sibel.ates@aksam.com.tr
Denize ve deniz canlılarına tutkun Mert Gökalp, “Lüfer” adlı belgeseliyle nesli tükenme tehdidiyle karşı karşıya olan lüfer balığına dikkat çekiyor. “Lüferi yok etmek için elimizden geleni yapıyoruz” diyen Gökalp’le buluştuk.
“Lüfer”, Mert Gökalp ve 50 kişilik ekibinin 3 yıl, 100 çekim günü süren çalışmaları ve 600 saati aşan görüntüleriyle ortaya çıktı. Şimdiden çevre örgütlerinin büyük beğenisini toplayan “Lüfer”, !f İstanbul Bağımsız Film Festivali’ndeki ilk gösteriminin ardından, 25 Nisan Ankara Uluslararası Film Festivali’nde En iyi 2. Belgesel Ödülü aldı. İstanbul Akvaryum’un sponsor olduğu Lüfer Belgeseli, yurtdışında da pek çok festivale katılmaya hazırlanıyor. Sizi tanıyalım mı? Mühendislik mezunuyum ama denize olan tutkum nedeniyle ODTÜ Sualtı Topluluğu’na girdim. Daha sonra yurt dışında master ve doktora yaparak kendimi deniz biyoloğu olarak buldum. Amatör fotoğrafçılıktan profesyonel fotoğrafçılığa, kameramanlığa derken yönetmen oldum. Deniz sevgisi, bilim tarafı, fotoğrafçılık, görsellik, kamera, yönetmenlik bir şekilde ayrı ayrı ilerleyen kulvarken bir noktada birleşti. Önce kitaplarla başladım; Türkiye Deniz Canlıları Rehberi, Doğa Rehberi gibi çalışmalar yaptım. Son iki senedir Magma Dergisinde free-lance yazar ve fotoğrafçı olarak çalışıyorum. Deniz sizin için ne ifade ediyor? Deniz benim için kısaca ev demek. En iyi bildiğim ve tanıdığım bir alan. Hem mutlu eden hem de hüzünlendiren… Her okyanusun, denizin su birikintisinin altını üstünü görmek istiyorum. İnanılmaz bir merak var içimde, neler yaşıyor burada diye. Deniz insanlarını da bundan seviyorum sanırım. Neden Lüferi seçtiniz? Konu sadece, lüfer değil aslında. Lüfer bir sembol… 3-4 bin sene önceki sembol, orkinostu, palamuttu. Orkinos, uskumru ve kolyozun terk ettiği gibi lüferin, palamutun ve kalkanın çok yakın bir süreçte İstanbul Boğaz’ından, Marmara’dan, Karadeniz’den bir daha gelmemek üzere yok olması veya bu sulardan çekilmesi mümkün. Bu belgeselin amacı da bunu anlatabilmek... BİR BALIĞIN FERYADI… Lüfer belgeselinin önemi nedir sizin için? Lüfer belgeselini çekmeye nasıl karar verdiniz? Lüfer, Ege Denizi’nden Karadeniz’e, Karadeniz’den de Ege’ye çok zorlu bir yolculuk yapıyor. Yani Boğaz’ın akıntılarıyla ve fırtınalarıyla savaşıyor. Beslenmesi gerekiyor. Birçok balık, yunuslar tarafından kovalanıyor belki. İstanbullularla bir savaş ilişkisi yaşıyor aslında. Sadece lüfer değil, diğer balıkların da geçtiği her noktada onları zehirliyoruz, ağ atıyoruz, zıpkınlıyoruz, oltayla tutuyoruz. Lüferi yok etmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Geçiş alanı bırakmıyoruz, yumurtlamasını engelliyoruz. Balığın başına gelmeyen kalmıyor. İstanbul’un lüferle ilişkisi yemek üzerine. Sevgimiz de onun üzerine… Belgesel ise bir balığın, denizin ve canlılarının feryadı, bizlere seslenişi diyebiliriz. Belgeselde sizinle emek veren deniz ve lüfer tutkunları olduğunu biliyoruz. Bu kişilerle yaşadığınız komik, duygusal anlar oldu mu? Sanırım benim için en unutulmazı ağları delip kaçmaya çalışan lüferdi. Jilet gibi dişleriyle dalyan ağlarını kesmeye çalışıyordu balık. Ama ağlar o kadar güçlüydü ki bunu başaramadı. 15 dakika kadar filme alıp izledim balığı. Tam bir savaşçıydı, yorulana kadar dişledi ama nafile. KİMİ “SULTAN” DİYOR KİMİ “CANAVAR” İstanbul için Lüferin önemi veya Lüferin İstanbul için önemi nedir?