-Petek telefondaydı demin, Özgür’e hava aldırmaya bize geliyorlar.
-Ankara’da park falan yok muymuş dedi eşim alayla. Gene ne yapmış Özgür?
30 Yaşını devirdiği halde hâlâ bir baltaya sap olmamış, dizlerinin dibinden ayrılmayan oğulları Özgür ilk gelişlerinde sanal âlemde bombalı yazışmaları yüzünden evimizi polislere bastırmış (1), onun yüzünden karakollarda heyecanlı saatler geçirmiştik. İkinci gelişlerinde ise 900’lü hatlardan arkadaş edinmeye çalışması yüzünden yine tehlikeden teğet geçmiş, kaldıkları o geceyi de uykusuz sabaha erdirmiştik. (2)
-Bu kez aşk acısı çekiyormuş dedim.
-Tabii dedesi nişanlandı, (3) o hâlâ bir kız arkadaş bile edinemedi diye anası Petek acı çektiriyordur.
-Neyse ne dedim, sen istersen biraz alışveriş yap, ben de odalarını hazırlayayım.
Tam akşamın yemekleri dolapta, son bulaşıkları da ortadan kaldırıyordum ki geldiler.
İlk giren Petek’ti. Teatral tavırlarla bana sarılırken kulağıma fısıldadı.
-Oğlum yandı, ah, ah.
Arkasında duran kuzenimin bakışlarıyla karşılaştım. Hayli mahcuptu.
-Size de rahatsızlık veriyoruz dedi.
Eşim duymazdan gelip, balkonu gösterdi.
-Bilmem artık bu sefer kim yener, ben taşları dizdim dedi.
İki erkek gülerek giderlerken Petek’e sordum.
-Özgür nerede?
-Ah, ah dedi, olmaza sevdalanmış, aşağıda telefonla görüşüyor, gelir birazdan.
-Kime, kime sevdalanmış?
-Olmaza, yani nasıl anlatsam…
O sırada asansör aşağıdan çağrıldı.
-Geliyor işte dedi Petek dramatik bir sesle. Sana anlatacağım hepsini, bir yatsın sonra, sonra…
Asansörün kapısı açılınca Özgür içinden uyurgezer gibi çıktı.
Kapıdan girerken “Hoş geldin” deyişimi bir şeyler mırıldanarak cevapladı. Bir ayağındaki ayakkabıyı diğer ayağının yardımıyla çıkarıp hemen salona geçti, bitkin bir şekilde kendini bir koltuğa attı.
-Hep onun yüzünden, hep hep… diye söyleniyordu Petek.
Mutfağa çektim.
-Karşılıksız bir aşka mı tutuldu Özgür, ne oldu anlatsana?
-Hayır canım dedi karşılıksız aşkı oğluna yakıştırmayarak, kız havai bir şey, lay lay lom, Özgür’ün seviyesinde hiç değil…
-Yani beraberken ayrıldılar, öyle mi?
-Anlatacağım hepsini dedi salona bir bakış fırlatarak. Aşk acısı meğer ne zormuş, evi yıkacak!
Balkona kurduğumuz sofrada Özgür yok gibiydi. Çatalıyla tabağındaki yemekleri didikliyor, pek yemiyordu.
Petek ıspanaklı börekten koymak istedi.
Kocasının bakışını görünce korktu, kendine aldı.
-Rahat bırak oğlunu, kazık kadar oldu, hâlâ bebek gibi ağzına mı vereceksin?
Bu lafı beklemiş gibi Özgür yerinden fırladı, odasına gitti.
-Gördün mü yaptığını, hiç anlayışlı değilsin diyerek çıkıştı Petek.
-Bu çocuk kaç yaşında, bunun bilincinde misin peki sen? diye patladı kuzenim. Ben otuzumdayken ev geçindiriyor ve de akşamları bunun altını değiştiriyor, çocuk bakıyordum.
-Günümüzde dedi Petek kaçamak bana bakarak, çocukluk uzun sürüyor.
-Ne aileyiz ama 30 yaşında küçük çocuğumuzun 100 yaşına merdiven dayamış dedesi taze nişanlı… Yaşam mı çok uzadı yoksa biz mi yerimizde değiliz?
-Nesiller, yaşlar birbirine karıştı dedi eşim. İçteki çocuk da bir türlü büyümeyince, 71 yaşındaki de 17’lik ile aynı reyondan giyiniyor, aynı müziği dinliyor…
-Güzel de dedi kuzenim, biz aşk acısı çeksek anamız babamız bunu bilir miydi, yani kardeşim Ankara’dan İstanbul’a bir çocuğun aşk acısını dindirmek için de gelinir mi?
-Öyle diyor doktorlar televizyonda diyecek oldu Petek. Mekân değiştirmek iyi gelirmiş böyle durumlarda…
-Hangi doktorlar, aşk doktorları mı?
İki erkek bir kahkaha patlattılar.
Petek yine dilini tutamadı.
-Siz gülün dedi, televizyona çıkan aşk doktorları var, gerçekten, gerçekten…
-Bu kadın bana “gerçekten” diye diye aklımı kaybettirecek.
Sonra kuzenim birden ciddileşti.
-Şimdi gülüyorum ama üç aydır neler çektiğimizi bilemezsiniz dedi.
Lafa karışmak isteyen Petek’i susturarak devam etti.
-Bu çocuk bu haldeyse sorumlusu zaten sensin. Yahu iki felsefe kitabı karıştırdı diye onu felsefe profesörü kadar bilgili olduğuna inandıran sen! 900’lü hatlarla saatlerce konuşan oğlunu sosyalleşiyor diye teşvik eden sen! Ben daha ne diyeyim.
-Ay öyle olmadı diye lafa karışacak oldu Petek.
Kuzenim kolunu itti.
-Bu kadın sürekli dedesini örnek göstererek Özgür’ü sevdasız olunamayacağına inandırdı, oğlan da gidip tam sevdalanacak kızı buldu… Kız istedikçe istiyor. “Spor araban nerede?” diyor, “Evin var mı?” diyor. Sonunda da “ben zengin çapulcu severim, çulsuza varmam” diye çemkirip buna bir tekme atıyor ki bence duyduğu acı, aşkın değil de, yediği tekmenin acısı…
-Ya dedi Petek, kız fırsatçı, zengin avcısı çıktı, görüyor musunuz?
- Özgür de anlamıştır mutlaka dedi eşim.
-Nerde dedi kuzenim, kız kendini çektikçe bu onun arsızlığına kızacağına bize diş biledi. Efendim ona bir spor araba almamışız. Neden başka gençler gibi onun da evi yokmuş? Bu olmasa cevabını güzel vereceğim de araya giriyor. Bir de “Gerçek payı var söylediklerinin” demez mi?
-Anlamıyorsun dedi Petek, Özgür’ün kuş hesabı açıktı, ona girdim…
-Ne kuşu? diye sordu hiddetle kuzenim. Bilmediğim başka neler var ikinizin arasında? Dökül.
-Canım dedi Petek, hani sosyal medya var ya…
-Twitter’dan mı bahsediyorsun? diye sordu eşim.
-Evet, o işte, tablet, falan getirin, göstereyim, Özgür’ün hali hal değil, çok fena.
Salondaki tablete dönüşen dizüstü bilgisayarı getirdim.
-Ay, ay bak neler yazmış…
“Sevdasız olmaz dedik, olmaza sevdalandık.”
“İnsanları değil de hissettiklerimi özlüyorum.”
“Özlediğim bir duygu var ama ne olduğunu hatırlamıyorum.”
“Korkunç bir sancı değil mi? Özleyip de sarılamamak”
-Ama bunları bir yerden hatırlar gibiyim dedim.
Sonra buldum. Twitter’da “Söz Mühendisi” adlı bir hesaptan yayılıyordu bu aşk acısı deyişler. Çocukluk arkadaşım Leyla sözünü etmişti galiba, hatta bu deyişlerini toparlayan kitabı da çıkmış.
-Yoo bu kendinin dedi Petek gururla işaret ederek.
“Aşkımı kapak yap kitabın içi boş kalsa da olur.”
-Evet dedim, bunu duymamıştım doğrusu.
“Ben sana, sen spora fit”
-Bunu da.
“Aşkını terkettim ama kapındayım.”
-Bu ne demeye geliyor şimdi?
“Bekle kınanı ben yakacağım”
-Odasında mı o? diyerek telaşla kalktı Petek.
Bir sonraki daha da endişe vericiydi.
“O Özgür’ün hobisiydi, şimdi Özgür onun fobisi”
-Acele et dedim Petek’e, böyle tehditler…
Doğrusu polisin tekrar evimizi basmasından korkuyordum.
Bir sonraki twiti daha da korkunçlaşmıştı.
“Ben bir kere sever, bir kere ölürüm.”
Petek de onu durduramıyordu herhalde.
“Kulakların sağır, oysa hava kurşun kadar ağır”
-Oh, odasındaymış dedi biraz rahatlamış halde dönerken. Söz verdi bana kendini tutacak.
Sonra ağlamaklı bana döndü.
-Hava değişikliği sanki daha da kötü geldi, nasıl kurtacağız bu çocuğu?
-Benim bir fikrim var dedim.
Kuzenim de hemen kulak kabarttı.
-İlk sözü “Sevdasız olmaz dedik, olmaza sevdalandık.” değil miydi?
-Öyle, laf olsun diye sevdalanmış işte… Anası işi büyüttü aşk acısı diye diye…
-Tamam dedim, demek ki bu gençler bir moda gibi bazı duyguları yaşamak istiyorlar günümüzde. Aşk acısı yerine umursamazlık moda olsa…
-Nasıl olacak o? diye sordu Petek.
Eşim hemen niyetimi anlamış, lafa karıştı.
-Biz varız ya burada dedi.
Hemen “Aşkolsun aşk” hesabı açtık. Kuzenim takipçiler satın aldı, bir anda 1 milyonu buluverdik.
İçlerinde Brezilyalıdan Finlandiyalıya, herkes vardı.
Aşkı anlamayan kızları küçümseyen birbirinden maço twitler attık.
Birkaç tane de kendimiz uydurduk.
“Bana otostop yapma, istediğin yere götürmem” kuzenimden çıkmış ilk başarısız twitlerimizdendi. Gecenin ilerleyen saatlerinde yavaş yavaş açıldık.
“Köprüyü geçene kadar şebeğe bebek dedim.”
-Yaratıcı da duruma uyuyor mu acaba? dedim.
“Sevesim bitti, hevesim bitmedi”
Kuzenim iyice coşmuş üç aydır çektiklerinin acısını alırcasına habire özlü söz uyduruyordu.
“Aşkla aşık atılmaz”
Bu da eşimdendi.
-Vay dedik.
O da gururla karışık alaylı gülümsedi.
“Kalbinin pompası dolar atıyor”
Herkes bu sözün benden çıkışına şaşırmış “bravo” dedi.
“Aşkının kontörü mü bitti yoksa?”
Hep birlikte beğendik. Bu da Petek’tendi.
“Sevda bir kuş ama unutma gagası var.”
-Ooo dedik.
Bu eşimdendi.
“İki otomobil alana bir aşk bedava!”
O da aşka gelmiş, birbiri ardısıra cümleler patlatıyordu.
En sonuncusu onun durumuna en fazla uyandı.
“Ben diyorum kül olayım Kerem gibi yana yana, o diyor Kerem kim, spor arabası var mı?”
Kuzenim Petek’e hayretle baktı. Nasıl da isteyince en özlü sözü yaratmıştı.
Özgür’ün buna tepkisi gecikmedi.
Hemen beğendi, onu re-twitledi.
Biz de hemen bir başkasını attık.
“Zengin çapulcu ya zengin değildir, ya da çapulcu”
Bizim gülerek beğendiğimize o da hemen bir kalp işareti konduruveriyordu.
O gece doğrusu biz de çok eğlendik. Kimbilir twitter’da belki de sadece eğlenmek için böyle sözler paylaşılıyordu ama Özgür gibiler ciddiye alıp peşlerinden sürükleniyordu. Ertesi sabah başarımız tescillendi. Kahvaltıya Özgür aşk acısı bitmiş, ıslık çalarak geldi. Giyinmişti bile.
-Ben kahvaltımı dışarıda yapacağım dedi.
Ayakkabılarını giyerken “Aşk tesadüfleri sever” şarkısını mırıldandığını duyduk. O kapıdan çıkar çıkmaz Petek endişeyle bana döndü.
-Eyvahlar olsun, bu sefer de tesadüf aramaya yola çıktı, ah ah yine olmaza sevdalanacak.
(1) Kısa Öykü: Sanal Âlemin Adamı - 31 Mayıs 2015
(2) Kısa Öykü: Kontör Sevgilim - 25 Ekim 2015
(3) Kısa Öykü: Dedemin Nişanlısı - 17 Nisan 2016
GELECEK HAFTA
İLAHİ MAKİNE
25 Eylül Kısa öykü: Geçmişin aynasında güzeller
18 Eylül Kısa öykü: Hanımefendinin küfürleri
11 Eylül Kısa öykü: Mutlu kebap