'Küçücük kulübenin içinde ölümü bekledim...'

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

20 Temmuz 1974 yılında saatler 06.00’yı gösterdiğinde Türk jetleri Kıbrıs Adası’na doğru yola çıkar. İki gün boyunca Türk askerleri Rumlara karşı tek yürek halinde savaşır. Göğüs göğüse mücadelenin ardından nihayet iki gün sonra ateşkes ilân edilir... Kıbrıs Barış Harekâtı başarıyla tamamlanmıştır tamamlanmasına ama geride savaşın acımasız yüzüne tanıklık etmiş onca insan kalmıştır. İşte bunlardan biri de İslam Bahçe’ydi… Karşınızda o kâbus dolu günlerin yakın tanığı İsmet Bahçe’nin yürek burkan hikâyesi…

KÖYÜMÜZÜ ELE GEÇİREMEDİLER

Eğer dilimize, dinimize ve kültürümüze sahip çıkmasaydık şimdi yoktuk. Kıbrıs Türk’ü olarak 1878 yılından beri mücadelemizi veriyoruz zaten. 20 Temmuz 1974’te Türkiye çıkarma yapınca savaş daha da alevlendi. Saldırılar Türklere yönelmeye başladı. Biz mücahitler olarak topyekûn sıcak bir savaşın içine girdik. Askeri, sivili, genci, yaşlısı hep birlikte bulunduğumuz mevziiyi korumaya çalıştık. Köyümüz zaten misafirperverliğiyle, mertliğiyle, cesur oluşuyla tanınır ki hâlâ da öyledir. Köylümüz yüreklidir, merttir. Rumlar defalarca köyümüze saldırdı ama bir türlü ele geçiremediler. 

KIZ ÇOCUĞU KANLAR İÇİNDEYDİ

Rumlar köyümüzün girişine kadar gelince kahvenin önünde bekleyen sivil halkı geriye çekmek üzere görevlendirildik. Rumlar iyice yaklaşınca göğüs göğüse bir mücadeleye giriştik. Rum askerlerinden biri sol kolundan yaralanınca askeri araç çağırdılar. O esnada vurulan bir çocuk ayaklarımın dibine düştü. Çocuğu kucağıma alıp araca bindim. Etraf zifir karanlık. Hava aydınlık olsa Türk olduğumu anlayıp anında öldürürlerdi. Rumcayı iyi bildiğim için benden şüphelenmediler ta ki hastaneye gidene kadar. Hastanede ışıklar altında benim ve kucağımdaki çocuğun Türk olduğunu anladılar. Çocuğa bir baktım meğer kanlar içinde kollarımda taşıdığım çocuk 11 yaşındaki kız kardeşimmiş.  

BENİ ESİR ALDILAR

Kız kardeşim olduğunu görünce ne hissettiğimi size anlatamam. Gerçekten sözcükler yetmiyor. Saniyeler içinde yılların acısını, trajedisini yaşıyorsunuz. “Ben kimim? Neredeyim?” gibi sorular geçiyor aklınızdan. Hastane Birleşmiş Milletlerin kontrolündeydi. İngilizce bildiğim için atak davranıp “Biz Türk’üz, bu yaralı çocuk da kız kardeşim” dedim. Böylece orada olduğumuz Birleşmiş Milletler kayıtlarına geçti. Öldürülme riskimiz ortadan kalktı. Beni esir aldılar. Kız kardeşimin de ilkyardımını yapıp Lefkoşe’deki büyük hastaneye gönderdiler. Sonra kardeşimden haber alamadım. 

ZEHİRLEYECEKLER SANDIM

Esir kampından önce bir polis karakoluna götürdüler. Rumlar beni zehirleyecek diye hiç yemek yiyemedim. Rum polis yemediğimi görünce “Bak ben de yiyorum hadi sen de ye” dedi. İşin ilginç yanı bir yandan savaştayız ama sonuçta bir dönem dostluk, komşuluk ilişkileri de yaşanmış. Ayaklarım çırılçıplak, elbiselerim kan içinde diye evinden terlik ve atlet getirmişti. Aradan üç dört saat geçtikten sonra karakola bir Yunan albay geldi ve “öldürün” diye emretti. Beni küçücük bir telefon kulübesinin içine kilitlediler. Orada belki üç dört saat kaldım ama bana o süre bir asır gibi geldi. Her an gelip beni öldürecekler korkusuyla geçti. “Beni kurtarın” diye yalvardığımda kapıyı açmaya gelen kişinin kurtarmaya değil de öldürmeye geldiğini düşündüm.  

3. KEZ ÖLÜMDEN KURTULDUM

Daha sonra esir kampına gönderildim. Savaşın acımasız yönünü yaşarken bir yandan da insani duyguları yaşatan bir olaya tanık olduk orada. 15-20 Yunan subayı otomatik silahlarla bizi öldürmek üzere kampa geldi. Bizi denetleyen Rum polis ve askerler o subaylarla karşı karşıya geldiler ve birbirlerine silah çektiler. “Esirleri öldüremezsiniz” dediler. Böylece üçüncü kez ölümden kurtuldum. Esirliğimin birinci ayında rahmetli babam dayanamayıp köyden yürüyerek şehre gelmiş beni bulmak için. Görünce rahatladı ve tekrar yürüyerek köye döndü. Annemin yaşadığı trajedi ise bambaşka, iki evladını kaybetmesinin acısını yaşıyor. Kız kardeşimin öldüğünü kabullenmiş “Bari oğlum ölmeseydi” diyormuş. İkinci harekâttan sonra yaşım küçük olduğu için bıraktılar. Köyüme döndüm. Belli bir süre sonra radyodan “Şu yaralı şu hastanede” diye duyuru yapıldı. Abim kardeşimin yaralı olduğunu öğrenmiş. Bu haberi duyunca çok sevindik. Kız kardeşim Türk hastanesine sevk edilmiş. Böylece kardeşime kavuştuk. 

ANNEMİN ÇIĞLIKLARI HÂLÂ KULAKLARIMDA

“Savaşın kazananı yoktur” derler ama savaşın kazananı ne yazık ki vardır ve onlar silah tüccarlarıdır. İnsanların birbirini öldürmesi üzerine kurulu bir silah ticareti yürütülüyor dünyada. Onlar para kazansın diye maalesef biz de bu acıları yaşıyoruz. İşin esas trajik yanı budur. Savaşın acısı hiçbir zaman unutulmuyor. Hep kâbus gördüm. Telefon kulübesinin içinde uyandığımı görüyordum rüyamda. Yunan albay da hep rüyalarıma giriyordu. Annemin çığlıkları hâlâ kulaklarımda. Bir dönem kapalı alan korkum oldu. Bir süre bostan tarlasında uyudum. 

Kızım benden habersiz yarışmaya başvurmuş

Sizi bu hazin hikâyeyle tanıdık biraz neler yaptığınızı konuşalım mı?   “Ne iş olsa yaparım” denir ya onun gibi bir durum söz konusu. Üniversitede öğretim görevlisiyim, diplomatım, tiyatro ve televizyon sanatçısıyım. Eğitimimi tiyatro üzerine yüksek lisansımı da yazarlık üzerine yaptım. Türkiye’de birçok dizide oynadım. Rum kesiminde komedi türünde bir dizi yönetip oynadım. En iyi yönetmen ödülü aldım.    Kim Milyoner Olmak İster Yarışması'na nasıl katıldınız?   Babalar kızlarının idolüdür ya kızım da hep “Baba sen ne çok şey biliyorsun” derdi. Benden habersiz yarışmaya başvurmuş.    Ne kadar kazanmıştınız?   Sormayın, utanıyorum.   Yarışma heyecanı ekranın karşısında cevaplamak gibi değil ki…   Yok heyecanlı değildim. Beni telefon jokeri yaktı. Bazı soruların cevaplarını internetten hemen bulabiliyorsunuz. Öyle bir soruda yeğenimi aradım ama maalesef adresini terk etmiş. Doğru yanıtı alabilseydim çift cevap ve yarı yarıya joker hakkım vardı, otuz bin garantiydi. Sonra da büyük olasılıkla yükselirdim ama can sağlığı ne yapalım.    Ne kadar aldınız peki?   On beş biden bine düştüm.    Büyük ikramiyeyi kazansaydınız o parayla ne yapacaktınız?   İkramiyeyi kazansaydım 99 yılında yanan tiyatromuzun yeniden yapılması için resmi kurumlara başvuracaktım.