Mehdiliğini 'iddia' eden sahtekâr Mehdiyeti 'inkâr' eden dalalettedir!

MURAT ÇETİN

katrepaper@hotmail.com

Din-i Mübin-i İslam’ın birçok meselesi gibi, Mehdiyet konusu da su-i istimal edilmektedir. Hatta ülkemizde Mehdi olduğunu iddia eden birçok sahtekâr, Müslümanların saf ve temiz duygularını maalesef göz göre göre kullanmaktadır. Birçok İslam âlimi(!) ise güya bunlarla mücadele adına dinde ciddi “tahribat” yapmaktadırlar.

Dünyada her şey art niyetliler tarafından “suiistimal” edilebilir. Bu ihtimalden ötürü bir şeyi aslıyla reddetmek; doğru değildir. Bunun meseli “pire için yorgan yakmaya” benzer. Dolayısıyla; burada insafın devreye girerek istikametli hareket etmesi elzemdir. Bu gibi konularda ne kadar ifrat ve tefriti deruhte eden fikirler varsa  hepsi battaldır ve yanlıştır.


Mehdi meselesi ile ilgili rivayetlere baktığımız zaman; mana itibariyle tamamı “manevi mütevatir” derecesindedir. Madem İslam ebedidir ve ebede kadar gidecektir. Öyle ise Allah-u Teâlâ her fesat-ı ümmet zamanında, bu dini fesattan kurtaracak bir “ıslahçı” ve “muslih” mutlaka gönderecektir. İşte o ıslahçı ise Hazret-i Mehdi (a.s) veya Mehdi misal zatlardır. Bu husus bizim imanımızın temel esasıdır. Onun için evvela böyle bir şeyin vukuuna iman etmek lazımdır. Bununla birlikte; Mehdi meselesinin tafsilatı ve sureti hakkında ise, kesin bir bilgi yoktur. Çünkü bu gibi hadislerin mahiyeti; olay vuku bulduktan sonra tezahür etmektedir.

Peygamberimiz (asm)’in bu ve benzeri hadiseleri haber vermesindeki maksat; ümmetin “kuvve-i maneviyesini” takviye etmek içindir. Dolayısıyla doğru olan; bazı art niyetlilerin bu gibi hadisleri suiistimal etmesinden dolayı, bu adamların ifsadını ve onların niyetlerini ret etmektir. Bu hususta konunun aslını “inkâr” etmek “insafsızlık” olduğu gibi; muvaffak olunacak bir yol da değildir. Siz birileri bunu kullanmasın ve suiistimal etmesin diye; “Mehdi meselesini biz dinden kökten çıkaralım” derseniz; bu husustaki hadisleri, delilleri ve ümmetin 14 asırlık inancını asla değiştiremezsiniz. Böyle bir yolda da gidilmez. Böyle bir çaba boşa kürek çekmekten başka bir şey değildir.

Bazı ilim adamlarının bu yönde çalışmalarını(!) görüyoruz. “Mehdi konusunu top yekûn ortadan kaldıralım ve dinden çıkaralım” diyerekten; bu konunun su-i istimal edilmemesi için; farkında olmadan din-i İslam’a darbe vuruyorlar. Bu noktaya özellikle dikkat çekmek isterim. Bunlar; “Ümidi olmayan yaşayamaz” düsturunu bildikleri halde, ümmetin ümit damarını kesmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken de bu konu hakkındaki hadisleri inkâr ediyorlar. Hadisi inkâr etmek doğru değildir. Sünnet kitapları bu konularla doludur. Bunu isteseniz de kaldıramazsınız. Yanlış yola gitmeyin. Birde bu hususta gafa düşenler; bilinçsizce dış mihrakların oyununa geliyorlar.

Mehdi meselesini dinden çıkarmaya çalışmanın iki zararı vardır. Birincisi: Ümmetin kuvve-i maneviyesini güçlendirmek içindir. Ki bu inancı kırmak ise ümmeti “ümitsizliğe” sevk etmektir. İkincisi: Böyle bir yolu mümkün görenler karşısına 14 asrın “akidesini” alarak; Müslümanların icmaını ve manen mütevatir derecede olan hadislerin inkârını çareyi yegâne zan etmek gibi beyhude bir yola giriyorlar. Hâlbuki bu çalışmanın temeli dış mihraklıdır. “Kurtarıcı bir dininiz olmasın” diye yapılmaya çalışılan bir oyundur. Ve beyhude bir yoldur. Bu işte takip edilecek yol hadislerle mücadele etmek değil; hadisleri su-i istimal edenlerle mücadeledir. Unutmamak lazım; derman haddini aşarsa dert getirir.

Peygamberimiz (asm) Hazret-i Mehdinin kim olduğunu; şahsını ve zamanını asla tayin etmemiştir. Çünkü maksadı burada verilmek istenen mesaj ve manadır.  “Bu Mehdidir veya Mehdi olacaktır” bir inanç ve anlayışın referansı “din” değildir. Bir zat gelir ve ümmet bu kişinin eliyle ittihat edip kurtulursa, bu ümmetin kurtuluşuna vesile olduğu için o kişiye Mehdi denilir. Yani; olay vuku bulduktan sonra bu unvan anlaşılır. “Bu ileride mehdi olacaktır” diye bir inanç ve anlayış yanlıştır.

Kur’an ve Hadiste böyle bir şey yoktur. İnsanları Allah’ın Kitabına ve Peygamberin Sünnetine davet etmek lazımdır. Aksi manaya gelen şahsına davet etmek; şahsını kutsamak ve putlaştırmaktır. Mehdiyet, Gavsiyet, Velayet gibi unvanlar;  insanları kendine kul yapmak için kullanılacak makamlar ve araçlar değildir. Bunlar birilerini şahsını kutsamak için kullanılacak bir vasıta değildir. Allah ve Resulü’nün söylediği sözleri kendini kutsamaya bir araç olarak kullanmaktır. Zaten bunu kullanan adam ise art niyetlidir.

Onun için kim ; “Ben Mehdiyim(!), ben Kutubum ve Gavsım; bana gelin, itibar edin” diyor ve Kur’an’a davet etmiyorsa bu şahsını ön planda tutmaktır. Bu zaten onun hain ve sahtekâr olduğunu gösterir. Bu bir makam değil, ulaşılacak bir hedeftir. “Bu ileride mehdi olacak” gibi söylemler söz konusu olamaz.

Bu hususu şöyle bir misal ile anlatmak isterim. Resul-u Ekrem (sav) Hendek’te İstanbul’un fethedileceğini haber vermişti. “Bazı beldelerle birlikte İstanbul fethedilecektir” diyerek, İstanbul’u fethedecek askeri de methetmişti. Burada Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedince bu hadisteki iltifata mazhar olanın “o” olduğu anlaşıldı. Elbette Peygamberimizin verdiği haber haktır. Peygamber Efendimiz neden o’nun adını ve İstanbul’un hangi tarihte fethedileceğini söylemedi? Bu hadis, oradaki ümmete kuvve-i maneviye veriyor. Muvaffakiyeti müjdeleyerek onlara bir siyaseti gösteriyor. Ümmetin kumandanı olarak bütün ümmete hedef tayin ediyor. “Bu Konstantinye’yi fethedin O’na çalışın” dedi. Bu hadisten dolayı nerde bir İslam devleti ufak bir kuvvet kazansa ilk hedefi İstanbul oluyordu. Hendek savaşından itibaren Konstantiniye rahat uyku uyumadı. Kim kafasını kaldırdıysa O’nu kuşatmaya gitti. Bu hadis kaç asır boyunca dünya siyasetine yön verdi. Onun için Resul-u Ekrem’in maksadı sadece Fatih Sultan Mehmet değildi. Bu bir hedefti.. Bir hedef gösterdi ve buna ulaşın dedi. Bu yüzden bunu ortadan kaldırmak da doğru olmadığı gibi, bunu bir şahsın üzerinden göstermek de doğru değildir. “Ben İstanbul’u fethedecek kişiyim diyerek” insan kendine bu makamı kazanamaz. Hadis bunun için değildir. İstanbul’u fethetmek için çalışısın ve bu iltifata mazhar olun. Ancak ne zaman İstanbul’u fethedersin, o zaman müjdelenen şahıs olduğun anlaşılır. Yoksa ileride İstanbul’u fethedecek adam budur diye bir şey söz konusu olmamıştır. Kimse böyle bir iddia ile ortaya çıkmamıştır