Kısa Öykü: Yarınsız hayatlar

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Bankada sıra numaramı almış, sinema salonu gibi düzenlenmiş koltuklardan ön sırada boş yer bulup oturmuştum. Yan taraftaki iki başvuru masasından bana yakın olanda arkası dönük müşteri sürekli sesini yükseltiyordu.

-Size geleceğimi satmış oluyorum. Bundan sonra sizin için mi çalışarak yaşayacağım? Söyleyin, yarınlarımı sizden nasıl kurtaracağım?

-Ama beyefendi diyordu tansiyonu düşürmeye çalışan memur, bu kredileri size zorla vermedik ki.

-Nasıl zorla vermediniz? Bakın cep telefonuma düşen mesajınıza. Ne diyorsunuz? Ailenizden bir kişiye daha kredi kartı alırsanız yüzde on başlangıç kampanyamızdan yararlanabilirsiniz.

-Anlıyorum da…

-Hayır, hiçbir şey anlamıyorsunuz. Sürekli size daha fazla borçlanmamız için 4 taksit, 6 taksit, 10 taksit kampanyaları yapıyorsunuz.

-Ama ihtiyacı olanlara…

-İhtiyacı siz yaratıyorsunuz. Sürekli para harcama isteği uyandırıyor, insanları kışkırtıyorsunuz.

-Efendim eşiniz de…

-Evet eşim de sizin kampanyalarınıza uymuş, her gördüğünü almış. Ne yapacağız şimdi? Hemen faiz yükleyeceğiniz tüm borçları kapatıyorum. Sonra da sizi kişisel iflasa teşvikten mahkemeye vereceğim, haberiniz olsun.

Sanırım yanlarına gelen kişi şubenin müdürüydü.

-Rica edeceğim beyefendi diyordu, buyurun odamda konuşalım.

Kızgın müşteri ayağa kalkıp yüzünü bana dönünce selamlaşmak zorunda kaldık. Apartmanımızda 7 numaralı daireyi satın alan yeni komşumuzdu.

-Ben de biraz önce geldim gibilerden bir şeyler geveledim.

İmdadıma tesadüfen bankaya gelmiş çocukluk arkadaşım Leyla yetişti. Bizim sevinçle selamlaşışımızı gören genç komşum da böylece mahcup olmaktan kurtulmuş oldu.

Ayaküstü Leyla’ya bankaların taksitle harcama teşvikinden söz ettim. O “kullanmasını bilene, nakit fiyatına taksitleme enflasyona karşı bir avantaj” deyiverdi.

Bankada işim bitmiş, sahil yolundan gelerek, Moda’daki apartmanımızın arka bahçe kapısından girmiş, tam otoparkın kapısını anahtarımla açmıştım, bu kez de eşiyle karşılaştım. Arabasının bagajından içine sığmış olması mucize, art arda alışveriş torbalarını çıkardıkça çıkarıyor, bu işlem hiç bitecek gibi görünmüyordu.

-Taşımanıza yardım etmemi isterseniz...

Arkamdan Selçuk Bey de aynı yoldan gelmiş, otoparkın kapısını açmıştı. Genç karı koca arasında olacakları önceden kestirdiğim için zaten duyuramadığım cümlemi yarıda kesip alelacele asansöre yöneldim.

Çağrı düğmesine sanki gelişini hızlandırırmış gibi üst üste bastım. Korktuğum da başıma gelmiş, aralarında kavga kopmuştu.

-Ben kredi borçlarını ödeyebilmek için kaç takla atıyorum, sense borcu artırmak için habire kart kullanıyorsun. Ne bunlar, ne?

Kadından çıkan cılız sesten bir şey anlamıyordum ama erkeğinki otoparkta yankılanıyordu.

-Yahu sen yaptığın alışverişin miktarını bile bilmiyorsun. Hazır kart var diye al babam al, kaç taksite aldın bunları ha?

Binerken kadının yükselen hıçkırıklarını duydum, asansör hareket edince rahat bir nefes aldım.

Evde eşim kendine bir kahve yapmış, balkonda İstanbul siluetine karşı keyifli bir ortam hazırlamıştı.

-Bankadan geliyorum dedim karşısına otururken. Bizim birinci kattan daire alan genç çiftin erkeğini gördüm orada. Kartlarındaki aşırı harcamadan dolayı bankayı suçluyordu.

-Banka harcamalara masraflar mı eklemiş?

-Öyle değil de karısının aşırı kredi kartı kullanmasını bankanın teşvik ettiğini söylüyor.

-İnanırım dedi o da. Hatırlar mısın, bir zamanlar kaldırıma tezgâh kurmuş kredi kartı dağıtıyorlardı.

-Kimsenin gelirine bakmadan… Ödeyebilir mi diye maaş bordrosu bile istemeden…

-Nasılsa bir şekilde ödetirim diye düşünüyor bankalar. Kredi çekilince onu ödemek için başka malın mülkün varsa onları elden çıkarmaya başlayacaksın. Modern tefecilik işte.

-Dahası dedim o borçları ödemek için sabah akşam çalışacaksın.

-O da işin kölecilik tarafı…

Biz böyle konuşurken apartmanda kapılar çarpmaya başladı. Ne oluyor diye aralığa çıktım. Aşağıdan bir kapı sürekli vuruluyor, açılıyor, sonra yeniden vuruluyordu.

-Kıracaklar sonunda dedim yanıma gelen eşime.

Sonra etraf aniden sessizleşti.

Akşamüstü kapıcımızın karısı Nurgül çöpü alırken apartmanın her önemli olayında yaptığı gibi gözlerini büyüterek kulağıma eğildi.

-7 Numaralı Selçuk Bey icra memurunu tekme tokat dışarıya attı.

-Duydum gürültüleri dedim alçak sesle.

-Memur atıldıktan sonra yeniden eve girmeye çalışıyormuş dedi yine kulağıma. Selçuk Bey de ona bir daha vurup yine dışarı atıyormuş.

-Hay Allah dedim, Selçuk Bey’in siniri yatışır inşallah.

-Yok, yok dedi Nurgül, çoktan gitti. İşte en son vurulan kapı onunkiydi.

Nurgül çöp torbası elinde soruverdi.

-Sizde bir hesap makinesi bulunur mu? Aysel Hanım biraz önce istemişti. Akıl mı kaldı ki, unutuverdim işte.

İçerden getirip verdim.

-Kadıncağız borçlarını hesaplayacak zahir dedi yine fısıltıyla. İcra geldiğine göre…

Beş dakika geçmedi Nurgül Aysel ile birlikte geldi.

-Ah sizi rahatsız ediyorum diyordu perişan haldeki genç kadın. İşin içinden çıkamadım da…

Masanın üzerine alışveriş fişlerini, faturaları yaydık. Bankaya telefon edip son güne kadar kredi kartı hesap özetini istedik.

Aysel de doğrusu bankasının “nakite taksit fırsatları”nın bir tanesini bile kaçırmamış, kimi 6, kimisi 9, hatta 12 taksitli bir sürü alışveriş yapmıştı. Bunalmış, bir türlü gelecek ayı bekleyen taksitlerin toplamına bir türlü erişememişken telefona düşen mesaj sesi duyduk.

-Bakın gelecek ay harcamalarım o kadar da önemli değil, bir ay atlamalı taksitleme fırsatı veriyorlar.

Biraz önce evine icra memurları gelmemiş gibi yüzü ışıldamış, anlaşılan bu yeni banka mesajı onun için tekrardan bir alışveriş umudu olmuştu.

-İcra memurları diye başladı söze eşim, bıraktıkları borç dökümü…

-Hep Selçuk’un işleri diye atıldı Aysel kocasını suçlayarak. Önceden kapasaydı ya borçları. Son günü beklemiş. İnsanı üzmekten hoşlanıyor.

Telefonu çalınca telaşla açtı.

-Hemen iniyorum. Çarşıda mı, yok canım ne çarşısı, komşudayım, apartmanın içinde…

-Ben izninizi isteyeyim dedi uğraşarak sıraya koyduğumuz faturaları ve kredi hesap özetlerini toparlayıp çantasına atarken. Aslında hepsi ödenir, bir şey değil de Selçuk işte…

Kapıya giderken telaştan az daha düşecekti. Kolundan yakaladım.

-İyi misiniz?

Yüzü bembeyazdı. Hemen asansörü çağırıp binmesine yardım ettim.

Salona geri dönünce eşimi tabletinde kredi kartı araştırmalarına dalmış buldum.

-Geçenlerde bakan açıklamış, takibe alınan kredi kartı borcu 2016 Kasım itibariyle 8,1 milyar liraya ulaşmış.

-Kredi kartı ekstrelerinde en dikkatimi çeken tencerelerdi dedim ben de. 5000 Lira tutarındaki tencerelerde ne yemekler yaparlar acaba?

-Ekstrelere bakılırsa yemeği dışarıdan getirtiyorlar, o tencereler başka işe yarıyor olmalı.

Demez olaydı.

-Bu sefer bu taraftan geldi gürültü diyerek balkona koştum. Bizim 5000 liralık tencereler şu anda havada uçuşuyorlar.

Yandaki binalardan insanlar da pencerelere üşüşmüşlerdi.

-Adam çıldırmış diye bağırdı sahil boyunda çimenlerden doğrulan bir genç.

Moda’dan iskeleye uzanan sahil yolunda yürüyenler durmuş balkonundan tencereler fırlatan komşumuza bakıyorlardı.

-Helal diye bağırdı bir başkası, güzel atıyor ha!

-Fırlat abi fırlat, bu tarafa da fırlat diyordu şakacı gençler. Bu garibanlar yuva kuracak!

Çevreden insanlar ilgilenip laf attıkça Selçuk’un sinirleri daha da bozuluyor olmalı, tencereden sonra sıra giysilere gelmişti.

-Yapma, ne olur atma diyen ağlamaklı sesini duyduk Aysel’in. Bak, kendini de beni de rezil ediyorsun. Yarın ne giyerim ben?

-Ne yarını, yarınımız mı kaldı? diye bağıran Selçuk giysileri artık askılarıyla birlikte fırlatıyordu.

-Bir şeyler yapmalıyız dedim eşime, böyle seyirci kalamayız.

Onları daha fazla utandırmadan nasıl yardımcı olabileceğimizi düşünürken kapı çalındı. Açtım, Aysel kollarıma yığıldı.

Zavallı kadını salondaki divana yatırdık. Ben beceriksizce onu kendine getirmeye çalışırken Nurgül de yardımıma geldi. Eşim çoktan birinci kata inmiş, merdivenlerdeki ayak seslerinden ve asansörün sürekli işleyişinden anladığım kadarıyla bütün apartman sakinleri kızgın genç kocayı kapıyı açmaya ikna etmeye gitmişlerdi.

Aysel de yarı baygın “beni sevmiyor”, “kimse beni sevmiyor” “kimse ben ne haldeyim, ilgilenmiyor” diye sayıklarken bizleri şaşkınlığa düşürerek kalkıp, oturur hale geldi ve ifadesiz bir yüzle “Çocuğum olacak ama kimse bunu bilmiyor” dedi.

-Çocuğunuz mu? diye sordum gülümseyerek. Peki kocanız…

-Söyleyemedim ki dedi Aysel aynı ifadesiz haliyle.

Sonra da sinirleri boşaldı, ağlamaya başladı.

-Son aldıklarım hep bebek içindi, onları da paketiyle aşağıya attı diyordu hıçkırıklarının arasında.

Bu arada sahil yolundakiler iddiaya girmişlerdi.                                                                           

-Adam birazdan çatıya çıkacak.

-Kaybedersin hemşerim diye bağırdı başka biri, çatıya ne çıksın, şu güzelim balkonu varken…

Nurgül felaketi önleyecek yegâne haberi vermek için aşağıya koşmuş, Selçuk’a bir şekilde baba olacağı müjdesini vermişler, o da soluğu evimizde, karısının yanında almıştı.

-Yarınsız kalır mıyız hiç diye karısına sarılmış, akan gözyaşlarını silmeye çalışıyordu Selçuk. Affet beni, o kavga sözleriydi, bak bebeğimiz geliyor...

Kalkıp giderlerken Aysel’in Selçuk’un koluna vurarak söylenişini duyduk.

-Bebeğin bütün giyeceklerini bahçeye attın ya…

Selçuk ise bize göz kırptı.

-Merak etme sen dedi, yeni kampanyalar yoldadır nasılsa…

GELECEK HAFTA

BAHTSIZ BAHRİ

9 Nisan Kısa öykü: Şeytan kadınlar

2 Nisan Kısa öykü: İçimizdeki Tankut

26 Mart Kısa öykü: Evimdeki kara büyü

19 Mart Kısa öykü: Yoksa kardeşim misin?

12 Mart Kısa öykü: Siyah beyaz hayaller

5 Mart Kısa öykü: Bunlar da çok güzel

26 Şubat Kısa öykü: Benim de canım var

19 Şubat Kısa öykü: Bizimkisi asrın aşkı

12 Şubat Kısa öykü: Aşk fırsatları sever

5 Şubat Kısa öykü: Yaşlı ergenler

28 Ocak Kısa öykü: Gölgemin korkusu

22 Ocak Kısa öykü: Mevsimlik Kişilikler

15 Ocak Kısa öykü: Şaşkın Sapık              

8 Ocak Kısa öykü: Kadının Böylesi

1 Ocak Kısa öykü: Maziye teessüf

25 Aralık Kısa öykü: Dün gece neredeydin?

18 Aralık Kısa öykü: Ölümüne fren

11 Aralık Kısa öykü: Geçmişe mesaj

4 Aralık Kısa öykü: Elma Dersem Çık 

27 Kasım Kısa öykü: Kör Olası Aşk

20 Kasım Kısa öykü: Yıllanan güzellik

13 Kasım:  Kısa öykü: Ömre bedel hata

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi