Yeni sezona yeni kanalında ‘Merhaba’ diyen Güle Güle Oturun programının mimarı Selim Yuhay ile Eskişehir’de buluştuk. Bugüne kadar 700 ailenin hayatına sihirli dokunuşlarda bulunan Yuhay ve ekibi, bu sefer formatlarında ilk kez Iraklı bir aile için tüm evi yeniledi. Ailesini harabeden kurtaran Yuhay'a şükranlarını sunan anne Isra, “Soba bile yakamıyordum. Türk komşularım sağ olsun bize hep yardımcı oluyor. Allah, onlardan ve Selim Bey'den razı olsun” diyor...
Selim Yuhay: Yaptığım işin insanları mutlu etmesi benim tutkum
Bugün ‘Güle Güle Oturun’ programı olarak ilk kez tüm evi yenilediniz. Eskişehir’de olma sebebimizi sizden dinleyelim…
Evet, program konseptimizde Eskişehir bölümümüz bir ilk oldu çünkü ailemizin durumu gerçekten de acilen müdahale edilmesi gereken özel bir durumdu. Irak’ta yaşayan ve ülkelerinde yaşanan iç savaş nedeniyle doğdukları toprakları terk ederek, çocuklarını güvenle büyütebilmek için dilini dahi bilmedikleri bir ülkeye göç etmek zorunda kalan bir aile için Eskişehir’e geldik. Düşünün ki; ailemiz savaşın ortasında çocuklarını alıyor, mülteciler konusunda her zaman duyarlı olan ülkemize geliyor. Mülteci birimi aileyi Eskişehir’e yönlendirince; ilk haftayı otobüs terminalinde geçirmek zorunda kalmışlar. Ailemiz, camları dahi olmayan, hijyenden tamamen uzak, derme çatma bir bodrum katı kiralamış. Şartlar böyle olunca küçük Rüya kan kusacak kadar hasta olmuş. Baba, çeşitli nedenlerden dolayı Irak’a dönmüş ve kendisinden bir daha haber alınamamış. Her ne kadar resmi bir açıklama olmasa da baba için ‘öldü’ demişler.
MERYEM’İN LAKABI MESSİ
Peki aile size nasıl ulaştı?
Anne Isra, binbir zorlukla yaşam mücadelesi ve çocukları için hayatta kalma savaşı veriyor. Ailede yalnızca 13 yaşındaki Meryem ve 14 yaşındaki Zekeriya okula yazıldığı için akıcı derecede Türkçe konuşabiliyor. Oldukça başarılı bir öğrenci olan Meryem okulun futbol takımında oynuyor. Beden Eğitimi Öğretmeni Uğur Bey, futbolda da kendini kanıtlayan Meryem’e ‘Messi’ lakabını takmış. Zekeriya da başarılı bir öğrenciymiş ancak bir gün sokakta düşüp, kafasını yarınca 6 ay hastanede yatmak zorunda kalmış ve bu süreçte devamsızlıktan sınıf tekrarı yapmış. Çocukların öğretmenlerinden Emel ve Edife Hanım, ailenin yaşadığı zor şartlardan haberdar olunca duruma kayıtsız kalamamışlar. İşte bu bizi biz yapan bir özellik. Türk insanı her zaman; dili, dini, ırkı fark etmeksizin düşene el uzatır. Edife Öğretmen bu yardımlarla da sınırlı kalmamış ve aile için daha fazlasını yapmak amacıyla bize ulaşmış. Böylelikle ben ve ekibim, ailenin durumundan haberdar olduk. Ailenin ve evlerinin fotoğraflarını görünce de vakit kaybetmeden Eskişehir’e gelmeye karar verdik. Bizler Güle Güle Oturun ekibi olarak; gittiğimiz evlerin odalarını yeniliyoruz ancak bu evin değil odasını yenilemek, bir duvarına çivi çakmak bile mümkün değildi. Bu nedenle yeni bir ev tuttuk ve onlar için baştan yarattık.
Aile bağlarına oldukça önem veriyorsunuz. Çocuklara yaklaşımınız da oldukça babacan. Siz nasıl bir ailede yetiştiniz?
Kendimi 3-4 yaşlarında tanımaya başladığımı düşünüyorum. Anneannem, bana evdeki eşyaların yerini değiştiriyorum diye kızardı. Annem ve babam yaramazlığımdan çok dert yandı ama hep sevgi ve saygıyla eğitildim. Beni var eden şeylerden birisi de anneannem… Duvarda asılı bir tabağı vardı. Üzerinde dilenci bir çocuk. Yırtık kıyafetli, elinde bir parça ekmek. Ailesinin yaşadığı sıkıntılardan dolayı çocuğun sokakta yalnız yaşadığını anlatıyordu. Yani en önemli ders aile içerisinde başlıyor. 3 çocuğum var, 2,5 sene önce boşandım. Bazı ilişkiler özeldir tabii ama anne çok önemli.
MİMARLIK BABA MESLEĞİ
Mimar olmaya nasıl karar verdiniz?
Mimarlık aile mesleğimiz. Babam da bu konuda her zaman bana örnek olmuştur. Bugünlere gelme sebebimin de mesleğimden çok insani yaklaşımlarım olduğunu düşünüyorum. Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunuyum. Okurken aynı zamanda insan ilişkileri üzerine kendimi geliştirip daha farklı sektörlerde de çalıştım. Resim - sanat galerisine başladım. Ayrıca reklamcılık, gazetecilik ve köşe yazarlığı da yaptım. Bunlara ek olarak çocuk, gençlik ve sanat dergisi çıkarttım.
EŞYALARA DUYGU YÜKLÜYORUM
Küçük dokunuşlarla insanların içinde beslediği duyguları ortaya çıkarabiliyorsunuz…
Mimarlıkta inşaat süreci çok uzun olduğu için profesyonel hayatımda iç mimariye ağırlık verdim çünkü insanlar üzerindeki etkisini daha çabuk görebiliyordum. Benim de mesleğimden aldığım en büyük haz insanların yüzündeki tebessüm. Örneğin; unutulmuş bir baba yadigârını saklamak yerine, onu çekmeceden çıkarıp çerçeveleyip evin özel bir köşesine koyduğunuzda; size vereceği anılar ve hatıralar, onlarla ilgili çok özel düşünceleri ve duyguları hissettirecektir.
İyi niyetinizi suiistimal eden dolandırıcılar da birkaç kere haber olmuştu...
Bizim programın pozitif etkisini ve benim ismimin güvenilirliğini kullanarak maalesef piyasada birçok dolandırıcı çıktı. Herkese mailler atılıyor “Mimar Selim Bey gelecek evinize. Şu kadar para verin, notere yatırın” diye. Buradan bir kez daha dile getiriyorum. Biz yaptığımız evler için hiçbir zaman para talep etmiyoruz. Savcılıkta bu konuda açılmış yüzlerce dosya var ve bunlar da oldukça üzücü.
Haftada kaç ev yapıyorsunuz?
Zamanı iyi kullanabilmek, aileyi tam anlamıyla tanıyabilmek ve doğru çözümler üretebilmek için haftada 3 ev yapıyoruz. O ailelere en kaliteli ürünleri sponsorlarımızın desteğiyle verme çabasındayız.
Evde ilk yaptığınız şey ne oluyor?
İlk baktığım şey fotoğraflar. Sehpanın üzeri nasıl dizayn edilmiş, aksesuarlar çapraz mı konmuş, odanın ortasında
ÖRNEK OLMAYA ÇALIŞIYORUZ
Eskişehir’e yardım etmek için geldik aslında ama normalde gidilecek ailenin şartı var mı?
Kanal yönetimi ve ekibimiz bütün başvuruları titizlikle inceliyor. Aile ön görüşmeye çağrılıyor. Tamamen şans aslında. Ondan sonra çok özel bir ihtiyaç durumu varsa öncelik tanınıyor. Bunu bazen kamera önünde, bazen kamera arkasında yapıyoruz. Aslında bir dekorasyon programıyız ama ihtiyaç doğrultusunda da doğru örnek olmak istiyoruz.
EVE DEĞİL, CENAZESİNE GİTTİK…
Hikâyesinden en etkilendiğiniz aileyi hatırlıyor musunuz?
İnanın sayamayacağım kadar fazla ancak biri var ki her hatırladığımda beni çok başka yerlere götürür. Lösemi hastası bir oğlumuzun odasını yapmıştık. Biz odayı kendisine teslim etmek için hazırlanırken, onu kaybettiğimizi öğrendik ve ertesi gün ev teslimine değil cenazesine gittik. Oğlumuzun babası “Selim Bey, sizin yerinize oğlumuza odayı biz teslim ettik. Onun cansız bedenini yatağına koyduktan sonra cenazesini kaldırdık” demişti. Hiç unutamadığım bir gündü.
YILLARIN TECRÜBESİ KİTAPLAŞIYOR
Program dışında başka projeleriniz var mı?
Elbette. ‘Evimizdeki Şifreler’ adlı bir kitap yazıyorum. Kitabımda; bugüne kadar gittiğim tüm ailelerle yaşadığım mimari tecrübeleri paylaşacağım. Böylece insanların kullandığı renklerin, ürün seçimlerinin doğru olması için hem kendilerini tanımalarına hem de daha doğru mekânlar yapmalarına yardımcı olacağım.
Anne Isra: Allah Türklerden razı olsun
Isra Hanım, siz burada nasıl zorluklar yaşadınız?
Çocuklarımla burada tek başıma yaşam mücadelesi veriyorum. Yiyecek, sağlık, barınma şartlarımız oldukça zorlu… Yaşadığımız yer zaten çok kötü. Sobayı bile yakamıyordum, sürekli tütüyordu. O yüzden çocuklarım sürekli hasta oluyor. Neredeyse Türkçe hiç konuşamıyorum ama anlıyorum.
Komşularınızla olan iletişiminizi nasıl kuruyorsunuz?
Türk insanları gerçekten çok yardımsever ve çok iyi. Komşularımızda sağ olsunlar bize hep yardımcı oluyor. Türkçe bilmesem de bir şekilde anlaşmaya çalışıyorum. Küçük çocuklarım olduğu için işe de giremiyorum. Burada insanlar bazen erzak veriyor, çocuklarıma giyecek kıyafet veriyor, akşam pişirdikleri yemeklerden bize de getiriyor. Çocuklarımla birlikte bir şekilde geçinmeye çalışıyoruz. Bazen sadece çay ve ekmek yiyoruz.
Selim Bey sizi hayalinizdeki eve kavuşturdu. Neler hissediyorsunuz?
Benim tek istediğim çocuklarımın sağlıklı olması. Onlar sağlıklı olsun, karınları doysun, üşümesin bana yeter. Güle Güle Oturun programı da İstanbul’dan bizim için geldi. Çok mutlu oldum. Bu kadar zor durumdayken bizlere yardım eli uzattılar. Çocuklarımla başımızı sokacağımız sıcacık bir yuva hazırladılar. Allah hepsinden razı olsun.