Kısa öykü: Ömre bedel hata

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Sonbaharın ortasında hâlâ Moda’daki dairemin balkonunda şala sarılmış oturuyor, İstanbul siluetinde tarihi yarımadaya, doğduğum yere bakıyordum.

-Yine dalmışsın karşı kıyıya dedi eşim, kahvelerimizi masaya koyarken.

-Nerede hata yaptım? diye düşünüyorum.

-Hangi konuda?

-Biraz önce Şermin ile görüştüm. Beni neredeyse azarladı. Ona bir gün “Erkek anası olarak ne kadar rahatsınız, kadın olduğunuzu unutup oğlunuzun çapkınlıklarıyla övünüyorsunuz” demişim.

-Doğru söylemişsin, ne var bunda?

-Bir bilsem, birazdan bizde olacak. Hali perişan.

Öğle vakti gelmiş, Şermin “Ay valla aç değilim” diyerek masaya oturmuş, ortadaki zeytinyağlı dolmaları sinirle birer birer ağzına atmaya başlamıştı bile.

Eşimin gözleri habire eksilen dolmalarda, servis yapmamı sabırsızlanarak bekliyordu.

-Hayır erkek çocuk annesi olarak hiç olmazsa bu konuda rahatım zannederken…

-Ne oldu, şunu baştan bir anlatsana dedim ortadaki zeytinyağlılardan servis yaparken.

-Orçun’un başı belada. Oğlum baba oluyor!

Şaşkınlıktan bakakaldık.

-Orçun kaç yaşındaydı? diye sordu eşim.

İkimiz koro halinde cevaplamışız.

-Daha 19 olmadı!

-Kız kaç yaşında? diye sordu eşim.

-O da öyle bir şey.

-Hay Allah demişim. Ne olacak peki hem okuyup hem çocuk mu bakacaklar?

-Okul falan biter artık. Kızın ailesi “Oğlunuz sorumluluklarını karşılayacak” diyor, başka bir şey demiyor.

-Peki Orçun?

-Orçun ne desin, şaşkın, üstelik kızı da tanımıyor.

-Nasıl tanımıyor? diye sordum. Yani kendinde değil miymiş?

-Değilmiş canım. Lise diplomalarını alıp kepleri havaya uçurunca, bunlar da uçmuş anlayacağın. Kadıköy’deki o kafe barlarda “şerefe” diye diye, kendilerini kaybetmişler.

-Kızla da orada mı tanışmışlar? diye sordum.

-Öyle, o hep kafelere takılırmış. Özgür kızlardan…

-Hay Allah, hay Allah… Peki kızın isteği ne, gerçekten doğurmak ve bakmak istiyor mu?

-Çok kurnaz, “Ben de istemiyorum ama” diyor, “o bir canlı, doğuracağım ve siz ona bakacaksınız”.

-O ne demek, bebeği doğar doğmaz size mi vermeyi düşünüyor?

-Güldürme beni dedi Şermin, öyle bebeği verip gider mi? Kendisi de bize taşınmayı düşünüyor.

-Anlamadım dedim, özgür kız ise niye kendini farklı gösterdiği klasik kızlar gibi zorla evlensin, size niye taşınsın? Bebeğini doğurur, gerisine aldırmaz.

-Ayrıca dedi eşim, Orçun çocuğu tanır, sorumluluğunu, babalığı üstlenir ama kanunen evlenmek zorunda değil.

-Tamam da aile zorluyor, “Namusumuz” diyorlar, tehdit ediyorlar. 

-Aile istiyor desene.

-Emin değilim dedi öne eğilerek Şermin, kız fena numaracı. Lise birden terk. O kafe senin, bu kafe benim dolaştığı için anası babası onu bir yerlere yamamaya çalışıyorlar. Eh bizden iyisini mi bulacaklar?

-Kaç aylık hamile? diye sordum düşünceli.

-Üç ay olmadı daha. Orçun da Teknik Üniversite’yi kazandı. Ne olacak şimdi? Görüyor musun, sevincimiz nasıl kursağımızda kaldı…

Bu konuşmamızın üzerinden bir ay kadar geçti, Şermin ile iskelede karşılaştık. Elleri torbalarla dolu, alışverişten dönüyordu.

-Bebek için bir şeyler aldım dedi.

Çarşının içinde közde kahve yapan yerlerden ortadakine gidip, oturduk.

Güneş gözlüklerinin altından akan iki damlayı bana göstermeden silmeye çalıştı.

Sonra dayanamadı.

-Sinirlerim laçka! dedi. Orçun bir havalara girdi, “Ayrı eve çıkarım” diyor. “Çocuğuma ben bakarım” diyor. Arkadaşlarını küçümsüyor. Sanırsın işi gücü hazır, ev geçindirecek.

-Peki kızla araları nasıl?

-Kız onun kırk yıllık karısı gibi. Bize karşı kışkırtıyor. “Senin büyüdüğünü fark etmiyorlar. Kendini göster” falan diyor.

- Bunlar tahminlerin, değil mi? dedim biraz çekinerek. Yoksa kulaklarınla duymadın, öyle değil mi?

-Ne tahmini, karşımızda, eliyle bizi göstererek Orçun’a bunları söylüyor.

-Sen ne yapıyorsun peki? diye sordum merakla.

-Oğlumu kaybetmemek için susuyorum. Sami “Şunun haddini bildireceğim” deyince onu sakinleştirmek için ne diller döküyorum bir bilsen.

İki ay sonra yeniden aynı közde kahve yapan ortadaki yerde, aynı masada oturuyorduk. Şermin artık gözyaşlarını gizlemeye gerek görmüyordu.

-Al dedi, bu oğlumun ölüm fermanı. Önümüzdeki ay evleniyorlar!

-Üzme kendini Şermin dedim, belki de bakarsın babalık sorumluluğu Orçun’u vaktinden önce olgunlaştırır, başka hatalar yapmaktan korur.

Şermin yüzüme ters ters baktı.

-Bundan daha büyük hangi hatadan korur sence? Bu hata Orçun’un ömrüne bedel olacak. Buraya yazıyorum, bu kız onun hayatını karartacak.

Doğrusu Kadıköy Evlendirme Dairesi’ndeki nikah töreni de Şermin’in öngörüsünü destekler gibiydi. Kız tarafı tehditkâr bir şekilde bir arada oturuyordu. Orçun’un çocuk yaşlarından, liseden, üniversiteden, mahalleden arkadaşları onları meraklı bakışlarla izliyorlardı.

Biz de Şermin ile Sami’nin arkasında yerimizi alırken omuzlarına dokunarak destek verdik. Orçun’un arkadaşlarının her an şamataya başlamaya hazır halleri de olmasa salon nikah yerine boşanma mahkemesini andıracaktı.

Orçun ve Burcu içeri girince gençlerden bir alkış koptu. Orçun lacivert takım elbisesi içinde sınava girmeye hazırlanan öğrenci gibiydi. Karnı gerçekten burnunda Burcu ise kırmızı elbisesi üzerine bağladığı beyaz kuşağı ve umursamaz tavırlarıyla nikahı protesto gösterisi haline sokuyordu. Onlar masada yerlerini alınca Şermin’den bir hıçkırık yükseldi.

Nikah memurunun delikanlıyla, genç kıza birbirlerini karı, koca olarak kabul ettiklerini yüksek sesle doğrulatmasının ardından imzaların atılmasıyla Şermin de artık kendini tutmayı bırakıp ağlamaya başladı. Sami’nin onu engellemeye çalışmasına karşın ayağa fırladı ve kız tarafının yüzüne bağırdı.

-Oğlumun hayatını kararttınız, hadi onu düşünmediniz, kızınız da mı umurunuzda değil?

Sami onu dışarı çıkarırken Orçun masadan kalkmış etrafa acemice gülümsüyor, Burcu ise olaylı törenden memnun, karnını okşayarak alaylı sırıtıyordu.  O sırada ardı ardına flaşlar patladı. Nikah dairesinin fotoğrafçısı herkese fotoğraf isteyip istemediğini soruyordu. Ben Şermin’i düşünerek en iyi pozlardan seçip aldım.

İyi ki de almışım. Eve varıp, dairemize girdiğimizde Şermin telefonu çaldırıyordu.

-Bir fotoğraf bile alamadım diye ağlamaklı konuştu. Oraya gidip istemeye de mecalim yok.

-Üzülme dedim ben aldım senin için.

Şermin en çok da oğlundaki hızlı değişime üzülüyordu.

-Oğlumu tanımakta güçlük çekiyorum. Düşünsene ne hayaller kuruyordum onun bu yaşları için. Odasını üniversite öğrencisinin ihtiyaçlarına göre düzenlemiştik. Şimdi bebek yatağı koyuyoruz çalışma masasının yerine.

-Peki Burcu sizde mi kalıyor? diye sordum.

-Bazen bizde, kafasına nasıl eserse, bazen annesinde…  

Şermin’in her telefon edişi Orçun’un hayatındaki değişiklikleri anlatıp hıçkırıklara boğulmasıyla son buluyordu. Oğlu yarıyıl sınavlarına girmemiş, akşamları o kafelerden birinde barmen olarak çalışmaya başlamış...

Bebeğin doğumunda da Şermin gelmemizi istemiş, “Burada birazdan kafayı yiyeceğim” diyerek bizi korkutmuştu. Burcu’nun yatağından bitmek bilmeyen isteklerde bulunuşuna, ona emirler yağdırışına şahit olunca ne demek istediğini daha iyi anlamıştık. Orçun ise şaşkın, uyur gezer gibi dolaşıyordu.

Hastaneden çıkıp evlerine gidince Şermin’in durumu da daha kötüleşti. Burcu bebeğine gündüzleri de Şermin’i çalıştırarak bakıyor, geceleri süt verme dışında alt değiştirme ve uyutmayı Şermin’e bırakıyordu.

Orçun’un hayatıyla birlikte tüm aileninki de değişmişti. Hafta içi çalıştığı kafeye hafta sonu Burcu ile birlikte çıktıkları için Sami homurdanmaya başlamış, Şermin bebek bakmaktan helak olmuştu.

Bebek bir yaşına geldiğinde doğum günü kutlaması yaptılar. Burcu’nun ailesi oğullarının diploma törenine katılacakları için gelmemişti. Burcu ise hastanede gördüğümüzden sanki daha sinirli haldeydi. Bebeğe hediyemiz yatak oyuncaklarını yerleştirmek için odasındayken onun koridorda el kol hareketleri yaparak telefonla görüştüğünü fark ettim. “Sabret biraz daha” diye fısıldıyordu. Hemen kulak kabarttım. “Neden inanmıyorsun bana? O sadece biyolojik baba, o kadar!” diyordu. “Bebekliğini göremedin mi? Sana hep videolarını gönderiyorum ya sevgilim?”

Evimize dönünce çocukluk arkadaşım Leyla’yı aradım. O “Duyduklarını hemen anlatmalısın” dedi. Ben de  Şermin’e nasıl aktarsam diye düşünürken o aradı.

-Bil bakalım ne oldu?

-Ne oldu? diye sordum kalbimi tutarak.

-Kulaklarına inanamayacaksın Burcu Hollanda’ya gidiyor. Üstelik bebeği de götürmek istiyor.

-Orçun kabul ediyor mu peki? diye kekeledim.

-Valla Burcu ilk kez makul konuşuyor. “Daha çok genciz” diyor, “Sen okulunu bitirir, öyle gelirsin” diyor. “Tatillerde de ben gelirim, sen de bebeğimizi görürsün” falan…Gerçi bebekten ayrılmamız pek kolay olmayacak ama ne yapalım, gider geliriz…Ne sevindim bilemezsin.

Yutkundum.

-Bir kız arkadaşı var bunun Hollandalı diye konuşmasını sürdürdü Şermin. Ana okulu öğretmeni miymiş neymiş, o çağırmış işte. Hollanda’da çocuk büyütmek zor diyor, ayda 600 avro istedi. Ne yapalım vereceğiz.

Tam hazırlanmış Burcu’nun korkunç planını anlatmak üzere ona gidiyordum ki yeniden telefon çaldı.

Hattın ucundaki bu kez Sami’ydi.

-Yardımına ihtiyacımız var diyordu. Şermin’e bir şeyler oldu. Burcu’nun telefonuyla kendisininki aynı marka, karışmış mı ne, Hollandalı kız, sevgili mesajları, bebek videoları deyip bir gülüyor, bir ağlıyor…

GELECEK HAFTA

YILLANAN GÜZELLİK

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi

16 Ekim Kısa öykü: Her sonbahar gelişinde

09 Ekim Kısa öykü: İlahi makine