Kısa Öykü: Sonbahar yaz mevsim mevsim

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Moda’da çıkmaz sokağın sonundaki apartmanıma yaklaşırken anahtarlarımı bulmak için çantamı karıştırıyordum, alt kat komşumuz Ayten Hanım’ı gördüm. Dış kapıyı açmış, annesinin girmesine yardım ediyordu. Yaşlı kadın beni fark edince kapıya dayanıp seslendi.

-Yaz da bir türlü gelmedi.

-Anne ne yazı? diye telaşla düzeltmeye çalıştı Ayten Hanım bana gülümseyerek. Daha sonbaharın başındayız.

Sonra da bana “görüyorsunuz ne halde” dercesine bir bakıp devam etti.

-Önümüz yaz değil anneciğim, sonbahar geçecek daha, sonrası da kış!

-Daha bunamadım dedi yaşlı kadın ayağını eşikten atarken, yazın bittiğini senin gibi ben de biliyorum.

Sonra yakındı.

-Ama bir şey anladık mı ki sanki…Öyle geçip gitti.

- Pardon dedi Ayten Hanım abartılı, meğer annem felsefe yaparmış…

Yaşlı kadın asansörde de mevsimler üzerine konuşmayı sürdürdü.

-İnsan genç ve dinamikken mevsimler geçmek bilmez, zaman ağır ilerler. Ama bir güçten düşüp kocayınca, yakala yakalayabilirsen, zaman hızla akar gider.

-Oo dedi Ayten Hanım, annemin zamana itirazı var.

-Hayat işte dedi yaşlı kadın, halbuki tersi olmalı değil mi?

-Bunu gençler anlamazlar diyecek oldum, yaşlıların bol zamanı olur sanırlar.

80 Yaşına merdiven dayamış kadın, genç olarak 50 yaşını geçmiş kızını örnek gösterdi.

-Bu dedi zaten çocukken de saati zor öğrendi. Benimle alay etmeyi bilir sadece, zamandan hiç haberi olmadı.

Yaşlı kadın iki büklüm asansörden çıkarken Ayten Hanım ile birbirimize gizlice gülümsedik.

-Çaya beklerim diye seslendim, annenizin hayat felsefesinden yararlanırız böylece.

Beş çayına Ayten Hanım günlük kıyafeti içinde, annesi ise özel olarak hazırlanmış gelmişlerdi.

-Eskiler bir başka oluyor dedi bana aralıkta göz kırparak Ayten Hanım, sanki Bebek’e çay içmeye gidiyoruz, bakar mısınız, saçlarını sizin için bigudilere sarıp, 1950 modeli yaptı. Halbuki bir kat yukarı çıktık, o kadar!

İyi ki ben de onun şık geleceğini tahmin ederek balkondaki masamın üzerine lâle motifli gül kurusu örtümü sermiş, ağır misafir takımlarımı çıkarmıştım. Yaşlı misafirimin varlığı ile karşıdaki İstanbul silueti bana her zamankinden daha çok eski zamanı hatırlatıyor, yaşanmış yılların farkına vardırıyordu.

-Eşimle 31 ilkbahar geçirdim, 30,5 kere de yazı birlikte yaşadık dedi.

Belleğinde geçmiş yıllar üç gün öncesinin saatleri kadar yakın olmalıydı. Ben onun geçmiş zamana ani dönüşlerinin hızına yetişebilmek için büyük çaba harcıyor, kafamda hesaplar yaparak yaşını kestirmeye, sözünü ettiği yazın kaç yılına denk düştüğünü anlamaya çalışıyordum.

-İşte o yazın tam ortasında aramızdan ayrıldı.

-Anne diyerek araya girdi Ayten Hanım, eski zamanı, bu üzücü olayları hatırlamak zorunda mısın hep?

-Yo dedi karşı kıyıya gözlerini kısıp bakarak.

Sonra biz yokmuşuz gibi dalgın bakışlarla konuşmaya devam etti.

-O benden ayrı uzatmalı birkaç yaz daha geçirdi. Neymiş efendim gençlik baharını yeterince yaşamamış. Böyle bir sonbahar günü de… yapayalnız gidiverdi.

Sonra bize döndü.

-Tabutunu omuzlayacak dördüncü kişi zor bulundu dedi intikam alırcasına, yaaa….

Sonra feri gitmiş gözlerinde yaşlar toplanmış, akmaya hazır, öylece bana bakarak sordu.

-Hayat arkadaşınız yanınızda mı?

Cevabımı beklemeden yine başını denize doğru çevirdi, nihavent makamından bir şarkı mırıldanmaya başladı.

-Şimdi kendi dünyasına çekildi dedi kulağıma eğilerek Ayten Hanım, birazdan da gözleri kapanır, uykuya dalar.

Gerçekten de yaşlı kadının bir süre sonra içi geçti, koltuğunda uyuyakaldı.

-Annem ile babam dedi Ayten Hanım, torunları olduğunda, kızım Naz’ın doğumunda sessiz sedasız, bize duyurmadan boşanmışlar. Ben bebek büyütme telaşındayken, annem yardımcı olmaya gelip bende kalırken, babamın evlerinden gidişinin farkına bile varmadım. Neden sonra yeni karısıyla karşılaşınca kafama dank etti. Ablam olacak yaşta bir cici anneyi tabii ki kabullenemedim. Zaten babamın da bizi görmek gibi bir isteği olmadı daha sonra. Ta ki…

-Hastalanınca mı? diye tamamladım.

-Yok, kadın onu peş parasız kalana kadar soyup, terk edince…

Çayları tazelerken yaşlı kadının sesi duyuldu.

-Göztepe’de bir daire, Kızıltoprak’ta bir dükkân, daha neler neler… Hepsini aldı, gitti. O dağ gibi adam eridi bitti.

-Biz de seni uyuyor sanıyorduk dedi Ayten Hanım, biraz mahcup.

-Tilki uykusu benimki dedi, uyurken uyanık, uyanıkken uyur halde…

Sonra bana döndü.

-Kusuruma bakmayın, bazen dalıveriyorum dedi. Gece gündüz birbirine karışınca, mevsimler gibi, sonbahardan sonra yaz…

-İlahi anne dedi Ayten Hanım, yaz diye diye getireceksin zorla.

Yaşlı kadın kızına soruyla karşılık verdi.

-Naz’dan haber aldın mı?

-Yok anne, biliyorsun dünyanın bir ucunda…

-Söyledi bana, gittiği adada başka mevsim yokmuş, her mevsim yaz…

-Naz eşiyle balayını Maldivler’de geçiriyor diye bana açıklama getirdi Ayten Hanım. Orayı o kadar seviyorlar ki, ikisi de bilgisayar yazılımcısı, merkezi Yeni Delhi’de Türk ortaklı bir uluslararası şirkete özgeçmişlerini yolladılar. Kısmet, olursa Maldivler’de oturacaklar, ayda bir Yeni Delhi’ye uçakla giderler artık…

-Bebekten haber var mı? diye sordu yaşlı kadın.

-Bebeği de nereden çıkardın anne? Evleneli şunun şurasında...

-Olmasın dedi, olursa senin kocan da bir yaz günü gidiverir.

-Hay Allah iyiliğini versin dedi Ayten Hanım koltuğunda kıpırdanarak. Bir de Kemal’i sevdiğini söylersin. Niye gitsin o canım?

O sırada Ayten Hanım’ın telefonu çaldı. Numarayı görünce yüzü ışıldadı.

-Naz? Kızım, sesini duymak ne güzel.

Heyecandan ayağa kalkmış, salona girmekle balkonda kalmak arasında tereddütlü, eşikte duruyordu.

-Ne? Yağmur mu yağıyor? Gök gürültülü mü hava, fırtına mı geliyor?

-Her mevsim yaz olmaz demiştim diye söylendi kendi kendine yaşlı kadın, yazı sakin, güneşli sanıyor gençler. Halbuki bunun fırtınası var, tsunamisi var, bak baban bir yaz günü gidiverdi evden.

Ayten Hanım telefonu kapatınca yine koltuğuna oturdu.

-Şansızlık işte dedi, sen Hint Okyanusu’nda adalar ülkesine git de fırtınaya yakalan!

-Dönecekler mi? diye sordu yaşlı kadın.

-Hindistan’a geçmeyi düşünüyorlar anne dedi Ayten Hanım, ne yapsınlar, 10 günlük balayının 6 günü fırtınalı geçecekse…

-Daha balayında başlarsa fırtına dedi yaşlı kadın elini sallayarak, bunlarınki uzun sürmez…

-Ben ne diyorum annem ne… Anne maşallah bugün pek kötümsersin. Baykuş gibi oradan...

Sonra bana doğru eğildi.

-Aslında beni de endişelendirmiyor değil evlilikleri dedi kısık sesle. Nişan süresinde de bir ayrılıp bir barıştılar, aralarındaki uyuşmazlık artık neyse…

Günümüzde en büyük sorunun insan ilişkileri olduğu üzerine konuştuk bir süre.

-Şimdiki gençler dedi Ayten Hanım, “Niye hoşgörü gösterecekmişim?” deyip hemen ayrılıveriyorlar.

O fikir yürütüyor, ben dinliyordum.

-Annemlerin zamanında kabulleniş vardı diye durum saptaması yaptı kendince. Bizim zamanımızda, 80’lerin ortasında başladı evlilik sorgulamaları, arayışlar, tüm dünyada bir boşanma furyası. Dijital çağa girdik ya, şimdikiler daha baştan kuşkucu, cep telefonlarının bir üst modelinin hemen çıkmasından korkuyorlar sanki, evliliklerini kurcalayıp duruyorlar. Sanal ortamda her şeyi de gerçek sanıyor, imreniyor ya da tiksiniyorlar…

- Nesillerin önemi yok dedi yaşlı kadın koltuğunda dikilerek, annemin zamanıymış, bizim zamanımızmış, kızımın zamanıymış…Ne saçmalıklar bunlar... Zaman dediğin nedir ki, tüm zaman içinde seninki sanki bir an. Onu da sanal geçiriyorsa bazı akılsızlar…

-Annem bugün gerçekten bir tuhaf dedi şaşırarak Ayten Hanım. Ne oldu sana, seni hiç böyle derin düşünür görmemiştim.

Yaşlı kadın elini sallayıp yine karşı yakaya bakarak kızına sitem etti.

-Sen beni ne zaman kaale aldın ki…

Sonra da İstanbul siluetine bakarak yine içine kapandı.

-Sonbaharın etkisi olmalı dedim.

Çocukluk arkadaşım Leyla’yla konuştuklarımızı tekrarladım.

- Sonbaharda doğanın kendisi, ölü yapraklar, kuru dallar, yaklaşan soğuk insana hatırlatıyor dedim, sahip oldukları en değerli şeyi…satın alamayacakları zamanı, sona yakın kendi yaşamlarını…

Yaşlı kadın yine aynı şarkıyı mırıldanıyordu. Yine gözlerini kapadı.

-Böyle dedi Ayten Hanım, annemin hayatı işte böyle geçiyor, bir uyuyor, bir uyanıp zamanı sorguluyor.

O sırada yelkenliler geçmeye başladı. Hafif yan yatmış, üçü beşi bir arada gidiyorlardı.

-Hem zamanı elimizde tutmak istiyor hem de kaçmak istiyoruz dedi Ayten Hanım.

Sonra da bir kahkaha atarak ekledi.

-Armut uzağa düşmezmiş ya da anasına bak derler ya ben de yaş aldıkça herhalde gitgide anneme benzeyeceğim.

Dalgın, yelkenlilerin ardından baktı.

-Ne de güzel gidiyorlar pupa yelken, bizdeki bu telaş, yarış niye ki...

O sırada yaşlı kadın yeniden koltuğunda dikildi.

-Naz’a söyle dedi, öyle bizim gibi sonbaharı beklemesin. Şimdiden ne istediğini, zamanını, mekanını bilsin. Hayat arkadaşını öyle seçsin.

Ayten Hanım dönmüş, ilk kez onu dikkatle dinliyordu.

-Kocasını da sevmiyorsa, yol yakınken bıraksın. Anneannesinin zamanıymış, annesinin zamanıymış, tüm zamanların sorunu ayrı sanki… Söyle ona, değişen bir şey yok, yüzyıllardır hep aynı.

-Sorun sevgisizlik diyorsun yani.

Beni unutmuş gibi konuşan anne kıza tazelediğim çaylarını verdim.

-Tek taraflı değil dedi yine dalgın, aşk karşılıklı olmalı… Naz’ı bir kere çok sevmeli…

Sonra hiç bunları konuşmamış gibi başa döndü.

-Yaz ne zaman geliyor yaz? diye sordu.

GELECEK HAFTA

KOY KAPIYA NOKTA KOM

10 Eylül Kısa öykü: Hayretsin Müdürüm

03 Eylül Kısa öykü: Koçum Benim

27 Ağustos Kısa öykü: Romantik Şair

20 Ağustos Kısa öykü: Eli öpülecek damat

13 Ağustos Kısa öykü: Her şey dahil tatil köyü

06 Ağustos Kısa öykü: Konum at geliyorum

30 Temmuz Kısa öykü: Kibar Feyza

23 Temmuz Kısa öykü: Çekirdekten yetişme