Kısa öykü: Yalanın yalancısı

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

Eve gece döndüğümüzde, öyle ayakta bir iki dakika ışığı yakmadan mücevher gibi parıldayan İstanbul siluetine bakar kalırım. O gece değerli bir varlığımı kaybetmiş gibi paniğe kapıldım, sis eski İstanbul’un üzerine çökmüş, silueti yok etmişti. Her gece gördüğüm Topkapı Sarayı’ndan başlayan o muhteşem manzara, sanki hayaldi, bir yalandı.

Tevfik Fikret ünlü “Sis” şiirini hangi ruh haliyle yazmıştı acaba? İstanbul’u evrensel bir yosmaya benzetmek için kendini oldukça güçsüz hissediyor olmalıydı. Artık hükmedemeyen, çaresiz, kızgın bir erkek gibi...

Işığı açarken telefon çaldı.

Hattaki çocukluk arkadaşım Leyla’ydı.

-Eve rahat döndünüz mü diye merak ettim dedi.

Sonra ekledi.

-Önemli bir haber aldım biraz önce.

Nefesimi tuttum.

-Tülin biraz önce ağlayarak telefon etti. Hani bizim kolejden arkadaşımız, kocası ünlü sanayici…

-Evet dedim endişeyle, kocasına bir şey mi olmuş?

-Olmuş, kocası baba oluyormuş!

-O ne demek şimdi?

Eşim pijamalarını çoktan giymiş, yanımda belirdi.

-Bu gece uyumuyor muyuz?

Leyla da duymuş, hemen telefonu kapatmaya çalıştı.

-Yarın Tülin’le bir kafede buluşacağız dedi. Biliyorsun bizde büyük temizlik var.

-Bana gelin dedim. Öğlene doğru… Bir şeyler atıştırırız birlikte.

-Ne olmuş? diye sordu eşim.

-Tülin’i görmüştün bir kez, bir açılıştı galiba hatırlıyor musun, hani kocası rezalet çıkarmıştı. Neydi, yıllar oldu çıkaramadım şimdi, o adam işte baba oluyormuş.

-Tülin de anne öyleyse, dedi ellerini açarak.

-Galiba öyle değil.

Odamıza girerken hatırlattı.

-Senin Tülin galeri sahibi değil miydi?

-Bravo dedim, şimdi hatırladım, Tülin’in fotoğraf sergisinde bir portreyi bir Fransız almaya kalkışmış, kocası “Sana satacak fotoğrafımız yok” diyerek adamı ite kaka dışarı atmıştı.

Yorganı başıma çektim, onu yirmi beş yıl önce görmüştük. Şimdi Tülin’in kocası da atmış beşlerinde olmalıydı. Bu yaşta baba olmak nasıl bir şeydi acaba?  Çocuk yirmi yaşına gelince babası seksen beş, çocuk otuzundayken,  ayağının en az biri çukurda…

Ertesi gün önce Leyla geldi, televizyonu açtırdı. Her an haberi verilebilirmiş. Tülin’in kocasından bebek bekleyen genç kadın Miss Model yarışmasına katılıp dereceye kalmışmış.

-Bu seneninki mi?

-Yok, canım diye güldü Leyla, beş yıl öncesininmiş.

Leyla’nın aktardığına göre ne model olabilmiş, ne de albümüne rağmen şarkıcı. Magazin programlarında sıkça görülürmüş de benzeri birçoğu gibi ne iş yaptığını kimse bilmezmiş.

Tülin gelince nasıl davranacağımızı bilemeden acemice sarılıp, öpüştük. Balkonda yerini alınca bir sigara yaktı. Kendini daha fazla tutamayıp ağlamaya koyuldu.

-Kusura bakmayın kızlar dedi, eski günlerimizdeki gibi sinir boşalması bu!

-Ağla dedi Leyla, açılırsın. Sonra da anlat biraz, nedir işin aslı.

Tülin sigarasını bitirmeden , ikincisini yaktı.

-Mahkemeye vereceğiz bu model bozuntusunu. Kemal bu çocuğu dünyada kabul etmez.

-Tabii canım diye atıldım, öyle her isteyen ondan bundan çocuk bekliyorum diyebilir.

-Benim sinirimi bozan dedi Tülin, böyle saçma bir insanla aynı karede bulunmak. Ah Kemal ah… Beni ne hallere düşürdü.

-Ne istiyor peki “bu model bozuntusu” dedi Leyla.

-Ne isteyecek,  Kemal’den bir şeyler koparmak… Belki de evlenmek… Yani benden boşandıktan sonra...

Ağlaması durmuş, üçüncü sigarasını hırsla içiyordu.

-Hayır, diye devam etti Tülin, Kemal’e de güvenemiyorum ki. Adam zengin diye etrafında dolaşıyorlar, hiçbir önlem almıyor.  Ben kat sekreterinden kuşkulanırken, bir de bu çıktı.

-Ama kızım dedi Leyla, sen de çok göz yumdun çapkınlıklarına. Daha iki yıl önce yine bir gönül macerası olmamış mıydı?

-Yok canım diye lafı çevirmeye çalıştı Leyla, bir delikanlı oğlunuz var. Henüz üniversitede değil mi? O yaşta genç kızla ne işi olur ki Kemal’in?

Bir gözü hep televizyonda Tülin birden bağırdı.

-Açın sesini, bakalım nasıl saldıracaklar üstümüze.

Yirmilerinde kumral bir genç kız belirdi fonda.

-Şuna bak dedi Tülin, geri zekâlı, hamileyim derken karnını tutuyor.

Gerçekten de yakın çekim yapılan kız, ağzı arsızca kulaklarında “Kemal’e benzer bir oğlum olsun istiyorum” diyordu. Gazetecilerin ünlü işadamının karısı ve bir ailesi olduğunu hatırlatmaları üzerine ise ekliyordu.

-Biz Kemal ile birbirimize aşığız!

-Yuva yıkmaktan çekinmiyor musunuz? diye soruyordu bir gazeteci.

-Yakında birlikte açıklama yapacağız diyerek uzaklaşıyor, kameralara arkasını dönüyordu.

-Kemal ile birbirlerine âşıklarmış!

Tülin salonda dört dönüyordu.

-Kemal nerede? diye sordu Leyla. O belki bu duruma bir açıklık getirebilir.

Tülin telefonuna sarıldı.

-Aç su telefonu, bir kere olsun aç!

“Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor” mesajını duyunca telefonu fırlattı.

O sırada ekranda Kemal’in yüzü belirdi. Telefon bağlantısı yapılıyordu. Tülin televizyonun karşısına mıhlanmış beklediği cevabı alma umuduyla başını sallıyordu.

-Elbette sorumluluklarımı üstleneceğim diye söze başladı Kemal.

Tülin şaşkındı.

-Bu yaşımda bana baba olma zevkini tattıran müstakbel eşime buradan teşekkür ediyorum.

Tülin sendeledi, arkasındaki koltuğun kolunu tutundu.

-Hayır, yuva yıkma söz konusu değil efendim diye kendiliğinden ekledi.  Biz zaten boşanma aşamasındayız ve evliliğimiz bitmek üzere olan formalitelere bağlıdır.

Tülin boş gözlerle ekrana bakıyor, divana fırlatmış olduğu cep telefonu durmaksızın çalıyordu.

-Gazeteciler olmalı diye fısıldadı Leyla.

-Yalan diyordu Tülin,  inanmayın, yalan söylüyor. Hepsi yalan…

-Tamam, canım diye omuzunu okşuyor, onu sakinleştirmeye çalışıyorduk.

-Nasıl olur? diyordu durmadan. Mümkün değil.

-Belki öylesine konuşmuştur diyecek oldu Leyla, boşanma ancak iki taraf da isterse olur, yoksa uzar gider.

-Canım dedim şimdi sinirlisin, belki en çok da sen kurtulmayı istersin bu durumda.

-Hangi durumda?

Gözleri çakmak çakmaktı.

-Yani ortada bir çocuk varsa… diyecek oldum.

-İmkânsız dedi gözlerimin içine bakarak. Ortada çocuk falan yok.

Tülin divandaki cep telefonunu alıp fırladı.

-Hemen dedi, avukatımı görmem lazım.  

Bir hafta sonra Tülin’i televizyon kanallarında gördük. “Eşimle bir süredir anlaşamıyorduk”, diyordu. “Aşklar da öyledir, bebek gibi doğar, büyür, gelişir ve ölürler” diye kendince felsefe yapıyor, alaylı mutluluklar diliyordu her ikisine de. Bir soru üzerine de haftaya resmen boşanacaklarını bildiriyor ve  “arkadaş kalacağız” diye ekliyordu. Anlaşılan Tülin avukatının öğütlerine uygun olarak duygularıyla değil, çıkarlarını koruyarak ayrılmayı seçmişti. Ardından ona oturdukları yalının kaldığını ayrıca ayda 20 bin avroluk nafaka bağlandığını öğrendik.

Üç ay sonra da televizyonda bu kez Kemal’in görkemli düğününü izledik. Bir kır düğünü yapmışlar, karnı burnunda gelin, başına da papatyaların tuttuğu bir duvak geçirmişti. Eli hep hazinesi gibi karnındaydı.

Sonra bir magazin programında bebeğin doğumuna şahit olduk, 40 gün sonra da genç anneyi lohusalık bandı başında, eşi başucunda mutlu bir tabloda izledik.

Yine bir gün kolejden kızlar toplanmış sohbet ediyorduk. Tülin içine doğmuş gibi televizyonu açtı. Şok, şok, şok dönen bandıyla birlikte Kemal’i, genç karısını, at hırsızı suratlı bir adamı, hatta Tülin’i ve de bir delikanlıyı görüp şaşırdık. Tülin sapsarı bir yüzle sesi açtı.

-Oğlumun ne işi var bu soytarıların arasında?

Gözlerimiz ekranda,  ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk.

Spikerin kelimeleri yaya yaya anlattıklarını doğru anladıysam, Kemal’in evlendiği genç kadının at hırsızı suratlı eski sevgilisi bebeğin saç teli ve tırnak parçasıyla DNA testi yaptırmış ve gerçek babanın kendisi olduğunu raporla tespit ettirmişti. Eski sevgili Kemal’den bebeğin doğumundan bugüne kadar babalığı yaşayamadığı için tazminat istiyordu. Kemal ile evlenen genç kadın da iki gözü iki çeşme, hamile kalınca ailesinin tepkilerinden çok korktuğunu, Kemal’in de bunu fırsat bilerek çocuğu sahiplendiğini ve kendisiyle evlenmeye ikna ettiğini söyleyerek kendisinin de tazminat davası açacağını bildiriyordu.

Paparazziler arşiv çalışması yapmaktan geri kalmamışlar, Kemal’in 25 yıl önce fotoğraf sergisinde yaka paça dışarı attığı Fransız’ı  bulmuşlardı.  İlk çocuğu da mercek altına almışlar, Fransıza gerçek babanın kendisi olup olmadığını sormuşlardı. Ama o “yorum yok” demekle yetinmiş, esas babanın kendisi olduğunu kabullenmemişti.

Hepimiz şaşkındık.  Tülin’in açıklama yapmasını beklerken  “Kemal Bey, Kemal Bey, siz ne söyleyeceksiniz ?”  diye zorlayan paparazzilere Kemal’in küfürler ederek saldırdığını gördük.

-Bebeğin sizden olmadığı doğru mu Kemal Bey?

-Üniversitede okuyan oğlunuzun babası bir Fransız mı efendim?

Ekranda “İşte Kemal Bey’in yıllardır saklanan sırrı” diye bir doktor raporu gösteriliyor, bu da yetmemiş gibi “İki çocuk babası kısır çıktı” alt yazısı geçiyordu.

Tülin Kemal’i izlerken gözlerinden inen yaşları göstermeden silmeye çalıştı.

-Bütün bunlardan haberdar mıydın? diye sordu lisede de patavatsızlığı ile tanınan Aysun.

Tülin aldırmaz görünmeye çalışarak cevap verdi.

-İnanmayın, uyduruyorlar, bu büyük bir yalan!

Herkes gitmiş, Leyla Tülin, ben, üçümüz kalmıştık.

Tülin yine bir sigara yaktı.

Sonra inanılmaz hikâyesini anlatmaya başladı.

-Evlendikten sonra Kemal ile çok istedik ama çocuğumuz olmadı. İki yıl sonra doktora gittik. Kemal kısır olduğunu öğrenince yıkıldı. O zamanlar tüp bebek yeni başlamıştı. Paris’e gittik. Ama oradan da elimiz boş döndük. Kemal’in hiçbir şekilde çocuğunun olamayacağını söylediler. Orada Alain ile tanışmıştık. O da karısı için aynı nedenle hastaneye başvurmuş ama maliyetini yüksek buldukları için tüp bebekten vazgeçmişlerdi.  Bir süre yazıştık. Çocuk sahibi olmak Kemal’de bir takıntı haline gelmişti. Şeytani bir fikir attı ortaya. Ben onların bebeğinin taşıyıcı annesi olacak, onu bizim bebeğimiz olarak tanıtacaktık. Onlar da bebeklerine sahiplenmeden Kemal’in yanında hayal bile edemeyecekleri kadar yüksek ücretle çalışacaklardı. İşler tam planladığımız gibi gitmedi. Alain içip içip olay çıkartmaya, “bu benim çocuğum” demeye başladı. Fotoğraf sergimde, oğlumuzun ilk adım atışı fotoğrafını da koymuştum. Sarhoş Alain « Bu fotoğraf benim » diye çekip almaya kalkıştı. Kemal de hem galeriden dışarı attı, hem de holdingdeki işinden çıkarttı.

Bu skandalı izleyen bir yıl boyunca Alain Kemal’i her şeyi açıklamakla tehdit etti. Tam teslim olacaktık, karısı hastalandı. Kısa bir süre sonra da öldü. Durum değişmişti. Alain evlendi, bir daha çocuğun haberini bile sormadı.

Sonrasını biliyorsunuz, bu kadın ve sevgilisi Kemal’e tuzak kurdular. Kemal kadının sevgilisinden habersiz, yalancı babalığı yeniden yaşamak istedi herhalde. Ona çok kırıldım… Ben sağlıklı bir kadındım. Pekâlâ, çocuk sahibi olabilirdim. Sırf o çok istiyor diye, sırf  kendisini iyi hissetsin diye…

-Ama boşanmadan önce yalanı sen ortaya çıkarabilirdin dedi Leyla.

-Yapamadım.

-Niye?

-Bunca yıl bir yalanla yaşayınca dedi gülümser gibi dudaklarını bükerek,  ben de yalanın yalancısı oldum.

GELECEK HAFTA

İSTANBUL ŞOFÖRÜ

15 Mayıs  Kısa öykü: Psikoz

08 Mayıs Kısa öykü: Yeniden kollarında

01 Mayıs kısa öykü: Lıght evlilikler

24 Nisan kısa öykü: İnternet kadınları

17 Nisan kısa öykü: Dedemin nişanlısı