Kocamı pazarlık konusu yapmam

ARZU AKYOL
arzu.akyol@aksam.com.tr

Tarih 29 Ocak 2016… Saat 01.00 suları… Yer Beşiktaş... Genç bir adamın kullandığı lüks otomobil karşı yönden gelen polis aracına çarptı. Araçta bulunan 34 yaşındaki polis memuru İsmet Fatih Alagöz kazada hayatını kaybetti. Polis memuru Emre Tetik ise ağır yaralandı. Kazaya sebep olan genç adam ünlü yönetmen Sinan Çetin’in 31 yaşındaki oğlu Rüzgâr Çetin’di. Üstelik kaza esnasında Rüzgâr’ın alkollü olduğu ve aşırı hız yaptığı ortaya çıkmıştı. Tutuklanarak cezaevine konuldu ve hakkında 22,5 yıla kadar hapis talebiyle dava açıldı. Geride pek çok kırık hayat kalmıştı ama kuşkusuz şehit polis memuru Fatih Alagöz’ün eşi Özlem Alagöz’ün acısı bambaşkaydı. Eşini, en yakın arkadaşını, çocuklarının babasını kaybetmişti. Sinan Çetin ve oğlunun af dileyen mektuplarını açmadan iade etti. “Zararınızı karşılamak istiyoruz” şeklindeki teklifleri elinin tersiyle itti. “Kocamı pazarlık konusu yapmam” diyen Özlem Hanım’ın tek isteği davanın 4 Ağustos Perşembe günü görülecek üçüncü duruşmasında, eşinin ölümüne neden olan kişinin hak ettiği cezayı alması. Duruşma öncesinde konuştuğumuz Özlem Alagöz, “Kaza olsa affederdim ama bu bir cinayet. Alkol var, sürat var. Tek isteğim ne kadar ünlü ya da güçlü olursa olsun kanunlar karşısında bütün vatandaşların eşit         olduğunu görmek” diyor.  

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Ben Adanalıyım, Fatih Çorumlu. Yolumuz 2000 yılında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde kesişti. Aynı sınıftaydık. 2004 yılında mezun olduk. 2008'de evlendik. Malum önce iş güç olması gerekiyordu. Öğretmen olarak atanamadık. Ben birçok özel okulda, dershanede öğretmenlik yaptım. Sonra birlikte polislik sınavlarına girdik. O tutturdu puanı. 2007 yılında polis olarak atandı. İlk görev yeri İstanbul’du. 
Seviyor muydu işini?
Tabii, hem de çok... Ama öğretmenlik de içinde ukde olarak kalmıştı. 
Nasıl bir eşti?
Eşten önce en iyi arkadaşımdı. Sonra da çok iyi bir eşti. Şeffaf, yalansız ve sevgi doluydu. Sevgisini hem sözleriyle hem de davranışlarıyla gösterirdi. “Seni seviyorum” cümlesini çok sık kurardı. Çok da iyi bir babaydı. Uykusunda bile kontrol ederdi çocukları. Sabahları beni de çocukları da öperek uyandırırdı. Herkes bizi örnek çift olarak görürdü. 
YAŞADIĞIM EN BÜYÜK ACI
Kaza gününe dönmek zor biliyorum ama o gün neler oldu?

Bir arabamız vardı. Onu satıp ev alalım dedik. Eşimin tayini Van’a çıkmıştı ama bizi götürmeyi düşünmüyordu. O nedenle evimizi Adana’dan almaya karar verdik. Ev almak için Adana’ya geldik. Hep hayalini kurduğumuz kutu gibi, çok güzel bir ev aldık. İstanbul’da o güne kadar oturduğumuz evler o kadar berbattı ki mutluluktan havalara uçuyorduk. Evlenmiştik, çocuklarımız olmuştu, evimizi almıştık. Hayallerimiz birer birer gerçeğe dönüşüyordu. Sonra o İstanbul’a görevinin başına döndü. Biz birkaç gün daha kaldık. Döndüğümüz gün Atatürk Havalimanı’ndan aldı bizi. Eve gelene kadar yol boyunca güldük. Ertesi gün için planlar yaptık. 12.30 gibi eve vardık. Terlemişti. Temiz üniformasını   giydirdim ellerimle. Giderken bana da çocuklara da sarıldı. Sanki içine doğmuş gibi, “Çocuklara da kendine de çok iyi bak” dedi. O son cümle aklımdan çıkmıyor. 
Haberi nasıl aldınız?
Saat 03.00 gibi kapı çaldı. Önce telefonunu unuttuğunu sandım. Çünkü korkmayayım diye kapıyı çalmadan önce beni arardı. Telefonuma baktım, arama yok. Tedirgin oldum. Bir ses “Yenge kapıyı açar mısın?” dedi. Kapıdaki kalabalığı görünce ters giden bir şeyler olduğunu tahmin ettim. Hastaneye gitmemiz gerekiyor dediler. Aklıma kaza ve ölüm gelmedi. Terör olayında yaralandı sandım. Hastaneye vardığımızda öğrendim ama inanamadım. Sabah saat beşe kadar telefonunu aradım belki açar diye. Açmayınca çığlıklar atıyordum. Rüya diyordum. Gerçek olamaz. Beni inandırabilmek için Adli Tıp’a götürdüler. Onu sedyede kanlar içinde görünce kendimden geçmişim. Hayatımda yaşadığım en büyük acıydı. 

KOSKOCA BİR BOŞLUKLA KALAKALDIM

Yoluğunda neler değişti hayatınızda?
Her şey değişti. Doldurulamayacak koskoca bir boşlukla 
kalakaldım. 
En çok neyi özlüyorsunuz onunla ilgili? 
 Her şeyini… Acılar içindeyim. Hâlâ inanamıyorum.  
Kaç çocuğunuz var?
İki çocuğumuz var. Oğlumuz Metehan beş, kızımız Azra ise üç yaşında.
Onlar nasıl etkilendi?
Çocuklara, “Babanız melek oldu, gökyüzüne uçtu, oradan bizi izliyor” diyorum. Dolunay çıktığında “Bakın babanız size bakıyor, size dua ediyor, kötülüklerden koruyor” diyorum. Birlikte kabrine gidip çiçekleri suluyoruz. Ben ağlıyorum, onlar ağlıyor. Onlar için de büyük bir eksiklik. Çünkü babalarıyla çok vakit geçiriyorlardı. Şimdi, “Bizim babamız nerede? Neden gelmiyor?” diye soruyorlar. İşe gitti sanıyorlar hâlâ.
Ailesi nasıl?
Fatih’ten önce bir ablası olmuş ama bir yaşına varamadan vefat etmiş. Fatih aileye mucize gibi gelmiş, acılarına ilaç olmuş. Ona da bir şey olacak diye annesi babası pamuklar içinde büyütmüşler. Bu yüzden yaşadıkları acı dayanılmaz. Akif ve Mustafa’nın da sadece abisi değil, dert ortağıydı. Şu anda onların psikolojileri de alt üst. Sinan Bey kendi evladını düşünürken bunları da düşünsün.

BU KAZA DEĞİL CİNAYET

Peki, Özlem Hanım siz bu kazayı yapanın ünlü yönetmen Sinan Çetin’in oğlu Rüzgâr Çetin olduğunu ne zaman öğrendiniz?
Beni Adli Tıp’tan eve getirdiler. Evin içi eş dost kaynıyordu tabii. O sırada söylediler. Tabii benim eşim ölmüş, o sıra detaylar umurumda değil. Duyduğumu anlamıyordum. Cenazede artık olayı idrak etmiştim. 
Cenazeye geldiler mi?
Gelmişler galiba ama alana girmelerine izin verilmemiş. İyi ki de vermemişler. 
Ailenin sizinle ilk teması ne zaman ve nasıl oldu?
Ailenin benimle birebir teması olmadı ama sürekli eş, dost, akraba aracılığıyla haber gönderdiler. 
Ne diyorlardı?
“Taziyeye gelmek, helalleşmek, ailenin zararını karşılamak istiyoruz” gibi şeyler…
Zararınızı nasıl karşılayacaklarmış?
Bilmiyorum…
Karşınızda ekonomik olarak güçlü bir aile var ve “Zararınızı karşılayalım” diyorlar. Size göre burada kastedilen para olabilir mi? 
Bilmiyorum ama ben eşimi pazarlık konusu yapmam. Benim kendime göre malım mülküm, maaşım var. Biz görüşmeyi her zaman reddettik zaten.Acınız büyük ama karşınızda da çok genç bir insan var. 
Affetmeyi düşünmediniz mi hiç?
Bakın Arzu Hanım. Ben de dâhil araba kullanan herkes kaza yapabilir ve bu kazada Allah korusun birinin ölümüne sebep olabilir. Fakat işin içinde alkol ve sürat varsa bu kaza değil cinayettir. Benim eşim de bir kazaya değil cinayete kurban gitmiştir. Ben bunu nasıl affedebilirim. Bu nedenle davamdan vazgeçmeyi asla düşünmüyorum. 
“Fatih ne yapmamı isterdi?” diye düşündünüz mü?
Çok düşündüm hem de… Eşim çok merhametli bir insandı. Empati duygusu çok güçlüydü. Benim başıma böyle bir şey gelseydi belki benim gibi davranmazdı ya da daha sert davranabilirdi. Bilemiyorum ki…
Rüyanızda görüyor musunuz?
Evet görüyorum. Bana “Ağlama, üzülme, ben mutluyum” diyor. 

SAMİMİYETLERİNE İNANMIYORUM

Rüzgâr Çetin’le duruşmalarda karşı karşıya geldiğinizde ne hissediyorsunuz?
Derin bir öfke… Aslında acıyorum da ona, katil olduğu için. Elbet bir gün o cezaevinden çıkacak ama vicdanının cezaevinden nasıl kurtulacak? Başını yastığa nasıl koyacak? 
Rüzgâr ve babası Sinan Çetin size hitaben mektuplar yazdılar. Rüzgâr "Umarım beni affedecek gücü bulursunuz" diyor. Sinan Çetin ise “Acıları sarmak için ne yapabiliriz?” diye soruyor. 
Hiç etkilenmediniz mi?
Tabii ki hayır! Biz kabul etmediğimiz için mahkemeye sundular bu mektupları. Hâkim bile “Mektubu ne yapacağız?” dedi. Mektup yazmak kolay! Ben de onlara çektiğim acıyı anlatan mektuplar yazarım. Eşimin annesi ya da kardeşleri de yazabilir. Neye yarar ki? Ayrıca pişmanlık konusunda ailenin samimiyetine de inanmıyorum açıkçası. 
Sinan Çetin’e de mi öfkelisiniz?
Dediğim gibi samimiyetlerine inanmıyorum. Hepsi şov bunların… Sinan Çetin ve ailesi kendileriyle ilgili olumsuz imajı düzeltme peşindeler. Sinan Bey’in işine de yansıdı bu olaylar bir şekilde. Sinan Bey ve Rüzgâr’ın annesi, anne Rüzgâr’a hamileyken ayrılmışlar. Şu an evliliğinde de bu olay yüzünden problem yaşıyormuş. Bence sadece kötü anne-baba algısını düzeltmeye çalışıyorlar. Pişmanlık yaşadıklarını sanmıyorum.   
Peki, Rüzgâr şu an karşınızda olsa ne söylemek isterdiniz? 
“Keşke kocamın yerinde sen olsaydın” derdim. 

KANUNLAR KARŞISINDA HERKESİN EŞİT OLDUĞUNU GÖRMEK İSTİYORUM

Perşembe günü duruşma var. Ne bekliyorsunuz?
Artık bu davanın sonuçlanmasını ve bu kişinin en üst sınırdan cezalandırılmasını istiyorum. Eğer sonuçlanmayacaksa da tutuklu yargılanmasını istiyorum. Serbest kalırsa yurtdışına kaçacağına ilişkin duyumlarımız var çünkü. Bu emsal bir dava olsun. Bir kişi ne kadar ünlü ya da güçlü olursa olsun kanunlar karşısında bütün vatandaşların eşit olduğunun görmek ve göstermek istiyorum. Bir de trafik suçlarına ilişkin cezalar gözden geçirilmeli. Mesela eşimin vefatına         sebep olan cinayet gibi bir kaza. Alkol var, hız var. Alacağı ceza 3 yılla 23 yıl arasında. Ama böyle bir kazadan 23 yıl yatan yok. Hatta 10 yıl yatan bile yok. İyi hal falan derken kısa bir süre yatıp çıkıyorlar. 

BEŞİKTAŞ FATİH’İN HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRSİN

Eşim Beşiktaş’ı çok severdi. Tam anlamıyla bir aşk vardı aralarında. Kıskanırdım biliyor musunuz? “Bu sene Beşiktaş şampiyon olacak, içime doğuyor” diyordu sürekli. Gerçekten de Beşiktaş şampiyon oldu ama o göremedi maalesef… Beşiktaş stadının açılışına götürecekti bizi. Bu hayalini de gerçekleştiremedi. Ben fanatik Fenerbahçeliydim. Bana 
“Bir gün sen de Beşiktaşlı olacaksın” diyordu. Evet, oldum. 29 Ocak’ta… Artık Beşiktaşlıydım. Beşiktaş TV Fatih şehit olduktan sonra ona taraftarı olarak programında yer verdi. Baş sağlığı mesajı yayınladılar. Belki Fatih’in hayalini gerçekleştirip bizi stadına götürür ve o da bunu görür.