalle çalışmak nasıl?

Gerçekten harika ve eğlenceli.

Sizin için artık çok tanıdık olan İstanbul sokaklarında neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Mutlaka uğradığınız noktalar var mı?

Sadece şehrin mimarisine  ve Tarihi Sultanahmet  bölgesinden Boğaz’a bakmaya  bayılıyoruz, bizde çok  güçlü  ve hayat dolu  duygular uyandırıyor.

1993 yılında ilk albüm için stüdyoya giren Kazu, Amedeo ve Simone’la buluşma şansınız olsa hayat ve müzik adına ne gibi tavsiyeler verirdiniz?

Müzikteki olabilecek hataları kabul etmek. Çünkü bu durum bazen bildiğiniz sulardan  çıkmanız için ilginç yollar  yaratabiliyor. Basit olanın  üstüne gitmek ve zor olana odaklanmamak. Ayrıca  zayıf olduğun konulardan,  iyi bir şeyi taklit etmeden  yeni bir stil yaratabilmek  gibi tavsiyeler verirdik…