Kısa öykü: Ölesiye sevgisizlik

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

İri bir yaprak rüzgârın havalandırmasıyla uçarak geldi, balkonumuza, kahvaltı yaptığımız masanın kenarına ilişti. Bize cenazeyi hatırlatıyor gibiydi. Yandaki sarı köşkün asırlık ağacından geliyordu bu yaprak ve o gün köşkün son kiracısı Nesrin Hanım son yolculuğuna uğurlanacaktı. 

-Sen de geliyor musun cenazeye? diye sordum eşime.
-Anlattıklarından sonra gelmemem olmaz.
Nesrin Hanım ile komşuluk hukukumuz Moda’daki meşhur dondurmacıda başlamıştı. Büyük ailemiz toplanmış, üçüncü nesilden Sedef’in ilkokula girişini kutluyorduk.  Birleştirilmiş masaların bir ucundan diğerine bağırışlar ve gülüşmeler yüzünden arkamdan Nesrin Hanım’ın seslenişini duymamıştım. Omuzuma bugünkü yaprak gibi hafifçe dokununca döndüm.
-Tüm aile eksiksiz mi? diye soruyordu.
-Evet dedim imrenerek bakan bu yaşlı kadına. Hepimiz buradayız.
Güzel gözlerinin yaşlılıktan sulandığını sanmıştım ilk önce. “Buyurun katılın bize” dememe kalmadan bastonuna dayanarak ilerledi. 
“Babam beni severdi” demişti bir ziyaretimde. Aile fotoğraflarını gösteriyordu. Babası, annesi, iki ablası, oturmuşlar, oğlan kardeşleri birbirleriyle itişircesine birinin ayağı diğerinin üzerinde ablalarının önünde çömelmişler, o ise sol köşede, arkada... 
Bir başka karede iki ablası bir örnek giyinmişler, annelerinin iki yanında. O dudaklarında hüzünlü bir gülümseme, başı yukarıda, yine yalnız, ayakta... 
Nişanlılık fotoğrafında ilk kez Nesrin Hanım ortada yakışıklı nişanlısının yanında yer almış, iki taraflarında şahitler ve eşleri. Anne babası ve kardeşleri misafirlerle birlikte, yine ondan uzakta, hepsi bir arada…
Düğünü de farksızdı, lohusalığı da… Bu çok önemli günlerinde bile ailesinden hep uzakta, hep bir kenarda… 
Başka bir albümde torunun etrafında toplanmış tüm aile, o çocuğundan da uzakta, kocasıyla baş başa, arkada…
“Annem beni severdi” demişti annesini ablalarıyla gösteren fotoğrafını okşayarak. “ Onlar evlenmeyip evde kaldıkları için, haliyle… daha yakındılar anneme.”
Nesrin Hanım’ın ne annesiyle, ne babasıyla, ne de ikisi iki yanında tek bir resmine rastlamamıştım. Ablalarının isimleri bile kafiyeliydi Semiha ve Zeliha. Onunki ise Nesrin…
-Adınızı kim koymuştu diye sordum, anneniz mi, yoksa babanız mı?
-Vali Bey dedi gururla, beni o da çok severdi. Yaban gülü derdi bana. Güllerin ona göre en güzeli…
Üç yıl önce ailesinden son kişinin, küçük erkek kardeşinin cenazesinden dönüşte görmüştüm onu. Kızının arabasından inerken perişandı. Kızgın, bastonunu yere vurarak etrafına baktı bir süre.
Kapıcımız Nurgül’den aldım haberini. Aile kabristanında küçük erkek kardeşinin naaşı toprağa verilirken isyan ederek herkesi şaşırtmış. Ölüm sırasına uygun olarak taşları dikilmiş babasının, annesinin, sonra küçük ablasının, onun yanı başında büyük ablasının, büyük erkek kardeşinin yanına zar zor sığdırılan küçük kardeşinin kefene sarılı vücudunun üzerine ilk toprak atılırken Nesrin Hanım bastonuna dayanarak yaklaşmış, herkes düşer korkusuyla dirseklerinden tutmuşlar. O kendini saran kollar, uzanan ellerden kurtulup mezarın etrafını telaşla dolanmış ve “ama bana yer kalmadı” diye ağlamaya başlamış. Cenazeye gelen yakın, uzak akrabalar onu “siz daha çok yaşayacaksınız, bizi bırakıp nereye” diye yatıştırmaya çalışırken,  “Yer ayırmamışlar” “Burada bile !” diye haykırışlarını duyan kızı onu biraz uzaklaştırıp teselli etmeye çalışmış, ama fayda etmemiş. Nesrin Hanım başını bir selvi ağacının gövdesine dayamış, gözyaşları hiç dinmeyecekmiş gibi inleyerek ağlamış.
Yine onu ziyaretimde yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle mezar konusunu açmıştı.
-Annemin yanında yatmayı çok önemsiyorum demişti. O nasıl beni 9 ay karnında taşıyarak dünyaya getirdiyse, kabir de öyledir, onun rahmi gibi, ahirete açılan bir ev, bir kapı…
Üsküdar’da Şakirin Camii’ne yol alırken onun o gün kendi kendine mırıldanışı hâlâ kulaklarımdaydı. “Karnında 9 ay sevmeden taşıdı, kim bilir, şimdi yanına uzanıverirsem belki… Belki de sever beni …”
-Biraz ileriden dönüyorsun dedim direksiyondaki eşime. Kalabalığın gittiği yöne. Birkaç dua bir arada oluyor. 
Tahmin ettiğim gibi avluda dört tabut arka arkaya konmuştu. Üzerlerinde “Her nefis ölümü tadacaktır” anlamında ayet-i kerime işlenmiş yeşil örtüleri ve etiketlerden Nesrin Yalçın adı olanı… Nesrin Hanım’ın kızı da biraz ileride, taziyeleri kabul ediyordu. Beni görünce içten gülümsedi.
-Annem sizden çok bahsetti dedi. Benim yokluğumda sürekli ziyaretine giderek onunla sohbet edermişsiniz. 
-Zevkti benim için dedim. Anneniz sevgi dolu, muhterem bir hanımdı.
-Öyleydi dedi içini çekerek. 
-Anneannem sevgi için yaşadı diye mırıldandı otuzlarındaki torunu. Daha çok da, sevilmek… 
-Burcu’ya bakmayın, onu da çok severdi diye itiraz etti kızı.  
-Anneannem diye devam etti Nesrin Hanım’ın torunu, balkonunu öyle bir düzenlemiş ki, aslında mümkün olsa tam mezarı yapılacak yer. Onun deyişiyle “püfür, püfür” orada uyuyacak…
-Nasıl düzenlemiş? diye merakla sordum.
-Bir sevgi köşesi yapmış kendince, ortaya yaban gülü koymuş, etrafında rengârenk çiçekler… Her sabah uyanır uyanmaz bizden önce balkondaki çiçeklerine koşar, onları sulardı. Her biriyle de konuşarak… 
-O çiçekleri taşıyacağız mezarına dedi kızı, kompozisyonu hiç bozmadan.
Cenaze töreni başlamıştı. Nesrin Hanım’dan önce iki cenaze kaldırıldı. Bizim uğurlama törenimiz de helalleşmelerle yerine getirilince eşimle bakıştık, hemen ayrılmadık, mezarını görmek için sessizce aileyi izledik. Aslında küçük bir grup da değildik. Kimi tek mezar, kimi aile kabirlerinin yanlarından geçerken mezar töreni için alışılandan daha kalabalık olduğumuzu fark ettim. Herkes Nesrin Hanım’ın nereye gömüleceğini merak ediyor olmalıydı. Tabutu omuzlayanlar durunca baktık, burası bir aile yeriydi ve büyük mezar taşında “YALÇIN Aile Kabri” yazıyordu. 
Dua okunup Nesrin Hanım’ın kefene sarılmış naaşı tabutundan çıkarılınca bir şaşkınlık yaşandı. Arkadakiler konulacağı yeri daha iyi görebilmek için hareketlenince herkes biraz daha yaklaştı. Baştan ikinci ve üçüncü taşın arasındaki yere indirilince eşimle ben tam arkamızdan bir erkek sesinin yanındakine fısıldayışını duyduk.
-Bu nasıl iş,  anne Vuslat Hanım ile küçük abla Zeliha’nın arasına sıkıştırıldı Nesrin. Hâlbuki bildiğim kadarıyla o hiç hesapta yoktu.
-Kızı yapmıştır dedi yanından bir kadın sesi, Sevgi isyankârdır bilirsin, bak kabristandaki sırayı da dağıtıverdi.
-Tövbe, tövbe sesi duyuldu arkalardan. 
Bir uğultu halinde fısıldaşmalar artmıştı. Nesrin Hanım’ın kızı Sevgi annesinin naaşı üzerine toprak koyarken etrafına meydan okurcasına bakınca herkes sustu.
Dua bitmiş, toprak atmak için herkes sıraya girmişti. Dağılırken Sevgi’nin kasten yükselttiği sesi duyuldu.
-Annem şimdi yerini buldu. Huzur içinde yatsın!
-Tamam dedi yumuşak bir erkek sesi,  babaannemin yanına koydun işte. Benim itirazım yok. Nasılsa babamın ve amcamın yerleri rahatsız edilmedi. 
Bir başka çift alçak sesle konuşarak ayrıldılar.
-Gidelim Allah aşkına buradan, mezar yeri kavgası çıkacak birazdan.
-Ne ayıp şeyler bunlar diyordu kadın olanı, koca mezarlıkta yer mi kalmadı.
-Canım aileden değil mi? dedi bir başkası, ona da bir yer çıktı işte.
Bir başkası lafa karıştı.
-Evli değil miydi Nesrin? Kocasının yanına niye yatmadı?
-Sahi babanın mezarı nerede? diye sordu aynı ses Sevgi’ye. 
Sevgi kestirip attı.
-Annemin tercihi babamın yanı değil, burasıydı dedi. Ben de onun son arzusunu yerine getirdim. 
Sevgi’ye baktım, annesine benzemişti bir an. Tıpkı küçük erkek kardeşinin cenazesinden döndüğü günkü kızgınlığında. Düşüncelerimi okumuş gibi bize döndü.
-Annem gibi oldum değil mi? dedi, bir bastonum eksik! 
Sevgi’yi bir hafta sonra sarı köşke giden çıkmazın başında gördüm. Annesinin eşyalarını, saklanacakları ve atılacakları ayıklamak için gelmiş. Eve davet etti, bana ondan bir hatıra vermek istedi. 
Nesrin Hanım ailesiyle ilgili en küçük bir notu bile atmamış, kutularda saklamıştı. 
-Tabii ailem derken bizleri düşünmedi dedi Sevgi. Kendi ailesi, kendi annesi, babası… Annesinin sevgisini kazanmak için çırpınırken ben ona hep kendisini, o sevgisiz geçen yaşlarını hatırlattım… 
Gözleri sulanmıştı, hemen büfenin üzerindeki bir objenin yerini değiştirdi.
-Neredeyse ondan özür dileyecektim. Varlığım sana sevgisizliği hatırlatıyorsa anne, çekip gideyim…
-Aslında dedi bir pufa çökerek,  bu eşyalardan neyi saklayacağımı ben de bilmiyorum.
Artık gözyaşlarını gizlemeden ağlıyordu.
-Hiçbirinde ben yokum ki…
Acemice omuzuna dokundum, onu nasıl teselli edebileceğimi bilmiyordum. 
Cüzdanını çıkardı.
-Bakın dedi, kızımın fotoğrafını taşırım. Şu anda otuzunda, kocasıyla bir yolculuğa çıksa, hâlâ endişelenir, vardığını bilmek isterim. “Annem de beni çok severdi”  ama benim için hiç endişelenmedi.
Birden ayağa kalktı.
-Neler anlatıyorum ben… 
Sonra gülümsemeye çalışarak bana baktı.
-Nasıl “YALÇIN Aile Kabri”ne koydum onu ama dedi. 
Beni balkona götürürken büfe üzerindeki aile fotoğrafını ters kapattı. 
-Bunda da bir kenarda bırakılmış, dışlanmış… Ama şimdi içlerinde, anasının yanı başında…
Balkonda Nesrin Hanım’ın oluşturduğu sevgi köşesindeki çiçekleri almamı istedi. Ortadaki yaban gülünden de köküyle bir tane…
-Diğer küçük yaban güllerinden birini ben alacağım dedi, diğerini anneannesini seven kızıma vereceğim.
Bana vereceği çiçekleri bir araya getiriyordu.
-Büyük yaban gülünü ise sahibine götüreceğim dedi, “YALÇIN Aile Kabri”nin tam ortasına dikeceğim.
Köşkten çıkınca telefonum çaldı çocukluk arkadaşım Leyla arıyordu. 
-Neden soluk soluğasın? diye sordu. 
-Nesrin Hanım’ın sevgi çiçeklerini taşıyorum dedim.
-Nereye, ne çiçekleri taşıyorsun, hiçbir şey anlamadım dedi.
-Kızı bana verdi, balkonuma. Anlatmıştım ya hikâyesini, hani sevgisiz büyümüş yaşlı komşumuz, geçenlerde vefat eden… Kendisini sevdirmek için çiçeklerle çevrelemiş, kızından, torunundan esirgediği sevgiyi kendini sevdirecek çiçeklere vermiş diye… O çiçekler işte…
- Yazık dedi Leyla, sevgisizlik kadını nasıl da egoist yapmış. Kızını, damadını, torununu gözü görmemiş, imkânsız sevgiler peşinde koşmuş…
Çiçekleri yere koydum.
-Hay Allah dedim, doğru ya o hayattaki son kardeşini yitirdikten sonra, o cenaze töreni dönüşü yemeden içmeden kesildi. Sen söyledin de…  Nesrin Hanım aile kabrinde yatabilmek için ölümüne koştu. Yazık, ölesiye bir sevgisizlik böyle işte,  bu kadın kendisini bile sevemedi. 

GELECEK HAFTA
AŞKIMI BETONA GÖMDÜM

12 Haziran Kısa Öykü: Şansın eseri

05 Haziran Kısa Öykü: Ev yapımı artist

29 Mayıs Kısa Öykü: İstanbul şoförü

22 Mayıs Kısa Öykü: Yalanın yalancısı

15 Mayıs  Kısa öykü: Psikoz